Yaklaşık on dört yıldır (3 Kasım 2002’den bu yana) namaz kılan, eşi başörtülü insanların iktidarda olduğu bir Türkiye ikliminde yaşıyoruz. Hiç şüphesiz on dört yıl, kısa sayılmayacak bir zaman dilimi ve bu zaman, bir partinin veya hareketin gidişatının analizi için fazlası ile yeterli bir süre. Bu açıdan AKP’nin, hükümet olduğu bu zaman dilimine İslam nazarıyla baktığımızda ne gibi olumlu veya olumsuz yönleri olduğuna bir göz atacağız. İslam nazarıyla diyorum, çünkü bir Müslüman’ın başka bir şekilde bakması düşünülemez.
Bunu yaparken, eskilerin deyimiyle “âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz ” düsturuna göre AKP’nin parti tüzüğüne ve söylemlerine değil, bizatihi eylemlerine bakacağız. Acaba durum, bazılarının hayal dünyasına dalıp da iddia ettikleri gibi İslami bir topluma, devlet yapılanmasına hatta hilafete doğru bir gidişatı mı gösteriyor yoksa İslami gelişmelere engel ve toplumun gidişatında bir gerileme mi var? İslami açıdan ilerleme ve gerileme tek başına AKP’ye endekslenemez ise de biz istatistikî açıdan meseleyi ele alıp bu konuda hükümetin lehte ve aleyhteki durumuna bakacağız.
Toplumsal Yapı Ve Müslümanların Durumu
“Dindar nesil oluşturacağız,” “Müslümanların önünü açacağız,” “bazı köşeleri kapıp yumuşak bir geçişle İslam toplumunu kuracağız” vaatleriyle Müslümanlardan aldıkları oylarla, hükümet oldukları günden bugüne kadar ki istatistiklere bakıldığında karşımıza vahim bir tablo çıkıyor: Dinimize göre haram sayılan içki, kumar, zina gibi kötülükler artma göstermiş, toplum her geçen gün daha çok bataklığa sürüklenmiştir. Tüketiciler Birliği’nin raporuna göre 2003-2008 yılları arasında içki tüketiminde büyük bir artış olmuştur. 2003’te toplam tüketilen içki miktarı 505.474.070 litre iken, 2008’de 943.819.952 litre olmuştur. 2015’te bu rakam 1 milyar 41 milyon litreye çıkmıştır. Yine TÜİK ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın verilerine göre, toplumsal bozulma son 13 yılda korkutan boyutlara ulaşmıştır. 2002’den bu yana fuhuş yüzde 790, uyuşturucu bağımlılığı yüzde 678, çocukların cinsel istismarı yüzde 434, adam öldürme yüzde 261, boşanma oranları yüzde 37 artmıştır. Kumarda 3-4 kat artış olmuş hatta devlet eliyle oynatılan/teşvik edilen şans oyunlarında en fazla kârı devlet elde etmiştir.1 Nasıl bir devlet anlayışıdır ki, toplumunu kumardan ve zararlı alışkanlıklardan men edeceğine, buna yönelik önlemler alacağına, o toplumu daha çok teşvik ediyor ve hatta kendisi bu gibi durumlarda ekonomik anlamda kâr elde etmeyi önceliyor.
Haramları cazip hâle getirip teşvik etmekle haramlarla mücadele söz konusu olabilir mi?
Zina Yeniden Suç Değil!
TBMM, 2004 yılında iktidar ve ana muhalefetin uzlaştığı metin üzerinde Türk Ceza Kanunu reformunu görüşürken, AKP ‘zina’nın tekrar suç sayılması için girişimde bulundu. Zinanın tekrardan suç kapsamında sayılması için hükümetin eline bir fırsat geçmişti. Maalesef muhalefetin baskısı, Avrupa Birliği’nin zinanın tekrar suç sayılmasının tam üyelik müzakerelerine geçişi etkileyebileceğini söylemesi üzerine geri adım atıldı ve yeni TCK 26 Eylül 2004’te yasalaştı, 12 Ekim 2004 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak zina suç olmaktan çıkarıldı. Sonuçta eskiden de zina suç sayılmıyordu ancak ellerine böyle bir fırsat geçmesine rağmen, zina gibi bir fiili suç olmaktan çıkaran ve tescilleyen yeni taslağa AKP yöneticileri öyle veya böyle imza atıp tekrardan yasalaşmasına alet oldular. AB uyum yasaları çerçevesinde büyük tepkilere rağmen TCK’da yapılan düzenlemeyle zinanın suç olmaktan çıkarılmasının ardından başlayan toplumsal çöküş, ürkütücü boyutlara ulaştı.
“Adalet Bakanlığı verilerine göre 2002-2010 yılları arasında fuhuş suçları yüzde 220, ırza geçme ve çocuklara cinsel taciz suçları yüzde 125 oranında arttı. Fuhuş suçundan 2002 yılında 2669 kişi hakkında dava açıldı. Bu sayı 2007 yılında 4494’e, 2010 yılı sonu itibariyle de 8409’a ulaştı. TUİK verilerine göre, 2004-2014 arasında Türkiye’de 1 milyon 75 bin 765 çift boşandı. Aynı dönemde evlenen çiftlerin sayısı ise 6 milyon 144 bin 124 oldu. 2013 sonu verilerine göre, 2004 yılına kıyasla evlenme oranı yüzde 2,5 azalırken, boşanma oranı yüzde 38 arttı.”2
“AKP döneminde Müslümanlar, Kur’an’dan öğrendiğimiz İslam’dan uzaklaştılar!”
Ortada bir yanlışlık mı var? Namaz kılan Müslümanların iktidarda olduğu bir dönemde toplumda var olan haramların gerilemesi hatta kaldırılması beklenirken (devletin kendi istatistik verilerine göre) kat kat artmış olmasını ne ile izah edeceğiz? Bunu sadece istatistikler söylemiyor, toplumun gidişatını gören ilim adamları da bu çarpık durumu dile getiriyorlar. İhsan Süreyya Sırma 4 Aralık 2014’te kendisi ile yapılan bir röportajda şunları söylüyordu: “Bu söylediklerimi yayınlar mısınız, sansür uygular mısınız bilmiyorum ama AKP döneminde Müslümanların çok rahatladıklarını ve fazlasıyla seküler olduklarını düşünüyorum. Dünyevileştiler ve on beş sene önceki o İslami şuuru kaybettiler. Çok İmam-Hatip ve İlahiyat açılıyor ama insanlar bizim Kur’an’dan öğrendiğimiz İslam’a bağlılıktan uzaklaştılar.”3
Benzer ifadeleri bir başka aydınımız şöyle dile getiriyor: “Aile itibardan düştü, kadın bir daha dönmemek üzere macunun tüpten çıkması gibi evinden çıktı; annelik ve ev hanımlığı rolünü reddetti; zinanın suç olmaktan çıkarıldığı bu ülkede nikâhlı evliliklerin yerini beraberlikler aldı; erkek “kavvam” vasfını kaybetti, bundan da memnun olarak kadına, aileye karşı sorumluluklarından kurtulmanın engin rahatlığı içinde canı çektiği gibi hovardalığa yol buldu; çalışmak, geçimini temin etmek zorunda bırakılan yüz binlerce kadın ve genç kız kayıt dışı piyasada sömürü nesnesi oldu; sıcak, korunaklı bir yuva ve çocuk sevgisinden mahrum bırakılan bu bahtsız kadınlar küresel kapitalizmin metaı haline getirildi.”4
AKP’nin Laikliği Tavsiye Etmesi
Tüm bu olumsuz gelişmelerin sonucunda her geçen gün ekonomi ve refah seviyesi alanında dünyevileşen Müslümanlar, fikir planında da İslam davasından uzaklaştılar, demokrasi havarisi kesildiler. Hatta içinde yaşadıkları laik, demokratik sistemi o kadar benimsediler ki; Eylül 2011 tarihindeki Mısır ziyareti sırasında dönemin Başbakanı, Mısır halkına ve yöneticilerine şu sözleriyle laikliği tavsiye etti: “Ben Mısır’ın da laik bir anayasaya sahip olmasını tavsiye ediyorum. Çünkü laiklik din düşmanlığı değildir. Laiklikten korkmayın. Umarım ki Mısır’da yeni rejim laik olacaktır. Umuyorum ki benim bu açıklamalarımdan sonra Mısır halkının laikliğe bakışı değişecektir.” Aynı zihniyet Mursi ve Müslüman Kardeşler’e parti metodu ve demokrasi ile ilgili engin(!) tecrübelerini aktarmış olacaklar ki; Mursi ve İhvan 2012 seçimlerine giriyor, akabinde bir yıllık iktidar döneminden sonra darbeyle yönetimden indiriliyor. İhvan temsilcileri başta olmak üzere binlerce insanın bulunduğu Tahrir ve benzeri meydanlarda eyleme katılanlara ateşler açılıyor. Binlerce insanın ölümüne, İhvan yöneticilerinin tutuklanmasına ve ülkede terör örgütü gibi görülmelerine kadar varan durumlar meydana geliyor. Aslında bu durumu AKP’nin dış politikasını analiz ederken söylemem gerekirdi ancak yeri gelmişken beyan etmiş oldum. Sonuçta laiklik tavsiyesi Mısır’da tepkiyle karşılansa da Türkiye’de (başta Muhterem Hocamız olmak üzere birkaç kişinin tepkilerini saymazsak) gayet makul ve mantıklı bir tavsiye olarak kabul gördü.