FİLİSTİNLİLER TOPRAK SATTI İDDİASI HAKKINDA: İŞGAL VAR TOPRAK SATMA DEĞİL
Aksa Tufanı Operasyonu sürerken işgalci İsrail’in hastane, okul vb. yerlerden kadın ve çocukları vurması ve bu saldırılara rağmen İslam ülkelerinin kınama ötesinde bir şey yapmamalarının üstüne Türkiye’de de bazı kimselerin “Filistinliler topraklarını sattı” iddiaları gündeme geldi. Konuyla ilgili Alparslan Kuytul Hocaefendi şunları söyledi: “Tarih profesörü Zekeriya Kurşun Hoca bu hususta araştırmalar yapan bir insandır ve bu olayın gerçek olmadığını anlatmıştır. Başka bir tarihçi hoca da 1900’lerin başlarında Yahudilerin elindeki Filistin toprağının %1,5 olduğunu açıklamıştır. Daha sonra 1947- 48’de %6’ya çıkmıştır. Şimdiyse %94’ü Yahudilerin elindedir. 1948 yılından sonraki bütün yıllardaki toprak kayıplarının hepsi işgal edilerek gerçekleşmiştir. ‘Filistinliler topraklarını sattılar’ diyenler alçaklık yapmasınlar, yalan söylemesinler. Filistinliler toprak sattığı için bugün İsrail Filistin’in %94’üne sahip değildir! İsrail, o toprakları işgalle ve Amerika’nın -Avrupa’nın yardımlarıyla almıştır. %1,5’tan %6’ya ulaşmasını ise tarihçiler, bir kısmını Yahudilerin hilelerle kendilerini Filistinli gibi göstererek aldıklarını söylemektedirler. Bir kısmını ise yurt dışında yaşayan Filistinlilerin dedesinden kalan malları yüksek miktara satmalarının sonucunda aldıklarını söylemektedirler. Alçaklık yapılmasın, iftira atılmasın.
Bu konuyla ilgili konuşan her tarihçi bu konuda araştırma yaptığı için konuşuyor değildir. İlber Ortaylı da: ‘Filistinli, tarlasını toprağını satıp gidip Beyrut’ta alem yapan adamdır’ demiştir. Bunu derken neye dayanmaktadır? İlber Ortaylı alanında uzman bir tarihçi olabilir ama Filistin’de tapu meselesinde uzmanlığı yoktur. 3 tane Filistinli bu şekilde davranmış olabilir. Bu durum bizde de var. Neden bize gelince sessiz kalıyorlar da Filistinlilerden böyle serseri çıkınca oraya yardım edilmemesi gerektiğini söylüyorlar? Bu anlayış, anlayış değildir. Bunu neden daha evvel söyleyemiyorlardı da bugün söylüyorlar? Şimdi bunun sırası mıdır? Bu söylemleri bitirmek ve uluslararası mahkemelere ve kamuoyuna belgeler sunmak Türkiye Devletine düşen bir görevdir. Tüm arşivler bizdedir. Oralar Osmanlı toprağıydı. Devlet, bunu kanıtlamak için zeki tarihçilerimize parasını vermeli ve yıllarca bu konuya çalışın demeli ve bütün tapular ortaya çıkarılmalıdır.”1
“ARAP DEVLETLERİNİN İSRAİL’E, AMERİKA’YA, AVRUPA’YA DİYET BORCU VAR”
Binyamin Netanyahu: “Arap liderlerine söylüyorum eğer iktidarınızı korumak istiyorsanız yapabileceğiniz tek şey var o da sesinizi kesmek” dedi. Netanyahu’nun bu açıklamasını Alparslan Kuytul Hocaefendi şu şekilde değerlendirdi: “Netanyahu’nun hayatında söylediği en doğru laf budur. Çünkü maalesef gerçektir. Bütün Arap devletlerinin İsrail’e, Amerika’ya, Avrupa’ya diyet borcu vardır. Hepsi onlar tarafından iktidara getirilmişlerdir. Netanyahu da bundan dolayı ‘İktidarınızı korumak istiyorsanız sesinizi kesin’ diyebilmektedir. Yani siz o makama hakkınızla, halkınızla gelmediniz, sizi oraya biz getirdik, demektedir. Eğer bu iktidar sahiplerinin zerre kadar insanlıkları kaldıysa bu sözler onlara yeter. Herhalde bundan daha büyük bir aşağılama olamazdı. Aslında bu, şunun ifadesidir: Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı’nın da dağılmasıyla İslam alemi birliğini muhafaza edemedi ve parçalandı, dağıldı. Kuveyt’te, Katar’da, Libya’da, Mısır’da ve bütün Müslüman ülkelerde diktatörlük kuruldu. Bu diktatörlükleri kuranlar Osmanlı’yı parçalayanlardır. O yüzden şimdi “Sizi biz kurduk, biz iktidara getirdik. Kafamızı bozmayın, sesinizi kesin, konuşmayın” diyebilmektedirler. Çocuk azarlar gibi azarlamaktadırlar. Çünkü gerçekten de bu iktidarları onlar kurdular. Bunların gerçekten diyet borcu olmasa Amerika ve İsrail tarafından o makamlara getirilmiş olmasalar bu kadar alçak olurlar mı? Filistin için hiçbir şey yapmaz mı insan? Bu kadar alçalmalarının, sessiz kalmalarının sebebi budur. Hepsi onlar tarafından iktidara getirilmişlerdir.
Bazı ülkelerde yönetimi bir aileye, bazı ülkelerde bir aşirete, bazı ülkelerde bir partiye teslim ettiler. Hepsinin ortak özelliği de diktatör olmalarıdır. Neden diktatörlüğü seçtiler? Birinci sebep: Diktatörler, halkları tarafından sevilmezler. Sevilmedikleri için de büyük güçlere daima boyun eğmek zorundadırlar. Büyük güçler isterlerse halkları sokağa dökerler ve o iktidarları devirirler. Çünkü halkları tarafından sevilmemektedirler. Dolayısıyla zayıftırlar. Diktatör; kendi halkına karşı şahin, büyük güçlere karşı güvercindir. Kendi halkına aslan kesilir, büyük güçlerin karşısında çakaldır. Sevilmeyen diktatörler, mecburen o büyük güçlere teslim olmak zorundadırlar. İkinci sebep: Diktatörlük olan ülkede gelişme olmayacağı bilinmektedir. Diktatörlüğün olduğu ülkelerin insanları, esir psikolojisi içerisindedir ve esirler tembel olurlar. Diktatörlük kurulmasının bir diğer sebebi de Ortadoğu Müslümandır ve Müslümanlar bir gün yine dönüp İslam Medeniyetini isteyeceklerdir. Bunu diktatör sistemler kurarak engellemek istemektedirler. ‘Herkes korku içinde olursa o zaman kimse İslam Medeniyetini hayal edemez’ diye düşünmüşlerdir. Ondan dolayı korku imparatorluğu kurma gereği duymuşlardır.”2
SİZ İSRAİL’İN HASTANE VURDUĞUNU GÖRDÜĞÜNÜZ HALDE SES VERMEYEN ALÇAKLARSINIZ!
27 Avrupa Birliği ülkesi İsrail’e karşı savaşta hastanelerin ve sivillerin canlı kalkan kullanıldığını iddia ederek HAMAS’ı kınadı. Avrupa Birliği ülkelerinin İsrail’in yaptığı katliama sessiz kalıp HAMAS’a atılan iftiralar gerçekmiş gibi algı oluşturacak şekilde kınama yayınlaması hakkında Alparslan Kuytul Hocaefendi şunları söyledi: “İslam iş birliği adı altındaki Amerikan güdümündeki ihanet teşkilatı, yetmiş beş yıldır zulmeden işgalci ve katliam yapan İsrail’i kınamamaktadır. Avrupa Birliği ülkeleri ise bir yalana dayanarak HAMAS’ı kınamaktadır. HAMAS ne zaman hastaneleri kullanmıştır? HAMAS zaten yerin altındadır. HAMAS, bu yalanı ortaya çıkartmak için ‘Uluslararası bir heyet gelsin hastaneleri kontrol etsin’ demiştir. Sanki bu açıklamalar yapılmamış gibi Avrupa Birliği ülkeleri alçakça bir karar alıyorlar ve HAMAS’ı kınıyorlar. HAMAS mücahitleri yerin altında, yerin üstündekiler de onların akrabaları, çocukları, yeğenleri, karısı, kızı... Kendi karısını, kızını, oğlunu düşünmeyecekler mi? ‘Orada olursam bu İsrail zalimi hastaneyi de vurur, orada olmayayım ki beni bahane etmesin’ diye düşünemeyecekler mi? Göz göre göre Avrupa yalan söylemektedir. Niyetleri bozuk. Avrupa, İsrail’in hastane vurduğunu gördüğü halde seslenmemektedir. Avrupa gerçek yüzünü göstermiştir. Avrupa’nın medeniyetinin medeniyet olmadığı ortaya çıkmıştır. Söz konusu İslam olunca Avrupa’da hiçbir değer ölçüsü kalmamaktadır. Rusya işgaline karşı Ukrayna’yı destekleyen ve bunu insani değerler adına savunan Avrupa, şimdi HAMAS’a karşı İsrail’i desteklemektedir. Hâlbuki Rusya’ya karşı Ukrayna’yı desteklediyse İsrail’e karşı da Filistinlileri desteklemesi gerekirdi. Ama desteklememektedir. Demek ki Avrupa’nın standartları bir tane değildir. Bunlar çifte standartçıdırlar. Avrupa, insani ve ahlaki değerlere sahip olmadığını ispat etmiştir. Avrupa kendini bitirmiştir. Avrupa yüzünü kapkara etmiştir. Bu kara Avrupa’nın yüzünden artık çıkmaz. Tarihe böyle geçti.”3
BU DOĞRUYSA İKİYÜZLÜLÜKTÜR, İHANETTİR
İsrail'in saldırıların başladığı günden bugüne Türkiye'den İsrail'e 260 civarı gemi ile ham petrol, akaryakıt, demir çelik, çimento sevkiyatı yapıldığı iddia edildi. Alparslan Kuytul Hocaefendi bu durumu şöyle değerlendirdi: “Ben bu haberlerden emin değilim, böyle bir şey doğru mu, bilmiyorum. Yalan haber de olabilir. Eğer doğruysa bu bir ihanettir. Bir taraftan tribünlere konuşurken İsrail şöyle bilmem ne derken, bir taraftan da alttan alta gemilerle onlara yardım göndermek ikiyüzlülüktür ve ihanettir. ‘Efendim, devlet olarak biz göndermiyoruz, bunlar özel firmalar onlarla anlaşmaları var anlaşmaya göre göndermek zorundalar’ diyorlarsa yerin dibine batsın anlaşmaları. Devlet isterse engeller ama zaten niyeti yok. Diyelim ki İsrail'le Türkiye savaşıyor olsaydı, bu firmalar da İsrail’le daha evvel anlaşma yapmış olsalardı ‘efendim yine de göndermeleri lazım’ derler miydi? Demezlerdi elbette. Derhal o firmaları engeller, dediğini yapmazlarsa da her türlü baskı altına alır, gerekirse vatana ihanetten hapse bile atarlardı. Ama Filistin için olunca hiçbir şey denmiyor. Devletler ne içindir? Eğer bu iddialar doğruysa ikiyüzlülüktür. Vatana da İslam'a da ihanettir. Vatana ihanettir neden? Çünkü İsrail'in hedefinde Büyük İsrail haritası içinde Türkiye de var. İsrail eğer orada durdurulamazsa sonunda geleceği yer; Suriye’dir, Türkiye’dir, Irak’tır, İran’dır, Mısır’dır, Ürdün’dür. Büyük İsrail haritası içinde hepsi vardır. Böyle bir devlete yardım etmek ihanettir. Ayrıca Filistin’de bu kadar katliam yaptığı sırada İsrail’e yardım etmek İslam’a da ihanettir. Bunları duyuyoruz ne kadar doğrudur bilmiyorum doğruysa diye söylüyorum.”4