İhsan; ‘iyilik etmek, güzel davranmak, ikram etmek, lütuf, bağış, güzellik, uygunluk, güzel olan şeyi en güzel şekilde yapmak’ demektir. İhsan, başkasına nimet sunmak, iş ve fiillerinde güzel davranmak veya gerekenden fazla verip, gereğinden azını almaktır. İhsan, yaptığı işi en iyi biçimde ve noksansız yapmaktır.
Allah-u Teâlâ, ana baba başta olmak üzere, bazı kimselere ihsanı emreder.
Kur’an’da, Allah’a iman edip O’na hiç bir şeyi şirk koşmama emrinden sonra, ana babaya itaat etme ve onlara ihsanda bulunma emrinin geldiği görülmektedir. Şöyle ki: “Rabbin sadece kendisine kulluk etmenizi, ana babanıza ihsanda bulunmanızı (onlara iyi davranmanızı) kesin bir şekilde emretti..”1 Bu ayetten, ana babaya iyilik ve ihsanda bulunmanın farz olduğu anlaşılmaktadır. Bunu destekleyen başka bir ayet-i kerimede şöyle buyruluyor: “De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya ihsanda bulunun…”2 Burada Rabbimiz, ana babaya itaati terk etmenin kötülüğünü beyan için bunu haram kılınanlar arasında zikretti. O halde ana babaya ihsan/iyilik farz; terki haramdır.
Ana babaya ihsan; güzel sözle, davranışla ve ihtiyaçları anında onlara gereğince infak etmek suretiyle olur. Allah, ebeveyni insanın yokluk âleminden varlık âlemine çıkmasına bir sebep kıldığı için, onlara ihsan etmek gerekir. Allah’ın, ebeveyne ihsanı, kendi tevhidi ve ibadeti yanında zikretmesi, ebeveynin çocuklar üzerindeki hakkının büyüklüğüne işarettir. “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara… ihsanda bulunun; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.”3 Ayette ifade edilen ana-babaya ihsan, evlâtların onların hizmetlerini yapması, onlara nazik konuşması ve onların meşrû isteklerini gerçekleştirmesi için çalışmasıdır. Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam bu konuda şöyle buyurur: “Burnu yerde sürtülsün; burnu yerde sürtülsün; burnu yerde sürtülsün.” “Kimin ya Rasulallah?” denildi. Hz. Peygamber: “Yaşlandıklarında ana babasına, onlardan birine yahut her ikisine de yetişen, fakat onlara iyilik etmediği için cennete giremeyen kimsenin…”4
Ana baba, çocuğunu Allah’a isyana teşvik etmedikçe, evlatların onların meşrû olan her emirlerine uyması gerekir. Ana baba için mağfiret talebinde bulunmak, iyiliklerine dua etmek, bizzat Kur’an’ın emridir. “Ey Rabbimiz! Hesaba çekileceğimiz gün beni, ana babamı ve (bütün) mü’minleri bağışla!”5
Ana babaya yapılan her iyilik ve ihsan, aslında insanın kendi kendisine yaptığı ihsandır. Ahiretteki mükâfatının sınırsızlığı yanında, dünyevî karşılığı peşindir. Sosyal bir olgu olarak ebeveynimize yaptıklarımızın mislini veya fazlasını çocuklarımızdan göreceğimiz kaçınılmazdır. Ana baba, müşrik de olsalar, onlara ikramda bulunmak dinin emridir. Peygamberimiz, müşrik anneye sıla-i rahimde bulunup, ona iltifatlarda bulunmayı emretmiştir.6
Ana Babaya İtaatin Sınırı Var Mı?
Allah’a şirk konusunda ailelerin bir zorlaması oluyorsa, duygusal bağlardan dolayı, tevhidin çiğnenmesine Kur’an kesinlikle müsaade etmez. Bu yüzden ana babaya ihsanı emreden ayetlerin çoğunda, ilk emir olarak, Allah’a kulluk hatırlatılır. Ana babaya itaat, Allah’a rağmen değildir; itaat konusunda herhangi bir kimse Allah’a tercih edilirse, kişi şirk bataklığına dalmış olur. Ya Allah’a ya başkasına itaat etme seçeneklerinden biri karşısında tercih, imanla küfür arasında bir tercih gibidir. “Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir… Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana şirk koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm.”7
Bu ayetlerde ana babaya ihsanla davranma emredilmekle birlikte, şirk koşma, İslâm’dan uzaklaşma gibi Allah’a açık isyan konusunda onlara itaat edilmemesi istenir. Ama putperest ve müşrik ana babayla, dünyevî ilişkiler konusunda yine iyi geçinilmesi emredilir.
Allah’ın Hakkı, Her Hakkın Üzerindedir
İslâm, tevhid gibi temel ilkeler söz konusu olduğunda, hiçbir ilişki biçimini, bu ilkelerin çiğnenmesi konusunda mazeret olarak kabul etmez. “Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi velî/dost edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir. De ki: ‘Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler (evler, konaklar, köşkler) size Allah’tan, Rasulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”8
Sa’d bin Ebî Vakkas, 17 yaşında bir gençken müslüman olmuştur. İslam’a girdiği ilk günlerde annesiyle yaşadığı o ibretlik olayı şöyle anlatır: “Ben anneme karşı çok saygılı bir kimseydim. Müslüman olduğum zaman annem bu saygımdan istifade ile beni İslâm’dan döndürmek istedi ve: ‘Ey Sa’d! Bu yaşamaya başladığın yeni din de ne? Ya bu dinini terk edeceksin yahut açlık grevi yapacağım, ölene dek yiyip içmeyi bırakacağım!’ dedi. Ben kendisine: ‘Anneciğim sakın böyle bir şey yapma. Zira ben kesinlikle dinimi bırakmam!’ dedim. Yine de o yemeyi içmeyi bıraktı, ölüm orucuna başladı. Bu hal bir gün bir gece devam etti (diğer bir rivayette üç gün sürdü.) Sa’d’ın bütün ısrarına rağmen annesi, ağzına bir şey koymadığından yıpranmaya başlamış, gittikçe erimiş, bitkin düşmüştü. Kendisine: ‘Anne, Allah’a yemin olsun ki, senin yüz tane canın olsa, her gün birer birer çıkmaya başlasa, ben bu dinimi terk etmem!’ dedim. Benim bu azmimi, kesin kararımı görünce, protestosunu bırakarak yiyip içmeye başladı. Bu olay üzerine şu ayet indi: “Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana şirk koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm.”9
Sa’d bu ayetin kendisiyle ilgili olarak nâzil olduğunu söylerdi. Tabi ki, nüzul sebebi bu hâdise olsa da, ayetin hükmü geneldir, her müslümanı kapsar.
Bu konudaki ayet ve hadislerde dikkat çeken şey, müşrik ana babaya itaatin yasaklanması değil; şirk konusundaki emirlerine itaatin yasaklanmasıdır. Müşrik anne babası insanı Allah’a ortak koşmaya sevk etmek istedikleri takdirde Kur’an bu konuda onlara itaati yasaklarken, müşrik de olsalar dünya işlerinde onlarla iyi geçinmeyi emretmektedir. Yani onların meşrû emirlerine itaat edilmeli, Allah’a isyanı emreden hususlarda itaat edilmemelidir. Çünkü Yaratan’a isyan olacak işlerde yaratılmışlara itaat edilmez.
“Allah’a isyan sayılan bir konuda kula itaat edilemez.”10 Yaratan’ın hakkı, ana babanın hakkından elbette üstündür.
Tevhide rağmen, hiçbir şahsın ve kurumun değeri yoktur. Dostluk ve düşmanlıkta ölçü, Allah ve Rasulüdür; İslam’dır. Ashâb-ı Kirâm, Allah ve Rasulüne dostluğun, onların düşmanlarına düşmanlığın en güzel örneklerini vermişlerdi. Mesela Ebû Ubeyde bin Cerrah, Uhud Savaşı’nda babası Cerrah’ı öldürmüş, Hz. Ebu Bekir de oğlu Abdurrahman’a karşı çıkmak istemiş, Hz. Peygamber izin vermemiş, Mus’ab bin Umeyr, Uhud’da kardeşi Ubeyd bin Umeyr’i öldürmüştü. Aynı şekilde Hz. Ömer bin Hattab, Bedir’de dayısı Âs bin Hişam’ı, Hz. Ali, Hz. Hamza ve Ebû Ubeyde, amcazâdeleri, Utbe, Şeybe ve Velid bin Utbe’yi öldürmüşlerdi.
Kur’an-ı Kerim’de “anne-babaya iyi davranmak,” hem de dört ayette “sadece Allah’a ibadet etme,” ya da “O’na şirk koşmamanın” emredilmesiyle birlikte zikredilmektedir.
Bu anlatım özelliği, ana babaya ihsanın, Kur’an tarafından ahlâkî bir görev olmaktan çıkarılıp imanî bir vecîbe gibi algılandığını düşündürür. Zaten tevhid Peygamberi Hz. İbrahim’in babasıyla ilişkileri de detaylarıyla vurgulanır. Aslında tevhidin hayata, aileye, davranışlara ve tabii ki ahlâka yansımaması düşünülemez.
Ahlâkı imandan ayıramayız. İnanç, amel, muamelat, siyaset, ahlâk arasında bazılarının zannettiği gibi kesin ayrımlar yoktur; kolay anlaşılsın diye ayrı başlıklar altında incelenebilir; yoksa hepsi bir bütündür. O bütüne “İslam” demekteyiz.
Ahmed Kalkan / Müslüman’ın Güzelleşmesi kitabından alıntıdır.
- İsrâ, 23
- En’âm, 151
- Nisâ, 36
- Müslim, Birr 10
- İbrahim, 41
- Müslim, Zekât 50; Ebû Dâvud, Zekât 34
- Lokman, 14-15
- Tevbe, 23-24
- Lokman, 15
- Buhârî, Ahkâm 4,Cihad 8; Müslim, İmâre 39