Direniş ve Diriliş Bölgelerimiz

Bosna Hersek

Paylaş:

On dokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı’nın gerilemesi ve farklı cephelerde yenilgiler alması ile dünyanın şekli değişmeye başlamıştı. Osmanlı özellikle Avrupa Cephesi’nde aldığı yenilgiler üzerine buradaki topraklarını terk etmek zorunda kalmış ve bu durum bölgede yaşayan Müslümanların desteksiz ve sahipsiz kalmasına yol açmıştı.

                Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’da da durum pek farklı değildi. Hâlbuki Osmanlılar zamanında Avrupa’nın en önemli ilim merkezlerindendi Saraybosna. Bu şehirde çok sayıda medrese ve ilim merkezi mevcuttu. Ancak, Osmanlı’nın zayıflaması üzerine 1878’de Bosna Hersek toprakları Avusturya Macaristan İmparatorluğu tarafından işgal edildi. Osmanlı’nın 1912’de bölgeyi tamamen terk etmesi, ardından başlayan Birinci Dünya Savaşı, Bosnalılar için felaketin kapısını aralamıştı. Ortodoks Sırplarının yönetimi ele almalarıyla, Bosnalı Müslümanlara yönelik şiddetli zulümler başladı. Malları zorla ellerinden alınarak Hıristiyan Sırplara verildi. Müslümanların büyük bölümü zor kullanılarak göçe zorlandı.

                1975 yılında baskının hafiflemesiyle faaliyetlerini yoğunlaştıran Müslümanlar, kapatılan camilerden bazılarını açıp medreseleri ihya etmeye başladılar. İslamî faaliyetlerinden dolayı yıllarca zindanlarda kalan Bosnalı Müslümanların liderlerinden Aliya İzzetbegoviç, İslamî faaliyetleri yoğunlaştırmak için önemli çabalar harcadı. Ülkede İslamî uyanış için gayret gösteren Müslümanlar, bağımsızlık yollarını aramaya başladılar. 1 Mart 1992’de gerçekleştirilen referandum üzerine bağımsızlıklarını ilan ettiler.

                Bosna’nın bağımsızlığını ilanı, Sırpların da savaş ilanıydı. Bosnalılar, sahip oldukları güçsüz orduyla direnişe başladılar. Yugoslavya Federal ordusunun Sırplara yoğun askerî ve ekonomik yardımları, her türlü destekten yoksun Bosna Müslümanlarını zor durumda bıraktı. Savaşta Bosna’nın önemli şehirleri işgal edildi. İslamî eserler baştanbaşa tahrip edilmeye başlandı. Bir milyondan fazla Müslüman ülkeyi terk etmeye zorlandı. Avrupa’nın göbeğinde gerçekleşen bu katliama başta Avrupa olmak üzere bütün dünya seyirci kaldı!

                200.000 Boşnak Katledildi!

                1992-1995 arasında uluslararası verilere göre Bosna-Hersek’te 312 bin kişi hayatını kaybetti. Bu kayıpların 200.000 kadarı Boşnak halkına ait olup, Bosnalılar dünyanın gözü önünde ve Avrupa’nın göbeğinde sistematik bir soykırıma tâbi tutuldu.

                Şimdiye kadar Bosna Hersek’in Sırbistan sınırındaki kenti Srebrenitsa etrafında 42 toplu mezar bulundu.  22 bölgede daha toplu mezar olduğu tahmin ediliyor.

                İki yüz bin Müslüman’ın hayatını kaybetmesinden sonra bölgeye Birleşmiş Milletler gücü gönderildi. Sırp ve Hırvatlar, Birleşmiş Milletler gücünün gölgesinde katliamlarını sürdürdüler. Sırplar, Birleşmiş Milletler gözetimindeki Srebrenitsa’da herkesin gözü önünde on binden fazla savunmasız sivil insanları evlerinden toplayıp topluca katlettiler. Bu manzara Avrupa’nın Müslümanlara yönelik gerçek yüzünü bir kez daha ortaya koyuyordu.

  1. Dünya Savaşı’ndan Sonra En Büyük Soykırım!

                BM tarafından ‘güvenli bölge’ olarak ilan edildikten iki yıl sonra Srebrenitsa’daki Müslümanlar, 1995 yılının yaz ayında II. Dünya Savaşı’ndan sonra meydana gelen en büyük toplu soykırıma uğradılar. Sırplar topladıkları ve günlerce işkenceden geçirdikleri Bosnalı Müslümanları evlatlarının, kardeşlerinin gözleri önünde öldürdükten sonra cesetlerini yine onlara gömdürdüler. Bosna Savaşı’nın bu en kanlı olayı “Srebrenitsa Katliamı” olarak adlandırılmıştır.1 

                Bütün bu sıkıntılara rağmen azimle çalışan Bosnalılar, savaştan sonra yaralarını sarıp, yıkıntılarını onarmaya başladılar. Yaklaşık on dokuz yıldır var olma mücadelesini sürdürmekle birlikte, Sırp ve Hırvatların yerle bir ettiği ülkeyi, özellikle de İslamî eserleri yeniden onarmaya çalışmaktadırlar.2

                Onlarca yıldır devam eden zulme, sömürüye ve soykırıma rağmen Bosna Müslümanları, teslim olmadan ve bıkmadan varlıklarını sürdürmekte, her şeye rağmen İslamî kimliklerini korumaktadırlar.

Tarihe ismi “Bilge Kral” olarak geçen Aliya İzzetbegoviç, zalimlerin zulmünü dudaklarından dökülen şu kelimelerle ifade ediyordu:

                “...Düşmanlarımız sadece tek bir ırk tanıyorlar; kendi ırkları, tek bir din tanıyorlar; kendi dinleri, tek bir siyasî parti tanıyorlar; kendi partileri. Kendilerinden olmayan ne varsa onlar açısından yok edilmeye mahkûmdur...”

                Srebrenitsa; müslümanların katledildiği bir diğer yurt olarak tarih sayfalarında yerini alırken, müslümanlara yeniden Kur’an ve sünnete sımsıkı sarılarak İslam Medeniyeti’ni kurmak için çalışmalar yapmaları gerektiğini  hatırlatmaktadır.

                300 Yıllık Direnişin Adı; Çeçenistan

                İmam Mansur, İmam Gazi Muhammed, İmam Şamil, İmam Hamzat Bek, Muhammed Emin, Cahar Dudayev, Aslan Maşadov, Şamil Basayev, Abdulhalim Sadullayev... Kafkasya’da 300 yıldır süren mücadeleyi anlamak için ömürlerini harcamış, canlarını feda etmiş bu isimlerin hayatlarına bakmak dahi hâlihazırdaki durumu anlamlandırmak için yeterlidir. 300 yıldır dinlerinin, vatanlarının, namuslarının derdiyle toprağa düşen on binlerce Kafkasyalı mücahidden bugüne miras kalan şey, onurlu tarihleridir.

                Bitmeyen Savaş

                Kafkasya dediğimiz bu stratejik topraklarda gözü olan Rusya, 17. yüzyılda yoğunlaştırdığı saldırılarını işgalle sürdürmüş ve bu kanlı işgalin neticesi olarak bölgede yaşayan onlarca farklı halk, İslam çatısı altında birleşerek Rusya’ya karşı mücadeleye girişmişlerdir. 30-35 milyonluk Kafkas halklarının çok büyük kayıplar vermesine karşın devasa büyüklükteki bu güce karşı onca yokluğa rağmen mücadelelerini sürdürmeleri sadece ve sadece inançlarının getirdiği bir güçtendir. Nitekim onurlu bir Kafkasya’lı için esir düşmek ölümden daha beterdir. Bu sebepledir ki her yürekli Kafkasyalı şehit olmayı onurlu tarihlerine düşecek bir harf olarak görmektedirler.

                SSCB’nin dağılmasıyla birlikte Cahar Dudayev’in liderliğinde bağımsızlığını ilan eden Çeçenler, yürüttükleri I. Çeçen Savaşı’ndan galip çıkarak şanlı bir zafere imza attılar. Hazar-Karadeniz hattında çok önemli bir coğrafî bölge olan Kafkasya’daki çıkarlarından vazgeçmek Rusya için kabul edilemez bir durumdu. Bu sebepledir ki aynı yıllarda bağımsızlığını ilan eden ülkelerin aksine, Çeçenistan ve genel olarak Kafkasya toprakları Rusya’nın gözden çıkaramadığı ve enerji geçiş yollarında bulunması dolayısıyla mutlaka sahip olması gereken bölgelerden birisi olarak belirdi. 

                Rus Vahşeti

                Çeçenistan’da devam eden bağımsızlık savaşında, Rusya en gelişmiş silahlarını kullanarak insanlık tarihine kara leke olarak geçecek büyük bir zulüm ve vahşete imza atmıştır. Çeçen mücahitlerini teslim olmaya zorlamak için her türlü vahşet işlenmekte; dünyanın gözleri önünde sivil Çeçen halkı büyük bir katliama tabi tutulmaktadır.

                Rusya’nın sivil yerleşim yerlerini bombalaması sonucu sadece 1994-1996 yılları arasında yaklaşık 120 bin masum insan hayatını kaybetmiştir. Aynı dönemde yaklaşık 25.000 Çeçen, toplama kamplarında işkenceye tabi tutulmuş ve bunların 17 bini ağır işkencelere dayanamayarak toplama kamplarında hayatını kaybederek şehit olmuştur.

                İkinci Çeçen-Rus Savaşı döneminde de yaklaşık 78 bin Çeçen tutuklanarak Rus toplama kamplarına götürülmüş ve “Ölüm Çemberi” denilen işkencelere dayanamayarak tamamına yakını hayatını kaybetmişti.3

                Bütün bir millet kan, gözyaşı, acı, ızdırap, açlık ve sefalet içinde yaşıyor. Daha doğrusu her türlü olumsuzluğa rağmen yaşamaya ve özgürlüğünü kazanmaya çalışıyor. Ve dünya bunca zulme sadece seyirci kalıyor…

                Kendilerine reva görülen bunca zulme ve vahşete rağmen kardeşlerimizde var olan direniş ruhunun, gaflete dalan müslümanların uyanışına ve ümmet şuuruna sahip olmasına vesile olmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz.

1- Meltem Haber

2- Abdullah Şafak

3- Yunus Emre Altuntaş, Yenidünya Dergisi