Hadis

Cemaat Kalkandır

Paylaş:

İslam’ın ferdiyetçi bir hayatı mı, yoksa “birlikte olmak” demek olan cemaat hâlinde yaşamayı mı istediğini anlamanın tek yolu; temel kaynaklarımız olan Kur’an’a ve Sünnete bakmaktır. Her iki kaynakta defaatle Müslümanların birlikte olmaları gerektiğine vurgu yapılırken, tek ve parça parça gruplar hâlinde yaşamaları yasaklanmıştır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki: “Allah’ın (yardım) eli cemaatin üzerindedir. Cemaatten ayrılan ateşe ayrılmış olur.”1

Bu ümmet vazifeli bir ümmettir. Görevi: “İnsanları hayra çağırmak, marufu emretmek, münkerden uzaklaştırmaktır.” Kolay olmayan bu vazifenin ancak bir cemaat hâlinde yapılabileceği aşikârdır. Hadisin verdiği haberler ise şu şekildedir: Rabbimize yakın ve rahmetine layık olmanın, ilahi yardıma erişmenin, hak yoldan sapmamanın ve cennetin yüce makamlarına erişmenin yolu, sahih bir cemaatten geçmektedir. Cemaat, “hedefleri olan topluluk” demektir, bu hedef Kur’an’ın beyanıyla, “Fitne kalmayıp, din (hüküm) tamamen Allah’ın oluncaya kadar mücadele etmektir.”2 Rabbani bir cemaat Müslümanlar için, imtihanlarla dolu şu dünya hayatında kalkan görevi görmektedir. Şimdi bu konu üzerinde duralım:

CEMAAT HARAMLARA KARŞI KALKANDIR

Kalkan, eskiden savaşçıların sol ellerinde tutarak, düşmandan gelebilecek ok, mızrak gibi tehlikelere karşı kendilerini korumak için kullandıkları bir korumalıktır. Dünya hayatına ayak bastığından beri şeytan ve nefisle uğraşmak, onlardan gelebilecek tehlikelere karşı kendini korumak zorunda olan insanoğlu, bu zorluğu aşmak için Allah’ın Rasullerinin yolunu takip etmeli, cemaat olmalıdır. Her devirde haramlar, kötülükler, nefse hoş gelen arzular çok olmuştur. Tarih boyunca insanlar Peygamberlere rağmen, haramlara düşkünlüğünü bırakmak istememiş, onca helal fiil, yiyecek, içecek varken, ısrarla haram davranışlara yönelmişlerdir. Günümüzde, geçmişe nazaran daha fazlasına şahit olduğumuz haramların yıkıcı zararlarına karşı korunmak, ancak cemaat hâlinde olmakla mümkündür. Sadece kendimizi değil; velayetimiz altında olan eş ve çocuklarımızı da İslami bir ortam oluşturmadan muhafaza etmek, bugün adeta imkânsızdır. Şeytanla birlikte müfsit, mücrim, facir insan ve toplumlar meydana getirmeye çalışan sistemlerin, İslam cemaatlerinden neden haz etmedikleri, onları toplumun gözünden neden düşürmeye çalıştıklarının sebebi gayet açıktır. Onlar ifsat ederken cemaatler ıslah ederler. Onlar, şirki, küfrü, haramları yaygınlaştırırken, cemaatler bunları engellemeye çalışırlar. Onlar ideolojiler yoluyla nefisleri güçlü, nefsin her arzusunu helal-haram demeden yapacak bir nesil meydana getirmek isterken, toplumunun sorunlarıyla ilgilenen ve davet vazifesini yerine getiren cemaatler, Allah’a ve ahirete yakinen iman eden, haram-helal sınırına göre yaşayan, Allah’tan başka ilah tanımayan bir nesil meydana getirmeye çalışırlar. Bu sebeple, günahlarla çevrili ortamlardan korunmanın yolu; ancak günahlardan arınmış ortamlarla, yani cemaat olmakla mümkündür.

CEMAAT ZORLUKLARA KARŞI KALKANDIR

Nefisle Mücadelenin Zorlukları: Kur’an-ı Kerim Yusuf Aleyhisselam’ın diliyle bizlere nefisle mücadelenin zorluğundan haber vermektedir: “Muhakkak ki nefis, kötülüğü emreder.”3 Her daim kötü fikir ve duyguları, vesvese yoluyla kalbe atmaya çalışan nefse ve olmadık istek ve arzuları kalbe fısıldayan şeytanlara karşı tek başımıza nasıl karşı koyabiliriz? “Nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır”4 buyuran Allah Azze ve Celle, nefsin kurtuluşu için reçete olarak “sadıklarla beraber olmayı”5 emretmektedir.

Şu bir hakikattir ki; insan arkadaş ve bulunduğu çevreden etkilenen ve onların ahlakını kazanan bir varlıktır. Cömert ve cesur arkadaşları olan bir kimse cömert ve cesur olmakta, fedakâr ve mütevazı arkadaşları olan kimse de fedakâr ve mütevazı olmaktadır. Aynı durum tersi için de söz konusudur. Bu sebeple Yüce Peygamberimiz bir hadiste: “Kişi, dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin”6 buyurmak suretiyle, arkadaş ve çevre seçiminin önemini vurgulamıştır. Bu da salih kişilerden oluşan bir İslam cemaatinin içinde olmanın ne kadar önemli olduğunu gösterir.

Öte yandan bir mü’minin Rabbini tanımak, O’nu sevmek, yapması gerekenleri tam anlamıyla yapabilmek için kendisine örnek alacağı bir üstada ve muhlis dostlara ihtiyacı vardır. Nefisle nasıl mücadele edileceğini öğretecek hocaları olmayanlar, genellikle bu zor mücadeleyi kaybetmektedir. Allah’ı tanımak ve sevmek için gerekli yollara başvurmayanlar, sonunda namazı da Allah yolunda mücadeleyi de bırakabilirler. Namazı devam ettirseler de diğer sorumluluklarını yerine getirmezler.

Yolun Zorlukları: Kur’an bir mücadele kitabıdır. İçerisindeki yüzlerce ayet Peygamberlerin kavimleriyle yaptıkları mücadeleyi aktarmaktadır. Bu mücadelenin adı Tevhid, niteliği ise; dünyanın hükümranlığı Allah’ın mı, yoksa kendilerini ilah yerine koyan tağutların mı olacak meselesidir. La İlahe İllallah ile formüle edilen bu iman mücadelesinde mü’minler, tüm Nebiler gibi “Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalıdır” derken; sahte ilahlar “Hayır, Allah’ın değil, bizim dediğimiz olmalıdır” demektedir. İşte bu temel ayrılık noktasında, mü’minlerin egemen güçlerin baskılarına maruz kalması kaçınılmaz olmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de Müslümanları ilgilendiren hemen her konuda zikredilen ayetlerde “Ben” yerine “Biz” demeyi/olmayı öğreten Rabbimiz, kendi yolunda mücadeleyi de “birlikte” yapmayı emretmektedir. “Hiç şüphe yok ki Allah, kendi yolunda, duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever”7 buyuran Allah Azze ve Celle, sevgisini de mü’minlerin birlikte mücadele etmesine bağlamıştır. Mü’minlerin birbirlerini sevmesi nasıl imanın gereği ise, bir topluluk/cemaat hâlinde İslam’a hizmet etmeleri de imanın gereğidir.

Hemen her konuda, hatta namazda bile cemaate teşvik eden ve cemaat olmayı önemseyen yüce dinimizin; İslami davet, emr-i bi’l maruf ve nehy-i an’il münker gibi tek başına yapılması mümkün olmayan bu ağır vazifenin de cemaat hâlinde yapılmasını emrettiğini, yazımızın başında geçen ayetlerde belirtmiştik.

Öte yandan Şehid Seyyid Kutub’un dediği gibi; cahiliye, İslam’la fert olarak savaşmıyor, bir cemaat, nizam hatta uluslararası kuruluşlar aracılığıyla mücadele ediyorken, mü’minlerin de birlik olmaları, nihayet ümmet olmaları gerekmektedir. Bilinmelidir ki; İslam düşmanları cemaat hâlinde olan Müslümanları sevmemektedir, onlara olan düşmanlıkları İslam'ı fert olarak yaşayan Müslümanlara duydukları düşmanlıktan daha fazladır.Birbirine bağlı, sağlam ve cesur cemaatleri durduramazlarken, bağlılığı zayıf, nefis terbiyesi eğitiminden geçmemiş fertleri daha kolay yollarından döndürebilmektedirler.

Hedefi İslam Medeniyeti ve amacı Allah’ın rızası olanların bu yolda giderken, asıl arzusu cemaat olmak değil ümmet olmaktır, ancak fertten ümmete ulaşmanın yolu şüphesiz cemaatten geçmektedir. Koca bir medeniyet iddiasında olanların, bu arzularını tek başına yerine getirmeleri mümkün olmadığına göre, cemaat olmadan ümmete ulaşılamayacağı artık anlaşılmalıdır.

  1. Tirmizi, Fiten, 7
  2. Enfal, 39
  3. Yusuf, 53
  4. Şems, 9,10
  5. Tevbe, 119
  6. Tirmizi, Zühd, 45; Ebû Dâvûd, Edeb, 16
  7. Saff, 4