İslam, ibadetten muamelata, eğitimden ekonomiye kısacası konusu insan ve toplum olan ne varsa tüm meselelerde bir takım hükümler vazetmiş ve bizi bu hükümlere tabi olmakla mükellef tutmuştur. Böylece din olgusu, yalnızca kişi ile kalbi arasında kalmayıp hayatın içinde her alana nüfuz etmiş, insanın karşılaşabileceği her türden meseleye Kur’an ve Sünnet çerçevesinde açıklık getirmiştir. Dolayısıyla Müslümanlar olarak attığımız ve atacağımız her adımda (bir de bunu Allah namına yapıyorsak) bu iki kaynağı referans almalı, bu kaynakların değer verdiği kadar meseleyi önemsemeliyiz.
Şüphesiz Kur’an’ın ve Sünnet’in ana mesajı, insanın gerek kendisinin gerekse içinde bulunduğu toplumun Allah’ın razı olacağı bir hâle çevrilmesine davettir. Yeryüzünde Allah’ın dediğinin gerçekleşmesi ve O’nun razı olacağı bir medeniyetin tesisi için, geçmişten günümüze kadar süregelen en önemli mücadelenin adıdır “davet.” Geçmişte olduğu gibi her dönemde sancıyla bu kutlu mesleği icra eden tüm İslam davetçilerinin en önemli sıkıntısı; hiç şüphesiz meseleyi anlayan ve sonuna kadar gidebilen insanların sayıca azlığı olmuştur. Davetle bu insanları kazanmak ve onları eğitmek oldukça zahmetli bir iştir. Çünkü çoğu zaman mesajı bizzat insanlara götürmek ve bu durumda da başa geleceklere sabretmek gerekmektedir.
Davetin temelinde insan ve o insanı kazanma olunca, bizi insanlara ulaştıracak her meşrû araç ve ortam birer fırsat olarak görülmeli ve kullanılmalıdır. Bu anlamda muhatabımızı yerinde görme ve değerlendirmeye fırsat tanıyan “ziyaretleşmeyi” ihmal ettiğimiz düşüncesindeyim. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Mekke döneminde davetini çadır-çadır dolaşarak ve yaptığını özellikle insanların yoğun olduğu panayır zamanlarını seçtiğini siyer kitaplarından okuyoruz. Ancak davetin evvela en yakınlardan başladığını da biliyoruz. Bunun başka birçok hikmeti olabilirse de bir hikmeti de şu olsa gerektir: Akrabalara gidip-gelmek, onları ziyaret etmek ve mesajı ulaştırmak için daha fazla fırsatlarımız ve ziyaret sebeplerimiz vardır.
Bayram ziyareti, hasta ziyareti, düğün, taziye vs. gibi bizi çevre ve akrabalarımızla ortak paydada birleştiren pek çok ziyaret sebeplerimiz vardır. Davetçinin yapması gereken; her şart ve ortamda olduğu gibi ziyaret ortamlarını da fırsata dönüştürmek, bundan İslam davası için yararlanmaktır. Ziyaretlerde üzerinde durulması gereken en önemli husus, davanın ve yapılması gerekenlerin anlatılmasıdır. Ümmetin içerisinde bulunduğu durum ve bu durumdan çıkılabilmesinin yolları anlatılmalı, geçmişte nasıl başarıldıysa aynı metotla yeniden yükselmenin mümkün olduğu somut örneklerle ifade edilmeli, birliğe ve beraberliğe vurgu yapılmalıdır. İslam’a davet açısından bu türden ziyaretlerin artırılmasının ne gibi faydalar sağlayacağına bakalım:
- Gerek hasta ziyareti, gerekse diğer ziyaretler, toplumda sevgi ve güven duygularını pekiştirir; birlikte yaşama kültürünü kazanmış toplumların oluşmasına imkân sağlar. İnsanlar, ziyaretleşme sebebi ile birbirlerini daha yakından ve daha iyi tanıma fırsatlarını elde etmiş olurlar. Varsa birbirlerinin sıkıntı ve problemlerini paylaşırlar, birlikte bu sıkıntılardan kurtulmanın yollarını düşünürler. Kendilerini yalnız ve çaresiz hissetmezler; geleceğe güvenle bakan bir toplum haline gelirler. Sevinçli ve üzüntülü anlarında kardeşlerini yanlarında gören Müslümanlarda kardeşlik ve bağlılık en üst seviyede olur.
- Her şeyden evvel ziyaretleşme, Müslümanların birbiri üzerindeki temel haklarındandır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Müslümanlara yedi şeyi yapmalarını emretmiş, yedi şeyden de kaçınmalarını istemiştir. Yapılmasını istediği şeyler şunlardır: “Cenazenin arkasından gitmek, hastaları ziyaret etmek, davete icâbet etmek, mazluma yardım etmek, verilen sözü, yapılan yemini yerine getirmek, verilen selamı almak, aksırana dua etmek.”1 Dikkat edilirse hadiste insan ilişkilerinde önemli olan hususlar sayılmış ve İslam toplumunda bu ilişkilerin karşılıklı ziyaretleşmeyle canlı tutulması istenmiştir.
- Özellikle hareketin yeni başladığı yerlere merkezden yapılan ziyaretler, oradaki insanların gayretlerinin ve cemaate bağlılıklarının artmasına, kendilerini ziyaret edenlerin hizmetteki tecrübelerinden istifade edip hızlı mesafeler almalarına vesile olur. Mesafelerin uzaklığı, zahmetin fazlalığı beraberinde rahmeti celbedecek, belki de umulandan daha fazla gelişmelere yol açacaktır.
Zahmet ve rahmet ilişkisine Mesnevi’den bir örnek verelim: “Konya’da fakir bir adam üç gün üst üste, rüyasında Bağdat’ta bir evin bahçesindeki asmadan üzüm yediğini görür. Bir mana veremese de “hayırdır inşallah” der ve yola koyulur. Bir aylık yolculuktan sonra Bağdat’taki eve ulaşır ve evin sahibine durumu anlatır. Bağdatlı evin sahibi hayretle “demek sen Konya’dan buraya rüyanı gerçekleştirmek ve bir salkım üzüm yemek için geldin öyle mi? Hâlbuki ben üç günden beri rüyamda Konya’nın filan semtinin filan numaralı evinin bahçesinde gömülü büyük bir hazine görüyorum. Fakat rüyaya itibar edip de oralara gitmiyorum. Sen ne saf adammışsın!” deyip üzümü ikram eder. Aceleyle üzümü yiyen Konyalı adam, hiç durmadan memleketine döner. Zira Bağdatlı adamın rüyasında bahsettiği Konya’daki ev, kendi evidir.”2 Görüldüğü gibi zahmete talip olanlar nimete ulaşabiliyor.
- Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi de sıklıkla şunu belirtir: “İnsanlarla birebir ilgilenin. Zira toplu dersler fikir verirken bire bir diyalog iman ve ruh verir. İman ise harekete geçirir.” İnsanlarla bire bir ilgilenmek onlardaki dava ve cemaat şuurunu daha fazla geliştirecektir. Bunun yapılabilmesi de insanları evlerinde, işyerlerinde ziyaret etmekle veya kendi evinize çağırıp görüşmekle veya onu da yanınıza alıp bir başka kardeşimizi ziyaretle mümkün olabilir. Böylelikle o kişiler davetçideki sancıyı, koşuşturmayı ve mücadele azmini daha yakından müşahede etme imkânı bulacaklardır ve bir nevî teoride öğrenilen şeylerin pratik yansımalarını görmüş olacaklardır.
- Ziyaretleşmede hediye götürmenin de muhabbeti ve kardeşliği artırmada ayrı bir yeri vardır. Hassaten insan fıtratında hediye veren kişiye karşı muhabbet duyma, kendini o insana yakın hissetme mevcuttur. Bazen hediye verilmesi aradaki buzların erimesine, soğuk rüzgârların ılık meltemlere dönüşmesine vesile olur. Hasan el Benna Rahimehullah hatıralarında İsmaili’ye kasabasında derslere başladığı dönemlerde eski bir Ezher mezunu âlimin çoğu zaman derste kendisini zorda bırakıcı bir takım sorularla dersi sabote etmeye ve insanları mesajdan uzaklaştırmaya çalıştığını anlatır. Dersi tartışmaya dönüştürmeyi seven bu adamı evine davet ettiğini, evinde ona iki kitap hediye ettiğini ve onunla böyle bir muhabbet kurduğunu sonrasında adamın derslerdeki tavrının olumlu yönlerde değiştiğini söyler.3 Nitekim Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem de “Hediyeleşiniz ki, birbirinize olan sevginiz artsın”4 buyurarak bu gerçeğe dikkatlerimizi çekmektedir.
Buraya kadar davet için ziyaretin öneminin bir kısmına değinebildik. Bunların dışında da ziyaretin muhakkak pek çok hikmetleri ve faydaları vardır. İnsanların dünyalık zevkleri uğruna uzun seyahatleri göze alabildikleri bu zamanda, biz neden davamızın yayılması ve kardeşliğimizin pekişmesi için yolculukları göze almayalım? Hz. Selman Radıyallahu Anh, Medâin’den Şam’a kadar gidip Ebû’d-Derdâ’yı ziyaret edermiş.5 Sahabenin -Radıyallahu Anhum Ecmain- o zamanda çok zor olan ulaşım şartlarına rağmen, birbirini ziyaret etmek için uzun mesafeler kat etmesi konunun önemine yeterince işaret etmektedir. Rabbim davet görevini hakkıyla yapabilen ve bu uğurda meşakkatleri göze alabilenlerden eylesin.
1) Buharî, Cenaiz, 2; Müslim, Selâm, 4-6).
2) Davut Can, başarı yolunda gemileri yakmak, s.19.
3) Hasan El-Benna, Dava ve Davetçinin Hatıraları, s. 116.
4) Malik, Muvatta, Hüsnül Huluk, 16.
5) Müslim, el-Birr ve’s-Sıla, 39.