Kişisel Gelişim

DEĞER VERMEK

Paylaş:

Şöyle bir söz vardır. Gözüne kibriti veya bir çöpü çok yaklaştırırsan, ormanı göremezsin. Küçücük bir şeye olduğundan fazla değer verirsen; ondan, mukayese edilemeyecek kadar değerli olanları göremezsin. Bundan dolayı gözümüzün önündeki şeylerin arkasına ara sıra bakarak, küçük şeyler uğruna neleri kaybettiğimizi görürüz. İleride ‘Tüh! Ne büyük hazineleri kaybetmişiz’ dememek için şimdiden, şu soruları kendimize soralım. ‘Hayatımızda en fazla neye zaman ayırıyoruz? Bu zaman ayırdığımız şeyler gerçekten zaman ayırmaya değer mi? Bunlardan çok daha fazla zaman ayrılması gereken konular var mı? Kendime rehber edindiğim, modellediğim insanlar, en çok neye zaman ayırmışlar?’

Öğretmen arkadaşlara ‘Niçin kitap okumuyorsun?’ diye sorduğum da, ortak klişe cevap hazır: ‘İnanki zamanım yok.  Zaman bulsam okurum’ diyor.  Ben de: ‘Dün akşam ne yaptın, anlatır mısın?’ dediğimde bana filmlerden bahsetmeye başlıyor. Demek ki zaman yok demek ‘boş işlere zaman var, dolu işlere yok’ demek oluyor.

Bir insan, zamanını kendine göre değer verdiği şeylere göre doldurur. İnsanın unutması da bunun gibidir. Kendine göre değerli şeyleri beynine iyi kodlar, değersizleri kodlamaz ve hemen unutur. Desemki o arkadaşa: ‘Sana her gün gece 2.30’da evinden 5 kilometre uzaklıkta bir yerde bin tl. verecekler.’ O arkadaş: ‘Oraya gidemem, benim zamanım yok’ diyebilir mi? Aynı şekilde gideceğini unutur mu?

Zaman göreceli bir kavramdır. Zor bir dersten sınava girdiğinizde ya da bilmediğiniz bir konuyu anlatmanız için ayağa kaldırıldığınızda, zaman bir türlü geçmek bilmez. Ama heyecan dolu bir filmi izlerken, ya da sevdiğiniz bir insanla sahilde gezerken zaman su gibi akar gider.

Dersleri de kitapları da sevdiğimiz insanlar gibi görürsek, zamanın geçmesini hiç istemeyiz.

‘İyi kitapları okumak, geçmiş yüzyılların en seçkin zekalarıyla, önceden tertiplenmiş bir konuşmaya katılmak gibidir.’1

Bu konuşmalardan mümkün olduğunca, tıpkı gece gündüz bir hazine toplar gibi bilgileri toplarız.  

‘‘Allah’a dayandım diye çıkma yataktan...

Manay-ı tevekkül bu mudur? Hey gidi na’dan.

Ecdadını, zannetme asırlarca uyudu;

Nerde bulacaktın o zaman eldeki yurdu?

‘Dünya koşuyor’ söz mü? Beraber koşacaktın;

Heyhat, bütün azmi sen arkanda bıraktın!

Dünya koşuyorken yolun üstünde yatılmaz.

Davranmayacak kimse bu meydana atılmaz,

Mademki uyandın o uzun uykularından,

Bir parçacık olsun, haydi, hiç yoksa kımıldan.2

Alçak insan, yatağından çıkmaz ve Allah’a tevekkül ettim der. Üstün insan, sabah erkenden kalkar, işini takip eder. Eğer okul sahasında başarılı olamayacaksan bu meydanı boşalt ki başkası rahat okusun. Başarılı olacağın başka meydanlara çık. O meydanlarda atını koştur ve o meydanın en iyisi sen ol. Olamıyorsan olmaya çalış, uğraş, durma. Çıktığın meydanın hakkını ver. Şair şiirinin devamında ‘Eğer kımıldamazsan başkası seni ‘leş’ diye yemeye kalkacaktır. O zaman bu uykundan ancak mahşerde kalkabilirsin.’ demektedir. Bir leş gibi yatmamak ve yenmemek için erkenden kalkıp işimize bakmalıyız.

NEREDESİN EY ŞAHSİYET

Sezar, bir kır gezintisi sırasında gökteki buluta bakarak söylenir:

 “Şu bulutu görüyor musun Brütüs? Tıpkı bir papatyaya benziyor.”

Brütüs destekler:

 “Haklısınız yüce Sezar. Tıpkı bir papatya. Üstelik; neredeyse yaprakları sayılacak.”

 Kısa bir süre sonra Sezar aynı buluta bakar ve seslenir Brütüs’e: “Yok canım! Ne papatyası? Tıpkı bir tavşana benziyor.”

 Brütüs buluta bakar ve: “Gerçekten de öyle yüce Sezar. Tıpkı bir tavşan.

Ne kadar da kocaman kulakları var!” der.

 Kısa bir süre sonra Sezar, yine aynı buluta bakar ve: “Bana bak Brütüs! O bulutun tavşanla ilgisi yok. İyice dikkat edersen gelinliğe benzediğini fark edersin” der.

 Bunun üzerine, yine buluta bakan Brütüs: “Vallahi çok ilginç, ancak dikkatli bakılınca tıpkı bir gelinliğe benziyor. Baksanıza ulu Sezar! Tacı bile belli oluyor.”

 Sezar dayanamaz, ellerini göğe açar ve haykırır:

 “Neredesin, ey şahsiyet?”