Kıymetli okuyucularımız, önceki iki sayımızda işkencenin, dünya genelini içine alarak hazırlanan insan hakları belgeleri tarafından yasaklanmış olduğundan, bu konudaki ilgili kanunlardan ve özellikle Cumhurbaşkanının ülkemizde asla işkence olmadığını ifade etmesinden bahsetmiştik. Ancak buna karşın alınan önlemlerin hem dünyada hem de ülkemizde işkencenin önüne geçemediğini istatistiklerle ifade etmiştik. Özellikle ülkemizde OHAL kapsamında mevzuatlarda yapılan değişikliklere ve bazı yetkililerin işkenceyi adeta teşvik eden ifadelerine yer vermiştik. Son olarak yıllara göre işkence gördüğünü iddia edenlerin TİHV’e yaptığı başvuruları almıştık. Bu sayımızda ise dünden bugüne Türkiye’de işkence gördüğünü iddia edenlerin yaşadıklarını ele alacağız.
- 12 Eylül 1980 darbesinde gözaltında işkenceye maruz kalanlardan birisi insan hakları aktivisti Nimet Tanrıkulu’ydu. Tanrıkulu sabah 4’te eve yapılan polis baskınıyla gözaltına alınarak Gayrettepe’ye götürüldü. Orada sorguya alınan Tanrıkulu, kendisine 45 günlük gözetim süresi boyunca işkencenin her türünün uygulandığını söyledi. Okulda yalnızca folklor etkinliğine katıldığını ve sorguda kendisine sorulan isimleri tanımadığını söyleyen Tanrıkulu, “Tekme tokat vurdular. Kıyafetlerimi yırtarcasına çıkardılar. Beni bir sandalyenin üzerine çıkardılar, kollarımdan iki taraftan bir tahtaya bağlayıp boşluğa bıraktılar. O askıda tarifi mümkün olmayan bir acı hissediyorsunuz. Saatlerce askıda kaldım. Sonra falaka sonra yine askı… Tekerleğe sokup dolaştırdılar. Elektrik verdiler. Yine meydan dayağı denilen en ağır işkenceye de uğradım; kafamı duvarlara çarpıyorlardı. Giden gelen saatlerce vuruyordu. Suratıma sürekli yumruk atıyorlardı. İnanılmaz bir şiddet, saçlarınızdan çekiyorlar, ince bir sopayla cinsel organınıza vuruyorlar. Yüzüm korkunç şişmişti. Çenem çıkmıştı. Yemek yoktu kahvaltılık türü şeyler çok az geliyordu hücrelere. Tecavüze uğrayan kadınlar olduğunu biliyorum. Kilom 60’a yakınken oradan 45 kiloyla çıktım.” Tanrıkulu’nun, kuryelik suçlamasıyla yargılandığı davası 6 yılda sona erdi ve davadan beraat etti.1
- 2016 yılının ortalarında Urfa-Mardin yolu üzerinde aracı durdurularak gözaltına alınıp 30 gün gözaltında kaldıktan sonra ‘Örgüt üyesi olmak ve örgüt propagandası yapmak’ suçlamaları ile tutuklanan M.S. Filistin askısından, elektrik vermeye kadar yaşadıklarını gönderdiği mektupta anlattı:
“2016 yılının ortalarında Urfa-Mardin yolunda Özel Harekâtçı Polisler tarafından aracım durdurularak gözaltına alındım. Olay yerinde polisler tarafından bayıltılıncaya kadar darp edildim. Kendime geldiğimde bir hücredeydim birkaç saat sonra hücreden çıkarılıp gözlerim bağlanarak bir yere indirildim. Gözlerim kapalı olduğu için nerde olduğumu bilmiyordum. Bir süre sonra elbiselerimi çıkardılar ve çırılçıplak kaldım. Önce üzerime tazyikli su tuttular, sonra darp edildim. Bu şekilde 15 dakika boyunca işkence gördüm. Bu esnada 2 kere bayıldım. Polisler tarafından ayıltılıp ayaklarımın altı patlayıncaya kadar falaka yapıldı.
Yaklaşık 20 gün boyunca bu şekilde işkence devam etti. Son gün daha ağır işkenceden geçirildim. İlk önce Filistin askısına astılar ardından elektrik verdiler, üzerimde sigara söndürdüler, testislerimi sıktılar. İşkence esnasında benden yapmadığım suçları üstlenmemi istiyorlardı. Bana sürekli ‘Bombaları sen mi buldun, kimlerle birliktesin, nereleri havaya uçuracaktın?’ gibi sorular sordular. Hiçbir şey bilmediğimi söyleyince daha çok işkence yaptılar. 20 günün sonunda hastaneye götürdüler ve orada darp raporu vermediler. 10 gün daha emniyette kaldıktan sonra adliyeye çıkarıldım ve örgüt üyeliği suçlaması ile tutuklandım. Yaşadığım işkencelerden sonra kollarım ve bel bölgemde sürekli ağrılar yaşadım. Cezaevine girdikten sonra bana işkence edenler hakkında suç duyurusunda bulundum, ancak bir sonuç çıkmadı.”2
- İsviçre’nin Cenevre Kenti’nde Türkiye’de işkenceye maruz kalanlar ve görgü tanıklarını dinleyen sembolik ‘Türkiye Tribunal Mahkemesi’nde Ankara’da Gülen Cemaati’ne yakınlığıyla bilinen okullarda öğretmenlik ve yöneticilik yapan Erhan D., 15 Temmuz sonrasında uğradığı işkenceleri şöyle anlattı:
“Darbeden 10 gün sonra idarecisi olduğum okula sakallı ve iri yarı sivil kişiler geldi. Beni ve arkadaşlarımı okulda saatlerce tekme tokat dövdüler. İşkenceciler bana ‘Bizim dediklerimizi kabul etmezsen, ailenin ve senin bütün hayatın kararır. Eğer dediklerimizi yaparsan seni burada bırakırız. Terörist olduğunu kabul et, bize 10 tane isim ver’ dediler. Daha sonra Ankara TEM Şubeye götürdüler burada da hakaretlere ve işkenceye maruz kaldım. ‘Dediklerimizi yapmazsan burada ölürsün, buraya girip ölen, çıkamayan insanlar var’ denilerek tehdit ettiler.
Sonrasında bir spor salonuna götürüldüm. İçeri girdiğimizde salonun tamamında tek tip turuncu kıyafetler giydirilmiş insanlar vardı, hepsi ters kelepçeliydi. Aklıma Guantanamo’daki mahkûmlar geldi, o sırada psikolojik olarak çöktüm. Herhalde bizi çok tehlikeli şeyler bekliyor diye düşünmeye başladım. Duvarın dibine oturttuklarında şöyle bir baktım, duvar boyu insan boyundaki kısmın tamamı kan. Bu, orada daha önce işkence yaptıklarının kanıtıydı.
Geceleri bizi götürdüklerinde bizi soyup, soğuk su döküp coplarla dövüyorlardı. İkinci gece Filistin askısı dedikleri bir işkence uyguladılar. 1,5-2 saat askıda tuttular, sonra bıraktıklarında ben bütün kemiklerimin kırıldığını düşündüm. Yürüyemiyordum, iki polis koluma girip spor salonuna götürdü. İki günde bir doktora götürüyorlardı. İlk gittiğimizde doktor bana ‘Bir şeyiniz var mı?’ diye sordu. Ben de gayriihtiyari ‘Görmüyor musunuz?’ dediğimde, genç bir doktordu başını öne eğdi. Yüzünü asla unutamam. Sonra polisler ‘Doktor hanım bir dakika biz tekrar geleceğiz’ dediler, tekrar götürdüler. İşkence yaptılar. Bu defa doktor bir şey sorduğunda ‘Sen değil biz cevap vereceğiz’ dediler. Tekrar gittiğimizde doktor bir defa daha sordu, polisler de ‘sapasağlam, bir şeyi yok’ deyip geri götürdüler.
Bana işkence yaptıkları yerde önümüzden üç tane bayanın geçtiğini gördüm, bayanları yan taraftaki bölmeye aldılar. Bayanların çığlıkları çok ürkütücüydü. ‘Ne olur bize tecavüz etmeyin’ diyorlardı. O haykırışlar hala kulağımdadır. Sonra beni tehdit ettiler, ‘İstediklerimizi yapmazsan, biliyoruz senin eşin var, kızın var. Aynısı onların başına gelebilir’ dediler. O gece açıkçası hayatımın en zor gecesi oldu. Ertesi gün intihar etmeye karar verdim. Nasıl yapabilirim diye düşünüyordum. Ama inancımdan dolayı vazgeçtim.”3
- haberturk.com
- com
- euronews.com