Kurduğu saltanatın incelikleri kâinatın her zerresinde görülen Allah Azze ve Celle eşref-i mahlukat1 olarak yarattığı ve halifelik2 vazifesi verdiği insanın hayat sisteminde de bir düzen kurmuştur. Allah’a ve Rasulü’ne itaat ile başlayan ve böylece bireylerin hayatında kutsala dayanan bir düzen ve disiplin meydana getiren İslam nizamı, toplumsal düzeni sağlamak için de birtakım yönlendirmelerde bulunmuştur.
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin”3 ayeti bağlamında Rabbimizin itaat edilmesini uygun gördüğü makamları ve bu makamlara nasıl itaat edilmesi gerektiği hususunu, kalemini kanı ile sulayan Şehid Seyyid Kutub’tan dinleyelim…
“Ey İman Edenler! Allah’a ve Peygambere İtaat Edin…”
Bu kısa ayette yüce Allah bir yandan imanın şartını ve İslam’ın tanımını açıklarken aynı zamanda Müslüman toplumun temel düzenini, egemenliğin dayanağını ve siyasi otoritenin kaynağını belirliyor. Bu saydıklarımızın tümünün başlangıç ve bitiş noktası şudur: Hükümler sırf yüce Allah’tan alınacaktır. Kuşaktan kuşağa ve toplumdan topluma değişen sosyal hayatın dalgalanmaları sırasında ortaya çıkacak olan ve haklarında Kur’an’da ve sünnette kesin kanıt bulunmayan, kendileri ile ilgili değişik yargılar, değişik görüşler ve farklı yorumlar ileri sürülen ayrıntılı meselelerin çözümü yüce Allah’a havale edilecek, böylece farklı akılların, farkı görüşlerin ve farklı yorumların hakemliğine başvuracakları değişmez bir ölçü, oynamaz bir kriter elde edilecektir.
Yüce Allah’a itaat etmek zorunludur. Şeriat ortaya koymak O’nun ilahlığının en belirgin özelliklerinden biridir. O halde O’nun koyduğu şeriatın uygulanması, yürürlüğe konması zorunludur. Mü’minler öncelikle yüce Allah’a itaat etmekle yükümlüdürler. Arkasından Peygambere itaat etme yükümlülüğü gelir. Çünkü Allah’ın elçiliği, Allah’tan aldığı mesajı kullara iletme sıfatını taşıyor. Bu sıfatı yüzünden O’na itaat etmek, O’nun aracılığı ile bu şeriatı göndermiş olan Allah’a itaat etmenin vazgeçilmez gereği, bir uzantısıdır. Ayrıca Peygamber, sünneti aracılığı ile bu şeriatı açıklıyor. Buna göre O’nun sünneti, O’nun hükümleri ve direktifleri uygulanması zorunlu olan şeriatın ayrılmaz bir parçasıdır. İmanın varlığı ve yokluğu bu itaatin ve bu uygulamanın varlığına ya da yokluğuna bağlıdır.
“… Ve Sizden Olan Yetki Sahiplerine İtaat Ediniz...”
Yani bu devlet yetkilileri bu ayette açıklanan iman şartını ve İslam tanımını kişiliklerinde gerçekleştirmiş müminlerden olacaklar. Bu ayette açıklanan iman şartı ve İslam tanımı -bildiğimiz gibi- şu ilkeleri içerir:
· Yüce Allah’a itaat etmek,
· Peygambere itaat etmek,
· İlke olarak egemenliği ve insanlar için yasa koyma yetkisini sırf yüce Allah’a tanımak,
· Çözümlerini kesin kanıtlara bağladığı meselelerde O’nu tek hüküm kaynağı bilmek,
· Bunların yanı sıra haklarında kesin kanıt bulunmayan ve insanlar arasında farklı görüşlere ve yorumlara yol açan meseleleri de O’na havale etmek, bu meseleleri nassların genel ilkeleri ışığında çözmeyi benimsemek.
Okuduğumuz ayet, yüce Allah’a ve Allah’ın elçisi olması gerekçesi ile Peygamber’e itaat etmeyi temel ve asıl görev sayarken devlet yetkililerine itaat etmeyi Allah’a ve Peygamber’e itaat etmeye bağlı bir görev kabul ediyor. Nitekim cümlenin söz edilişinde yüce Allah’tan ve Peygamber’den önce “İtaat ediniz” emrine yer verildiği halde devlet büyüklerinden önce bu emir anlamlı kelimeye yer verilmiyor, buradaki emredicilik anlamı ve bağlacı eki ile ifade ediliyor. Böylece devlet yetkililerinin “sizden” olmaları, iman şartının ve İslam tanımının kapsamı içinde bulunmaları belirtildikten sonra bu sözdizimi yolu ile onlara yöneltilecek itaatin Allah’a ve Peygamber’e itaat etmeye dayalı olduğu bir daha vurgulanmaktadır.
Bütün bu kayıtlamalardan ve belirlemelerden sonra şu sonuç ortaya çıkıyor: “Sizden” olan devlet yetkililerine yönelik itaat yüce Allah’ın şeriatı ile haram olduğu nass ile kanıtlanmayan ve tartışma konusu olup da şeriatın ilkelerine vurulduğu takdirde haram olmadığı sonucuna varılan direktifler ile sınırlıdır. Öte yandan sünnet bu itaati kesin ve net bir şekilde belirliyor.
Sahabilerden Yahya el-Kattan’ın bildirdiğine göre de Peygamberimiz söyle buyuruyor: “Müslüman, günah işlemekle emrolunmadıkça aldığı emre -hoşuna gitse de gitmese de- uymakla, amirlerine itaat etmekle yükümlüdür. Fakat eğer günah işlemekle emrolunursa bu emre uyması, itaat etmesi söz konusu değildir.”4
Sahabilerden Ümm-ü Husayn’ın bildirdiğine göre Peygamberimiz bu konuda şöyle buyuruyor: “Başınıza bir köle bile geçirilse, sizleri Allah’ın kitabı uyarınca yönettiği sürece sözünü dinleyiniz, kendisine itaat ediniz.”5
Böylece İslam her Müslümanı gözetleyici, denetleyici bir koruyucu konumuna getiriyor. Müslüman Allah’ın şeriatının ve Peygamberinin sünnetinin koruyucusu, nefsinin ve aklının denetleyicisi, dünyaya ve ahirete ilişkin geleceğinin denetleyicisidir. İslam, Müslümanı çobanı tarafından ne tarafa sürülürse o tarafa giden, çobanının keyfine uyan, boyun eğen bir hayvan sürüsünün üyesi durumuna düşürmüyor. Çünkü sistem bellidir, itaatin sınırları bellidir. İtaat edilecek olan şeriat, uyulacak olan sünnet birdir; birden çok olması, farklılıklar arz etmesi ve uygulayıcı olan ferdi tereddütler içinde bocalatması söz konusu değildir.6
1. İsra, 70
2. Bakara, 30
3. Nisa, 59
4. Müslim, İmâre, 39 (no: 1840)
5. Müslim, İmâre, 37 (Hadis no: 1838)
6. Nisa Suresi 59. ayetin tefsiri, Seyyid Kutub’un Fî Zılâli’l-Kur’ân adlı eserinden derlenmiştir
