Yeryüzü vahiyle dirilişe ve peygamberlerin önderliğinde İslam davetçilerinin kutlu mücadelelerine her daim şahit olmuştur ve olacaktır. Bu ay sayfamızda yer vereceğimiz konuğumuz, kutlu nebilerden İbrahim Aleyhisselam. Her çağda bir İbrahim doğar, şirkin ve zulmün tüm putlarını kırıp sömürü düzenlerinin ve dikta rejimlerin karanlığını boğar!
“Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah’a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhitti ve o müşriklerden değildi.”1
İşte bu ayet dava adamlarının toplumları içerisinde yalnız kaldığına veya kalacağına işarettir. Kim bu davayı sırtlanırsa bilsin ki o yalnızlığa razı olacaktır, olmalıdır. İnsanlar çoğu zaman anlamayacak ve yüz çevirecek. Yıllardır aynı sofradan, aynı mahalleden, aynı döşekten, aynı işten, aynı şehirden, aynı kandan olanlar sana yabancılaşacak. Bu, davanın kaderidir. İbrahimlerin kaderi, İslam’ın kederine razı olmaktır. Keder dedim ya aslında bu keder bizim yüz akımız, İslam’a sırt çevirenlerin ise yüz karasıdır.
İbrahimler azdır, tek tek elle gösterilir. İbrahimler yufka yüreklidir, dertlidir. Bazıları dünya için İslam’la nikahını bozar, davasından boşanır. İbrahimler ise dünyalarına üç talak birden vermiş kimselerdir. Davalarıyla adeta evlenmiş ve çocukları olmuştur. Davasına kazandığı her bir nefer, onun yuvasında bir meyvedir. Dertli geçen her gece sevdasına bir delildir.
“Doğrusu İbrahim; yumuşak huylu, çok içli ve kendisini Allah’a vermiş bir kimseydi.”2
İbrahimlerin yolu dert yoludur. Anlaşılmamak ve dışlanmak mutlaka başlarına gelmiştir. Ama onlar toplumlarının günahlarına ve sonlarına ağlar, iç çeker, ah eder, vah der, dertlerinden uykuları kaçar, yorgunluklarına aldırmaz, geceye bir adım daha atarlar. Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin tabiriyle “Yastıkları, yatakları onları özlemiştir.”
“Yan gelip yatmak” deyimi çok çirkin bir tabirdir İslam davetçisi için. Dertli olmayan, içi de dışı da boş, davası dünya olanların hâlidir bu hâl. Onlar dünyadaki onca şirk ve zulme rağmen yan gelip yatarlar. Kimse onların umurunda değildir. Ölen, hapsedilen, kıyıya vuran bebeler, namusu kirletilen Uygurlu, Iraklı, Suriyeli bacılar, sokaklarda yatan, çöp toplayan nineler, dedeler onların umurunda değildir. Zalim düzenlere ve onların yetiştirdiği idarecilere hiç öfkelenmezler. Hâlbuki iman sahibi bir Müslüman zalimlere ve küffara karşı hep öfke besler yüreğinde. Hani İbrahim Aleyhisselam direğe bağlanıp sorulur ya kendisine “Ey genç sen bizden korkmuyor musun?” Cevap çetindir: “Siz Allah’a şirk koşarken korkmuyorsunuz da ben mi sizden korkacağım!” İşte bu cesaret ve izzette olmaktır İbrahim olmak!
Öte yandan o kendisini yalnızca Rabbine vermiş, benliğini sadece Rabbine ve O’nun davasına adamış bir münib kuldu. Münib olanlar, bağrı yanık olurlar, içli olurlar, insanların hatalarını nefisleri açısından görmezden gelen halim kullardan olurlar. Ancak nerede bir şirk ve zulüm varsa, nerede bir adaletsizlik varsa halim sıfatı kalkar, yerine Allah’ın gazabıyla bakan şecaat timsali aslanlardan olurlar ve kükrerler zalimlere.
Aslında burada anlattıklarım bir insan olup çağımıza yeniden gelse, insanlar onu da anlamakta zorlanacaklardır. Allah’ın bu millete hediyesi olan, nimeti olan alimler her daim olmuştur ve olacaktır da. İbrahim yürekliler, İbrahimce bir hayat yaşayan muvahhit alimler toplumların atar damarıdır. Haksızlıklara her ne pahasına olursa olsun boyun eğmeyen, Allah’ın dünyasında Allah’ın istediği bir hayat ve idare oluncaya kadar susmayan, geri adım atmayan her alim bir İbrahim’dir çağında yaşayan. Çağın karanlığı arttıkça İbrahimlerin doğumu hızlanır ve artar. Çünkü onlar çağlarında tek olmaya, yalnız kalmaya ve çile çekmeye rıza göstermiş aziz kullardandır.
Çocukluğumuzdan beri hep şu sözlerle büyüdük: “Allah yeryüzünü bunca zulme rağmen helak etmiyorsa şu ibadet ehli, dua eden ihtiyarların yüzü suyu hürmetinedir.” Elbette onların hatırı vardır Allah katında ama Allah, kanaatimce en çok böylesi İbrahim yürekli dava adamı olan, tavizsiz bir dik duruşa ve otoriteye boyun eğmeyen karakter ve iradeye sahip alimlerin hürmetine şu insanlara mühlet veriyor. Onların mücadele azmi ve iman dolu göğüsleri olmasa Allah zalimlere boyun eğen ve onlara seve seve yalakalık yapan şu topluma azabını geciktirmezdi.
Alparslan Kuytul artık bir sembol olmuştur. Tarih ve Allah Azze ve Celle izzetli duran ve azametle yaşayan dava erlerine vefa borcu olarak onları unutmaz ve unutturmaz. Allah, kâinatın en vefalısıdır. Kendi adına davasına tek taş dahi koyana vefa borcu olarak onu tarihten, zihinlerden asla sildirmez, silinmesine müsaade etmez. İşte Hasan el Benna, Seyyid Kutup, Bediüzzamanlar unutulmadı ve unutulmayacak! İslam alimlerinin şerefini ve izzetini kurtaran Alparslan Kuytullar da unutulmayacak.
Misyon İbrahim Aleyhisselam, yol Nebevi, metot Allah’ın tüm peygamberlere emrettiği en eski ve sağlam metot. İşte İbrahim misyonunda, Nebevi yolda ve Allah’ın kitabının Tevhidi hareket metodu ışığında yola koyulmuş bir dava adamı olan Alparslan Hocamız özelinde boynu bükük bir kul, zalimlerin karşısında ise bir aslan olup kükremeye ve zalimlere korku salmaya devam edecektir inşallah.
Hani İbrahim Aleyhisselam için denilmişti ya: “O çok içli ve kendisini Allah’a adamış bir kuldur” diye. İşte aynen öyle biz de Alparslan kulunun hayatına şahidiz ki o ümmet yürekli bir dava adamıdır. Ümmeti sırtında, omuzlarında taşıyan ve davasını yüreğine kazımış bir kuldur o. Mazluma umut, zalime korkudur o.
Allah belki de İbrahim Aleyhisselam’a bilerek ümmet nasip eylemedi. Çünkü o çağında yalnız kalan ama Rabbiyle yürümeyi bilen dava adamlarının piri olacaktı. O, Nemrutların saltanatına son verecek olan kutlu bir seda idi. Aklın ve kalpteki iman kaynaklı cesaretin en yüce temsiliydi. İbrahimler hem zeki hem ferasetli hem de Allah’a gönülden boyun eğen ama zalime asla itaat etmeyen, Tevhid ruhunu taşıyan yiğitlerdir.
Ne mutlu İbrahim doğanlara ne mutlu İbrahim olanlara! İbrahim doğmak bir nimet, İbrahim olmak ise bir şereftir!
1. Nahl, 120
2. Hud, 75