Av. Alişan İNCİ
İletişim araçları insanların birbirlerinden haber almalarını sağlayan araçlardır. Bu haberler vasıtasıyla gerek insanlar gerekse de toplumlar birbirleriyle sürekli etkileşim halinde olurlar.[1] Önceden gazete, dergi, televizyon gibi insanların katılım gösteremediği yalnızca yazılanı okuyup gösterileni izlediği iletişim araçları vardı. Sonrasında ise sosyal medya gibi interaktif bir mecranın ortaya çıkması iletişimde devrim yaratmıştır desek abartmış olmayız. Artık devasa medya patronlarının yerini evindeki bilgisayardan yaptığı paylaşımlarla milyonlarca takipçiye ulaşan fenomenler almıştır. Ancak hâlâ geleneksel medyanın etkisinin ciddi anlamda devam ettiğini gözden kaçırmamak gerekir. Bugünler belki de bir geçiş evresidir. Gelecekte ne olur bilemeyiz ama insanların televizyon izlerken geçirdiği süre ile sosyal mecralarda geçirdiği süreyi karşılaştırdığımızda geleneksel medyanın zamanla fonksiyonunu yitireceğini veya gündem oluşturma etkisini sosyal medya karşısında kaybedeceğini söyleyebiliriz.
Günlük hayatımızı, bakış açımızı hatta kalp ve zihin dünyamızı dahi etkileyen sosyal medyayı tanımak, etkilerini tespit etmek, Müslümanlar olarak gerekli tedbirleri almak, gerekli hamleleri yapmak durumundayız. Böylece bir yanımız sarsılmaz köklerimize sapasağlam tutunurken diğer yanımızla çağımızı yakalamış olacağız.
Sosyal medya üzerine genel bazı hususları belirttikten sonra asıl konumuza gelelim: Sosyal Medya ve Hukuk. Sosyal medyanın hayatımızı ciddi anlamda etkilediğini söylemiştik. Hukuk dünyası da bu etkilerden kurtulamamış, hayatın içinden bir alan olarak nasibine düşeni almıştır.
Yargının bağımsızlığı Anayasa ile teminat altına alınmış olsa da yargının ne kadar bağımsız olduğu her zaman tartışılmıştır. Ülkemizin geldiği noktada ise bağımsızlıktan söz etmek ciddi anlamda zorlaşmıştır. Her geçen gün hukukun katli denebilecek hadiselerin yaşanması, masum insanların tiyatro mahkemeler ile tutuklanarak hapishanelere atılması, yüzbinlerce ailenin evine ateş düşürülmesi, sırf düşüncelerini açıkladı diye insanların bir sabah ansızın evlerinden alınması yargının içler acısı halini göstermeye yetmektedir.
Hakimlerin bağımsızlığı kanunlarımızda nasıl hüküm altına alınmıştır? Anayasa’nın 138. maddesine bir bakalım. Anayasa madde 138’de “1) Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler. 2) Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. 3) Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. 4) Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”
Görüldüğü gibi bir ülkenin tüm kanunlarının üzerinde olan, cumhurbaşkanına kadar ülkenin tüm fertlerinin uymak zorunda olduğu kanunda hakimler böyle tanımlanmıştır: Hakimler bağımsızdır ve kimseden talimat almazlar! Aslında hakimlerin bağımsız olması, gerektiğinde devleti yönetenleri dahi yargılayabilmeleri vatandaşların korunması adına zorunludur. Yargı bağımsız olmazsa yürütme gücünü elinde bulunduranlar mutlaka yozlaşacak ve halkın üzerinde zulüm sopasını kullanacaktırlar. Özetle söylersek: Bir ülkedeki yargı bağımsızlığı, vatandaşların en güçlü teminatıdır.
Mahkemelerin bağımsızlığını etkileyen, karar alma süreçlerine müdahil olan birçok unsur vardır. Bu unsurlar geçmişte iktidar ve ordu gibi güç sahibi odaklarken günümüzde sosyal medyayı da bu unsurlara eklememiz gerekir. Birçok defa hiç tutuklanmaması gereken kişiler sırf sosyal medya baskısı yüzünden tutuklanmıştır. Olayın iç yüzünü bilmeden, dosyanın delil durumunu bilmeden hatta hukuk dahi bilmeden yalnızca sosyal medyada duyduğu ve kızdığı bir olay sebebiyle “…… tutuklansın” etiketiyle yapılan paylaşımlar nedeniyle kişiler tutuklanabilmektedir. Bunun tam aksi yani tutuklu kişilerin serbest bırakılması da vakidir.
Sosyal medyanın etkisinin farkında olan iktidar sahipleri, susturmak istediği kişilere karşı bu etkiden yararlanmaktadırlar. Önce yandaş haber siteleri ve troller tarafından itibar suikastı yapılır. Böylece toplum o kişinin tutuklanmasına hazır hale getirilir. “Savcılar göreve” gibi kışkırtıcı ifadeler ile işin dozu artırılır. Sonrasında ise gözaltı ve tutuklama gecikmeden gelir. Bu durum bize sosyal medyada duyduğumuz her şeye inanmamamızın, dikkatli ve özenli bir araştırma yapmamızın gerekliliğini göstermektedir.
Dünyada toplam 3.484 milyar insan yani dünya nüfusunun %45’i sosyal medya kullanıcısıdır.[2] Türkiye’de ise 52 milyon kişi aktif sosyal medya kullanmaktadır. Bu kişiler de ülke nüfusunun %63’üne denk gelmektedirler. Ayrıca bu insanlar günlük ortalama 6 saat 42 dakikasını sosyal medyada geçirmektedirler. Bu da sosyal medya kullanıcılarının günün ¼’ünden fazlasını sosyal medyada geçirdiğini göstermektedir.
Sosyal medya ile ilgili istatistikler sosyal medyanın neden bu kadar etkili olduğunu bize göstermektedir. Kısaca şöyle söylenebilir: Dünya burada.
Sosyal medyanın, hukuk üzerindeki etkisi bazen iyi olabilmektedir. İktidarın, muhaliflere yönelik baskıları, onları tutuklatması, etkinliklerini iptal ettirmesi gibi zulümler sosyal medyadaki tepkiler sayesinde engellenebilmektedir. Sosyal medyada örgütlenebilen, gündem çalışması yapabilen insanlar bu sayede bazı zulümlerin önüne geçebilmektedirler. Mahkemelerle sindirilmek istenen muhalifler kendilerini veya mahkemelerinin hakikatini sosyal medyada anlatarak dertlerine derman aramaktadırlar.
Seçimle iş başına gelen iktidarların en çok korktuğu şeylerin başında halk tepkisi veya halkın teveccühünü kaybetme korkusu gelir. Sosyal mecralar bu korkunun uyandırıldığı alanlar oldu. Sosyal medya fikirlerin açıkça ifade edilebildiği, masrafsız ve kolay oluşu, kişisel kullanıma açık oluşu gibi nedenlerle iktidara yönelik tepkilerin aracısı konumunda. Cumhurbaşkanının zaman zaman sosyal medyayı kısıtlamak ile ilgili sözleri de sosyal medyanın etkisinin farkında olmalarından kaynaklanmaktadır.
Sosyal medyanın iktidara yönelik etkisinin yanında bir de doğrudan hâkim ve savcılara yönelik etkisini de konuşmakta yarar vardır. Hâkim ve savcıların en nihayetinde birer insan olması ve yaşadıkları toplumdan uzak olmamaları gibi nedenlerden dolayı sosyal medyada gündem olan olaylardan etkilenebilmeleri mümkündür. Dava dosyasındaki delilleri değerlendirirken sosyal medyada sel gibi yükselen tepkiyi umursamamaları çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Önce tahliye ettikleri kişileri tepkilerden sonra tutuklayabilmekte veya önce tutukladıkları kişileri tepkilerden sonra tahliye edebilmektedirler. Her gün yaşadığımız tutuklama veya serbest bırakma hadiseleri sosyal medyanın etkisinin en net ifadesidir.
O halde siyasi baskıya maruz kalan, yanlış tanıtılmak istenen, tutuklamalar ile sindirilmeye çalışılan, mahkemeler ile uğraştırılan insanlar baskılara karşı mücadele etmek için sosyal medyayı en güzel şekilde kullanmak zorundadırlar.
[1] Burada haberi geniş anlamda kullandığımızı, günlük haberlerden ziyade insana dair her türlü bilgiyi kastettiğimizi belirtmemiz gerekir.
[2] www.wearesocial.com/blog/2019/01/digital-2019-global-internet-use-accelerates/