Hedef

İlgiyle Kazandığımız Cennet Sermayelerimiz

Paylaş:

Davetçinin görevi insanlara sadece dini anlatmak değildir. Ya da sadece nasihat ve vaazda bulunmak değildir. Davetçi Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yaptığı gibi insanlarla birlikte olmalıdır. İnsanlarla ilgilenmeli, kaynaşmalı, onların ziyaretine gitmeli, yeri geldiğinde onlara yardımcı olmalıdır. Ayrıca insanlara hediye vermeyi de unutmamalıdır. Nitekim Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hidayetine vesile olabilmek için bir kişiye tam yüz deve hediye etmişti. Davetçi insanlarla kurduğu bu tür ilişkileri, onları İslam’a davet etmek için bir fırsat olarak görmelidir.

İnsan, diğer insanlara ihtiyaç duyan bir varlıktır. Kendisiyle ilgilenilmesini ve alâka kurulmasını sever. Öyleyse davetçi insanlarla ilgilenmeyi iyi bilmelidir. Çünkü ilgi sevgiyi, sevgi ise örnek almayı doğurur. İnsanlar, sevdiklerinin dini üzeredirler. Bu incelikleri unutmamak gerekir.

Davetçinin, insanların kalplerini kazanmaya sebep olacak fırsatları iyi değerlendirmesi gerekir. Mesela; maddi imkânsızlıklardan dolayı evlenemeyen fakir bir gencin evlenmesine yardımcı olmak ya da işsiz birine sahip çıkarak ona iş imkânı sağlamak onların sevgisini kazanmaya sebep olabilir. Velhasıl ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını görmenin, onların sevgisinin kazanılmasına sebep olduğunu unutmamak gerekir.

Allah’u Tealâ, davetçinin vasıf ve metodlarından bahsettiği ayetlerinde şöyle buyurmaktadır: “İyilikle kötülük müsavi  değildir. Sen kötülüğü en iyi bir muamele ile uzaklaştır. Bakarsın seninle arasında düşmanlık bulunan kişi, sanki samimi bir dost oluvermiştir.”1

Bu bakımdan İslam davetçileri, muhatabın psikolojisi üzerinde olumlu tesir icra eden, ruhunu okşayan ve gönlüne hoş gelen bu tebliğ vasıtasından istifade ederek, durumlarına göre izzet-i ikramda bulunmalı, hediyeler takdim etmeli ve ihtiyaçları hususunda yardımcı olmalıdır.

Davetçinin dikkat etmesi ve gözetmesi gereken meselelerden bir tanesi de davette tederrüctür. Davette tederrücten kastımız; küçük meseleler anlatılması gerekirken tutup büyük meselelere dalmaktır. Bu, davette dikkat edilmesi gereken bir husustur. İnsanlara öncelikle dinin sevdirilmesi, benliklerinde Allah korkusunun ve Allah’ın hükümlerine boyun eğilmesi aşılanmaya çalışılmalıdır. Ateist bir kişiye anlatılacak mesele ile kendinin dindar olduğunu zanneden fakat dinden uzak yaşayan bir kimseye anlatılacak din, aynı olmamalıdır. Her şeyden önce Allah ve Rasulü’nün koymuş olduğu hükümlere itaat edilmesi kabul edilirse meselelerin arzı daha kolay hale gelmiş olur.

İlk önce kişilere Tevhid aşılanması gerekir. Davetçinin tevhidden haberdar olmayan bir kişiden sakal bırakmasını veya namaz kılmasını istemesi yanlış olur. Tevhidin olmadığı yerde her zaman şirk vardır. Şirk ise kişinin güzel amellerini dahi geçersiz kılar. Öyleyse her şeyin başı tevhidtir. Bu yüzden Peygamber Efendimiz insanlardan ilk önce “La İlahe İllallah Muhammedün Rasulullah” demelerini istemişti. Bunun manası; bu kelime ile amel etmek, bu kelime üzerine yaşamak ve bu kelime üzerine vefat etmektir.

Hiçbir zaman unutmamak gerekir ki, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem döneminde çok farklı kültüre mensup insanlar mevcuttu. Arap yarımadasının etrafı çeşitli kültürlerden oluşan insanlarla çevriliydi. Ayrıca çok büyük imkân ve vesilelere sahip olan o dönemin Kayser ve Kisralarını da unutmamak gerekir. Buna rağmen Allah, Elçisini muzaffer kılmış sadece basit kerpiç bir evde yaşayan, Allah’tan başka güvencesi ve yardımcısı olmayan bir kimseyi zafere erdirmişti. Öyleyse isteyen kişi her zorluğa rağmen İslamî daveti gerçekleştirebilir. Küfrün karşısındaki düşmanların gücü ne olursa olsun fark etmez. Mü’min için gücün gerçek sahibi olan Allah’a tevekkül etmek yeterlidir.

Davetçinin dikkat etmesi gereken hususlardan bir tanesi de insanlara verilmesi gereken değeri vermektir. Bunun manası asla insan kayırma veya insanlara farklı muamelede bulunma değildir. Bilakis bu, İslam adabının mü’mine kazandırmış olduğu bir haslettir. Bu nedenle insanların hepsi eşit olamaz. Herkese hak ettiği değer verilir.

Nitekim insanlar birbirinden farklıdır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem insanların yapılarına ve becerilerine göre kişilere görev verirdi. Her bir insanın yapacağı ayrı  işler vardır. Yapılacaklar insanların yetenek ve becerilerine göre verilmelidir.

Davetçide bulunması gereken ve ilgilendiği insanı etkileyen unsurlardan biri de şüphesiz ki yumuşak sözlü ve tatlı dilli olmasıdır. Yumuşak söz ve güler yüze karşı insanların büyük zaafı vardır. Güler yüzlü ve yumuşak sözlü insanlar, toplum içinde her zaman sevilir ve sayılırlar. İslam davetçisi bu noktada da herkesten çok duyarlı olmalı ve muhataplarına karşı kullanacağı dilin yumuşak olmasına itina göstermelidir. Nitekim Allah bu hususa şöyle işaret etmektedir: “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Doğrusu şeytan aralarını açıp bozmaktadır.”2

Bu ayette de ifade edildiği gibi inkâr eden insanlara dahi en güzel şekilde konuşulması gerekmektedir. Çünkü güzel söz ve yumuşak bir üslup, en katı insanlar üzerinde bile etkili olmakta ve onların yumuşamasını sağlamaktadır.

Çevrenin, davetçinin çalışmaları üzerinde büyük bir etkisi olduğu bilinen bir gerçektir. Eğer çevre, İslam davetini kabul etmeye, ilim, iyilik erdemlerinin yayılmasına hazır bir halde ise, davetçinin çalışmaları daha verimli olacak ve artarak devam edecektir. Davetçi böyle olumsuz ve uygun ortamda çalışmalarına daha fazla hız verecektir. Bu aklın kabul ettiği temel gerçeklerden biridir.

Buna Hz. Peygamber ve ashabının hicret ettiği Medine toplumunda yaşanan durumu örnek olarak verebiliriz. Hicretten önce Hz. Peygamber, davet çalışmalarını yürütmek ve uygun bir çevre oluşturmak için buraya bazı sahabelerini göndermiştir. Allah’ın fazl-u keremiyle bu sahabelerin yaptıkları çalışmalar meyvesini vermiş ve İslam için uygun bir çevre hazırlanmıştır. Böylece bu İslam Medeniyeti’ni kurmayı sağlamıştır.3

Rabbim bizleri insanların hidayetine vesile kılsın ve bu hayırlı ameli cenneti kazanma sebebimiz eylesin. (Âmin).

1. Fussilet,34

2. İsra,53

3. “İslam’a Davette 55 Esas” kitabından derlemedir.