Siyonizmin kurucusu Theodor Herzl, 1902 yılında ‘İsterseniz, masal gerçek olur’ demişti. Vizyonu, 50 yıl geçmeden gerçek oldu. İsrail devleti 14 Mayıs 1948’te kuruldu. İsrail’in kurulması Filistinliler için katliam ve sürgün hayatının başlaması anlamına geliyor. İsrail İkinci Dünya Savaşı sonunda İngiltere’nin mandası altındaki Filistin topraklarının bölünmesiyle oluşturuldu. İsrail devletinin kuruluşu, dünyanın dört bir yanına dağılan Yahudiler için bir yurt oluşturmayı amaçlayan Siyonist hareketin uzun süren çabalarının meyvesi olduğu kadar, Nazilerin zulmüne uğrayan Yahudilere, Batılıların bir kıyağı ve aynı zamanda petrol bölgesinde güvenecekleri bir uzantısı da…
İsrail’in Kuruluşu: Nazi dönemindeki Yahudi Soykırımı sonrasında, uluslararası toplumda bir Yahudi devletinin tanınması yolundaki baskılar yoğunlaştı. 1948’de de İsrail kuruldu. Kurulma aşamasında ve öncesinde, yüz binlerce Filistinli, Yahudi İrgun tedhiş hareketinin katliamlarıyla, bölgeden sürüldü. İsrail devleti ilan edildikten bir gün sonra, Ürdün, Mısır, Lübnan, Irak ve Suriye orduları ile savaşa tutuştu ama bu ordular püskürtüldü. İsrail ordusu, bazı bölgelerdeki küçük direnişleri de katliamlarla bastırdı.
İşte; Katliamlar Zinciri Bu Şekilde Başlayan Yahudinin Katliamlarla Dolu Tarihi:
1946-Kral Davut Katliamı: İsrail örgütü Irgun’un 22 Temmuz tarihinde Kral Davud Oteli’ne düzenlediği saldırıda, aralarında İngilizler, Araplar ve Yahudilerin bulunduğu 96 kişi hayatını kaybetti.
1946- Der Yasin Katliamı: Kral Davud oteli katliamından bir ay sonra ise Filistinin köyü Der Yasin’e giren Moşe Dayan’ın liderliğindeki çete, uyumakta olan 576 Filistinliyi, bomba ve otomatik silahlarla tarayarak öldürdü. Moşe Dayan, ilerleyen yıllarda İsrail Savunma Bakanı, çetenin en acımasız fertlerinden biri olan Bayan Golde Meir ise İsrail Başbakanı oldu.
1948- Safsaf Katliamı: İşgalci İsrail ordusu 29 Ekim 1948’de Safsaf köyüne girdiğinde bilanço 70 ölüydü. Aynı gün El-Halil’deki Davayima Köyü’nde ise aralarında kadın ve çocuklarında bulunduğu 80 Filistinli öldürüldü.
1953- Şaron Katliamı: Batı Şeria’daki Kibya Köyü’ne baskın yapıldı. 67 kişinin yaşamını yitirdiği baskının lideri Ariel Şaron’du.
1956- Kufr Kasem Katliamı: Mısır’ı işgal etmeye hazırlanan İsrail ordusu, Kufr Kasem isimli köyde katliam yaptı. Bu saldırıda ölen 49 kişinin arasında kadınlar ve çocuklar da vardı.
Yine 1956- Samu Köyü Katliamı: Samu köyüne giren İsrail askerleri 18 Filistinli’yi vurdu, köy yerle bir oldu. 1968: İsrail uçakları 15’ten fazla Filistin köyüne havadan napalm bombası yağdırdı. Resmi rakamlarla 56 kişi feci şekilde can verdi. İrbid şehrindeki bombardımanda ise ölü sayısı 30’du.
1970-12 Şubat tarihinde Mısır sınırında bir fabrikayı İsrail uçakları vurdu, 70 işçi hayatını kaybetti.
Suriye, Mısır, Libya Katliamı: İsrail hava kuvvetleri, 19 Şubat 1973’te Libya Havayolları’na ait bir uçağı düşürdü. 107 yolcu ve mürettebat ne olduğunu anlayamadan can verdi. Yine işgalci israil uçakları 1970 yılında Mısır’daki Sha’a eyaletinde bir okulu bombaladı, 46 çocuk öldü. 1971’de Suriye’deki bombardımanda ise en az 200 kişi yaşamını yitirdi.
1982- Sabra ve Şatilla Katliamı: Katliamlar üzerine kurulu yıllar geçiren İsrail’in hafızalarda yer tutan en kanlı katliamlarından biri ise 1982 yılında gerçekleşti. Şaron’un yol vermesi ve emriyle, Hristiyan Falanjistler, Lübnan’daki Filistinlilerin yerleştiği Sabra ve Şatilla kamplarını bastı, 600 kişiyi doğradı. Bu katliamda, bin 800 kişi de kayboldu. Sabra ve Şatilla’da katledilen 991 kişiden yalnızca 328’inin kimliği tespit edilebildi.
1990- Kudüs Katliamı: Sabra ve Şatilla’nın etkileri henüz silinmemişken işgalci israil askerleri Kudüs’te yeni bir katliama imza attı. Mescid-i Aksa’yı yıkarak yerine Süleyman Mabedini inşa etmek isteyen Yahudilerle Filistinliler arasında çıkan çatışmada 30 Filistinli öldürüldü 800 Filistinli yaralandı.
1996-Kana Katliamı: Lübnan’daki Kana mülteci kampına düzenlenen kanlı saldırıda çoğu kadın ve çocuklardan oluşan 109 kişi can verdi.
2002-Cenin Katliamı: Cenin kasabasının dışındaki bir mülteci kampına girmek isteyen İsrail askerlerine, kamp sakinleri ve direnişçiler karşı koydu. Tam altı gün süren bu direnişte, bazı kaynaklara göre işgalci israil en az 30 askerini kaybetti. Yiyeceğin ve cephanenin bitmesi sonrasında direniş kırıldı. Kampa giren İsrail askerleri, silahsız ve savunmasız halkın, önceden belirledikleri bir meydanda toplanmasını istedi. Halkın bunu reddetmesi üzerine, İsrail uçakları ve helikopterleri, havadan attıkları füzelerle, bütün bir kampı imha etti, ardından buldozerlerle enkazı ezdi.
Çoğu hava saldırısında füze isabeti sonucu ölürken, sağ kalanların genç olanları da kurşuna dizildi. Bu katliamda ölü sayısı en az bin 300 olarak ifade edildi. Ama işgalci israil, katliamı gizleyebilmek için, ölenleri toplu mezarlara defnetti.
2006- Lübnan Katliamı: İsrail tam bir ay Lübnan’ı bombaladı. Savaşta binlerce sivil öldü, Beyrut tanınmaz hale geldi.
Gazze Katliamı: İsrail Savunma Kuvvetleri’nin, Işık Bayramı’nın devam ettiği 27 Aralık 2008 tarihinde yerel saatle 09.30 sıralarında Hamas’ın İsrailli sivillere ve askeri birimlere karşı kassam roketli saldırılar yaptığı gerekçesi ile başlattığı savaş. İsrail’in saldırıları nedeniyle 1000’den fazla insan hayatını kaybetmiştir.
Mavi Marmara Katliamı: Ve tarihler 31 Mayıs 2010’u gösterirken işgalci israil, Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine havadan helikopterlerle indirme yaptı. İsrail askerleri silah kullandı, barış gönüllüsü en az 9 kişi hayatını kaybetti. Saldırı karşısında sadece Türkiye değil dünya şoke oldu.1
Türkiye, NATO’ya girdiği tarihten bu yana işgalci israil ile birlikte ABD-Batı blokunun Bölge’deki ileri karakolu görevini üstlendi. Türkiye, “Müslüman” ülkeler arasında İsrail’i ilk tanıyan ve en yakın ilişkilere sahip ülke oldu. Ancak AKP’nin ‘Bölgesel Liderlik’ rolüne soyunduğu dönemde Erdoğan’ın “One Minute” çıkışı ve ardından ‘Mavi Marmara’ krizi ile ilişkiler gerilmişti. Bu çıkışla Türkiye, Arapların İsrail’e karşı hamisi olarak görülmeye başlanmıştı. İşte AKP-Erdoğan bu koşullarda Suriye’ye müdahalenin öncülüğüne soyunmuş ve 6 ayda Şam’daki Emevi Camii’nde Cuma namazı kılma hayallerine kapılmıştı. Sonrasını hepimiz biliyoruz…
Bildiğiniz üzere AKP 2002’de iktidar olduktan sonra İsrail’le bağlarımız birçok defa gerildi ve birçok defa da mutabakata varıldı. Mavi Marmara raporunun yayınlanması, rapora karşı zamanın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 5 maddelik bir B planı açıklaması, Başbakan Erdoğan’ın B ile yetinmeyip, “sırada C planı var” demesi, Erdoğan’ın Gazze’ye gidip gidemeyeceği tartışmaları ile yoğun bir İsrail gündemi yaşadık. Nitekim Erdoğan; “Mavi Marmara olayı aslında savaş nedeniydi” diye konuşmuştu.
AKP’nin işgalci israil’le olan yoğun trafiğinden sonra, şimdi tekrardan Kasım 2015’te Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesiyle bölgede dostunun kalmayıp yeni dost arayışıyla ‘İsrail dostluğu’ gündeme geldi. Mavi Marmara olayından sonra ilişkilerin zayıfladığı söylenmiş ve işgalci israil, hükümet tarafından terörist kabul edilmişti. İşgalci İsrail’e tepkiler medya tarafından da veriliyor, manşetler ‘terörist İsrail’ başlıklarıyla süsleniyordu. Fakat Aralık 2015 tarihinde İsrail’le bir takım şartların yerine gelmesi halinde anlaşma yapılacağı tekrardan gündemimize oturdu. Bundan kısa süre sonra İsrail ile mutabakat sağalandı.
Bu kararla Türkiye’nin tehlikeli sulara doğru ilerlediği apaçık görülmektedir. O zaman İsrail’i kınayanlar şimdi ‘uzlaşı’ diyorlar. Düne kadar Cumhurbaşkanı; “İsrail terör devletidir” derken bugün “İsrail’e olan ihtiyacımızı kabul etmeliyiz” diyor. Anlıyoruz ki hükümetimiz, zalim terör devleti İsrail’in, mazlum Filistin halkına yaptığı onca zulmü, hunharca katledilen masum bebeleri, ırzları kirletilen kadınları, gözü yaşlı anaları unutmuş! Bu anlaşma, Filistin halkına ihanet ve Filistin davasının satılmış olması demektir. Biz bu zilleti kabul etmiyor ve İSRAİL’İ TANIMADIK, ASLA TANIMAYACAĞIZ diyoruz.
1- http://www.furkannesli.com/zalim-israilin-kanli-katliam-tarihi-sayi-40.html