Davet

İSLAMA DAVETTE HİTABETİN ÖNEMİ-1

Paylaş:

“Allah(c.c.)’tan gelen bir rahmet ve merhamet duygusuyla onlara tatlı söz söyledin ve yumuşak davrandın. Şayet kaba ve sert tabiatlı, katı kalpli olsaydın etrafından dağılıp giderlerdi.”1

Rasûlullah (s.a.v.): “Hiç şüphe yok ki sözde sihirleyen, müessir (tesirli) bir kudret vardır”2 buyurmuştur.

Söz, kullanmasını bilen için mükemmel bir silahtır. Onunla; gönül almak da, gönül kırmak da mümkündür.”3 İslam’a davet ederken dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan birisi, bu işi nasıl yaptığımız ve muhataplarımızda ne kadar etki bırakabildiğimizdir. Elbette ki hidayete ulaştıracak olan Allah(c.c.)’tır. Ancak biz, hidayet nasılsa Allah (c.c.)’tandır diyerek yaptığımız işi plân ve programlı bir metot dâhilinde yapmadan, bizlere örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.) ve ashabına uymadan, geçmiş tecrübelerden istifade etmeden, bu görevi ne kadar güzel ve doğru yaptığımızı düşünebiliriz acaba? Hizmet ederken bazen söylenen bir sözün tesir ettiğini görürüz. Bazen de çok güzel konuşulduğunu düşündüğümüz bir konuşmadan insanlar etkilenmemiş olabilir. Bu mesele davetçinin hitabet yönüyle alâkalıdır. Davetçinin hedefi yapmacık bir takım jest ve mimiklerle insanları geçici olarak hipnotize etmek ve etkilemek değil; davasını muhataplarına ulaştırırken bu işi ilmî bir şekilde hakkıyla yapabilmektir. Bu nedenle bu sayımızda Allah Resulü (s.a.v.)’nün hitabeti ve hitabetin davetteki yeri konularını ele alacağız.

Hitabet (retorik), duygu ve düşüncelerimizi, görüp yaşadıklarımızı, kısaca meramımızı karşımızdakilere sözle iletme işidir.4 Daha kısa bir şekilde “topluluğa söz söyleme sanatıdır”5 diye tarif edenler de olmuştur. Hitabetin amacı boş sözler söylemek değil; dinleyiciyi bilgilendirmek ve doğruya yöneltmektir. Bunu sağlamak için de sözün güzel ve etkili söylenmesi şarttır. Güzel hitabet; sönmüş heyecanları diriltir, kaybedilmiş davaları kazandırır, mağlup olmuş orduları zafere ulaştırır, halk topluluklarına fikirler aşılar ve telkinler yapar. Hitabette yalnız ses tonu, seçilen kelimeler değil, jest, mimik, konuşmacının heyecanı, duygusu, kıyafeti (dış görünüşü), ihlâsı, takvası vs. önemlidir. “Bir konuşma yapmak konuşmacının bütün kimliğini içine alır. Bu nedenle görünüşümüze, sesimize ve gözlerimize dikkat etmeli, bütün varlığımızı dinleyicilerle iletişim kurma hedefine yönlendirmeliyiz.”6

İslam davetçileri Kur’an ve sünnetin önem verdiği konulara gerektiği kadar önem vermelidirler. Güzel ve etkili söz söyleme, davetin insanlara ulaştırılmasında önemli bir etkendir. Kur’an-ı Kerim, her şeyden önce bir belağat mucizesidir. “Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitab’ı, sözlerin en güzeli olarak indirmiştir”7 ayetinde görüldüğü gibi Kur’an en güzel söz olarak takdim edilir. Bir başka ayette “Kullarıma söyle: “En güzel sözü söylesinler.” Çünkü şeytan aralarına girer. Doğrusu şeytan, insanın apaçık düşmanıdır”8 buyruluyor. Görüldüğü gibi burada tatlı sözün, iyi ve etkili konuşmanın önemine dikkat çekilmiştir. Bazen bir çift söz, büyük kavgalara neden olurken, bazen de bir çift söz düşmanları dost eder. Yüce Allah, söylenecek söze dikkat edilmesini, insanları birbirine düşürecek, yanlış anlamalara, kavgalara sebep olacak kaba, çirkin sözlerden kaçınılmasını, en güzel biçimde konuşulmasını emretmektedir.

“Allah onların kalplerinde olanı bilir. Onlara aldırma, onlara öğüt ver ve onların içlerine işleyecek güzel söz söyle.”9

Kur’an’ın indiği dönemdeki cahiliye toplumunda her ne kadar okuma yazma oranı düşük olsa da, o günkü şiirlere bakıldığında fesâhat ve belâgat konusunda hiç de geri olmadıkları görülür. Sözün az ve öz olması, yerli yerinde söylenmesi, açık sözlü olunması gibi hususlar o günün toplumunda önemseniyordu. Şu söz Araplar arasında atasözü değeri taşırdı: “Sözün hayırlısı: az, öz, usandırmaz olanıdır.”10 Kur’an’ın Mekkî ayetlerine bakıldığında Medenî ayetlere nazaran fesâhat ve belâgat açısından daha etkili ve muhataplarını susturucu olduğu görülür. Ayetlerdeki ifadeler o kadar güçlü, o kadar tesirli, o kadar canlıdır ki, Mekke müşrikleri ayetlerin soluğunu, sözün gücünü âdeta enselerinde hissetmektedirler. Bu ayetlerin muhatabı olan Mekke müşrikleri iman etmeseler bile, Kur’an’ın eşsiz olduğunu ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sözü olmadığını itiraf ediyorlardı. Nitekim Rasûlullah (s.a.v.)’ın kendisine okuduğu “Muhakkak ki Allah, adâleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor”11 ayetini duyan Velîd b. Muğîre şöyle demişti: “ Vallahi bu sözde bir tat var, üzerinde bir tazelik mevcut. Altı sulak, üstü meyveli bir ağaç sanki. Bu sözü insan söyleyemez.”12

Rasûlullah (s.a.v.)’ın hayatına baktığımız zaman, peygamberlik verilmeden önce toplumlara hitabetine rastlamıyoruz. Vahiyle birlikte Rasûlullah (s.a.v.) da birçok yönden değişim ve gelişim gözleniyor. Sürekli davetle, hitabetle ve davasına adanmışlıkla geçen bir hayat görüyoruz. İslam davetçisi, her alanda örnek aldığı Rasûlullah (s.a.v.)’ın hayatını, İslam’a daveti ve topluluklara hitabeti yönüyle de incelemeli ve gerekli dersleri çıkarmalıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hitabetini;

 a) Hitabet yönüyle Hz. Peygamber (s.a.v.)’de dış görünüş,

 b) Bir hatip olarak Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şahsiyeti ve

c) Hz. Peygamber (s.a.v.)’in konuşması şeklinde kısımlara ayırabiliriz.13 

a) Hitabet yönüyle Peygamber (s.a.v.)’de dış görünüş;

Dış görünüşten kastettiğimiz kıyafet, ses, jest, mimikler vs. gibi konulardır. Rasûlullah (s.a.v.), değişik renkte elbiseler giymekle beraber,14 hiç birisini hitabet için tahsis etmemiştir. İbn Sa’d, Rasûlullah (s.a.v.)’ın Cuma ve bayram günleri için iki parçadan oluşan bir giysisinden bahsetse de, bunun yalnız bu günlere mahsus olduğunu kabul etmek daha doğru olacaktır. Rasûlullah (s.a.v.)’ın saçını ve sakalını hiçbir zaman dağınık bırakmadığı ve bunu başkası içinde hoş görmediğini biliyoruz. Îtikafta olduğunda bile başını uzatarak zevcesine taratacak derecede saçlarına dikkat ederdi. Başına sarık sarar, kendi vücudu ve teri çok güzel koktuğu halde, ayrıca koku sürmeyi ihmal etmezdi.

Sonuç itibariyle bir davetçi ve bir hatip, toplumun orta düzeyini aşmayacak şekilde güzel giyinmeli, saçı ve varsa sakalı düzgün taranmış olmalı, vücut temizliğine dikkat etmeli, tüm bunları yaparken takva elbisesinin (libâsut-takva)15 daha hayırlı olduğunu unutmamalıdır.

Dış görünüşte konuşmacının kılık-kıyafeti kadar, ses tonu, heyecanı, jest ve mimikleri de etkilidir. Hatip ses tonunu ayarlayabilmeli, konuşma sırasında bazen düşük, bazen de yüksek tonlara çıkabilmeli, bunu yaparken konuşması jest ve mimikleriyle uyum içinde olmalıdır. İslam davetçisi; insanları etkilemek için edebî konuşmalara, yapmacık tavırlara, yaldızlı laflar söyleyerek sözünü ziynetleme çabalarına girişmemelidir. Bilmelidir ki, konuşmacının ses tonunu, tavırlarını, kendinden emin duruşunu etkileyen en önemli unsur; davasına olan inancı (mutmain olması), konuya hâkimiyeti, ihlâs ve takvasıdır. Bu hasletlere sahip olan bir davetçi muhataplarını etkileyecektir Allah (c.c.)’ın izniyle. Diğer sayıda konuya devam etmek dileğiyle…