Başyazı

İslam'ın Kardeşlik ve Dayanışma Anlayışı

Paylaş:

     Hamd; yaratan ve gönderdiği din ile mü’minler arasında kardeşliği sağlayan Allah Azze ve Celle’ye, salât-u selam; İslam’a davet ederek birbirine düşman olan insanlar arasında dünyada benzeri görülmemiş bir kardeşlik te­sis eden Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimize, selam ise; dünyada yeniden İslam Medeniyetini meydana getirme gayreti içeri­sinde olan ve bunun için kardeşlik duyguları ile mücadele eden tüm kardeşlerime olsun.

     Hakiki iman, bazen çok uzun yollarla elde edilebilirken bazen de çok kısa bir yolla elde edilebilmekte, elli altmış yılda alınamayan yol bazen birkaç saniye içerisinde alınabilmek­tedir. Hakiki imana ulaşmak isteyip varlıklar üzerinde derin derin tefekkür edenlere Al­lah, hakiki iman nasip edecek, imana ulaşmak için gayret etmeyenlere ise iman nasip olma­yacaktır. Yıllarca namaz kılan, kitap okuyan, mektep-medrese gören birçok Müslüman’ın yapamadığını, hakiki imana ulaşan insan yapa­bilmektedir. Hakiki iman, insanın hayatını değiştirir. Sağlam bir şekilde iman etmedik­çe hayatın değişmesi mümkün olmamaktadır. İnsanın sadece fikrini değiştiren, hayatını değiştirmeyen iman, hakiki iman değildir. Bugün hakiki imana sahip olmuş olsaydık, ha­yatımız değişir ve imanın gereği olarak aramız­da kardeşlik gerçekleşebilirdi. Eğer bir iman, Müslümanlar arasında kardeşliği gerçek­leştirmiyor, yeri geldiğinde kardeşliğin be­delini ödemeyi göze aldırmıyorsa o iman, hakiki iman değildir.

     KARDEŞLİĞİN TESİSİ

     İslam Medeniyeti insanlığa kardeşliği ve sevgiyi aşılamış, insanlar arasında kardeş­liği bozması muhtemel olan şeyleri önleme­ye çalışmıştır. Batı Medeniyeti ise öyle felsefe­ler üretmiş, topluma öyle inançlar aşılamıştır ki insanlar, onun yüzünden dünyayı bir savaş meydanı, hayatı bir kavga olarak görmüşlerdir. Hâlbuki hayat, bir mücadele alanı olsa da kavga meydanı değildir. Dünyayı kavga meydanı ola­rak görenler ve böyle gösterenler insanlığı kav­gaya sürüklemişler, insanların kalplerine kin ve nefret tohumları ekmişler ve kardeşliğe bü­yük zarar vermişlerdir. Hayatı bir kavga ola­rak tarif edenler, Allah’ın rahmet sıfatının kâinattaki tecellilerini görememişlerdir. Allah, rahmet sıfatlarının gereği olarak dünya­da gerek hayvanlar gerekse insanlar arasında rahmeti esas almış, insanların birbirlerine kar­şı merhametli olmalarını emretmiş ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem de bunu ha­yatı ile bize göstermiştir. Ama Batı Medeniyeti: “Hayat bir kavgadır, büyük balık küçük balığı yutar” demiş ve merhameti terk etmiştir. Bu, Batı’nın felsefesidir. İslam’da ise büyük balık küçük ba­lığı yutmamak, güçlüler zayıflara merhametle yaklaşmak, onlara yardımcı olmak ve kardeşçe yaşamak zorundadır. İşte bu, hak ile bâtılın far­kıdır.

     Kardeşlik, Kur’an ile Sağlanır

     Bugün dünyada gelişmekte olan en tehlikeli akımlardan biri ırkçılık akımıdır. Irkçı akım­ların ortaya çıkmasının en önemli sebebi insanlara, “üstün ırk” anlayışının veril­mesidir. Herkes kendi ırkının üstün olduğunu düşününce hâliyle diğer ırkları aşağılamakta ve onlara karşı adaletli davranmamaktadır. Bu anlayışın yerine insanlara üstünlüğün ancak takva ile olabileceği öğretilseydi, bu şekilde ırk üstünlüğü anlayışına kapılmayacaklar ve kar­deşçe yaşayacaklardı. Allah Azze ve Celle: “Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir di­şiden yarattık ve ‘tanışmanız’ için sizi ırklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah ka­tında sizin en üstün olanınız, takvaca en ileride olanınızdır”1 buyurmaktadır. Yani takva sahi­bi olmayanlar ırkı, milleti, soyu, zenginliği ve makamı ne olursa olsun üstün değildir.

     Medine’de İslam’dan önce putperest Evs ve Hazreç kabileleri birbirleriyle 120 yıl savaşmış­lardı. Ne zaman ki Müslüman oldular, ırkçılığı ve aşiretçiliği bıraktılar, aralarındaki savaş bitti ve kardeş oldular. Onlarla ilgili Allah Azze ve Celle: “Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler oldunuz. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı”2 buyurmuştur.

     Dinin ve imanın gerçekleştirdiği kardeşliği hiçbir kanun ve hiçbir ideoloji gerçekleştire­mez. Çünkü sevgi, kardeşlik ve dayanışma an­cak kalbin ıslahıyla, güzel ahlakla ve ahirete imanla gerçekleşebilir. Bunlar ise ne kanunların ne de ideolojilerin konusu değildir. Dine dayalı bir medeniyet meydana getirmeyen devletler bu yüzden toplumda kardeşlik ve dayanışmayı sağlama konusunda başarılı olamamaktadırlar. Kardeşliğin ancak Allah’ın gönderdiği din ve Allah’ın verdiği iman ile gerçekleşebileceğini belirtirken Allah-u Teâlâ: “Ve onların kalpleri­ni uzlaştırdı. Sen, yeryüzündekilerin tümünü harcasaydın bile, onların kalplerini uzlaştıra­mazdın. Ama Allah, aralarını bulup onları uz­laştırdı. Çünkü O, üstün ve güçlü olandır, hü­küm ve hikmet sahibidir”3 buyurmaktadır. Bugün trilyonlar sarf edilmektedir fakat yine de toplumda kardeşlik başarılamamakta ve düşmanlıklar bitirilememektedir. Irkçılığın olduğu ülkede insanlar arasında kardeşlik ve dayanışma sağlanamayacaktır. Kur’an’ın üstünlük ölçüsü olan takva topluma öğre­tilmediği müddetçe ırklar ve aşiretler arası kardeşlik kurulamayacaktır.

     Ebu Cehil’in oğlu İkrime Radıyallahu Anh, Peygamberimize karşı çok savaşlar yapmıştı. Babası da kendisi de İslam’ın en büyük düş­manlarındandı. İkrime, Mekke’nin Fethi’nde esir olmamak için Mekke’den kaçmıştı. Efendi­miz, eğer İslam’a girmek için gelirse affedece­ğine dair İkrime’ye haber göndermiştir. Efen­dimiz, İkrime’nin geldiği haberini duyunca sevinç içerisinde yüzü parlamaya başlamış ve: “Bakın İkrime geliyor. Sakın İkrime’nin ya­nında babasının Bedir’de müşrik olarak öldü­rüldüğünden ve Bedir kuyusuna atıldığından bahsetmeyiniz. İkrime’nin aramıza girmesine engel olmayınız. Eğer böyle yaparsanız İkrime aramıza giremez” demiştir.4 Efendimiz İkri­me’yi İslam’a kazanma yolunu tercih etmiş ve ashabına İslam’ın en büyük düşmanlarından birisi olan Ebu Cehil aleyhinde konuşmamaları gerektiğini söylemiştir. Efendimiz Sallalla­hu Aleyhi ve Sellem insanlara, Ebu Cehil’in oğlu bile olsa Müslüman olduktan sonra kardeş olmayı öğretmiştir. Bunu, dinin dı­şında hangi inanç veya ideoloji başarabilir?

     Kardeşlik, Ziyaretleşme ile Sağlanır

     Bir kutsi hadiste Allah Azze ve Celle: “Benim için birbirlerini sevenlere, benim için oturup sohbet edenlere, benim için mallarını, canları­nı birbirlerine feda edenlere ve benim için bir­birlerini ziyaret edenlere muhabbetimi vacib kıldım.”5 buyurmakta ve bu şekilde Müslüman­lara kardeş olabilmenin yolunu öğretmektedir. Müslümanlar birbiriyle ziyaretleşir, birbirine ikramda bulunur, birbirini Allah için severse, Allah aralarına kardeşliği yerleştirecektir. Kut­si hadisten anlaşıldığına göre Müslümanlar arasında Allah rızası için ziyaretleşme ve birbirine ikramda bulunma gerçekleşme­diği müddetçe Allah Azze ve Celle araları­na muhabbet yerleştirmeyecek, dolayısıyla kardeşlik gerçekleşmeyecektir.

     Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ya­nına bir gün bir adam gelmiş ve: “Ya Rasulallah! Zorluk- açlık- bana dokundu” demişti. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem hemen evine haber göndermiş ve “Evde bir şey var mıdır?” diye sor­muştu. Hanımlarından gelen habere göre evde hiçbir şey yoktu. Bunun üzerine Efendimiz: “Ey insanlar! Benim misafirimi kim ağırlayacak?” demişti. Ebu Talha Radıyallahu Anh: “Ben ağır­larım Ya Rasulallah” demiş ve adamı alıp evine götürmüştü. Hanımına: “Bu gelen misafir Allah’ın Rasulü’nün misafiridir. Onu ben kendi misafirim ola­rak kabul ettim, aldım getirdim. Ondan sakın hiçbir şeyi saklama” dedi. Kadıncağız: “Vallahi evde sa­dece çocuklarımız için az bir yiyecek var, ondan başka hiçbir şey yok ve onu da çocuklara ayırmıştım” dedi. Ebu Talha karısına: “Yemek saati geldiği zaman sen çocukları akşamdan uyutuver ve ışığı da bir kaza ile kendiliğinden sönmüş gibi yap, o yiyecekleri misa­firin önüne getir koy. Ben de yiyor gibi yaparım ama yemem. Çünkü yiyecek ancak misafire yeter” dedi. Öyle yaptılar. Ertesi sabah Efendimiz Sallalla­hu Aleyhi ve Sellem Ebu Talha’yı gördüğü za­man hayretler içerisinde: “Dün gece ne oldu Ey Ebu Talha?” dedi. Ebu Talha: “Misafiri ağırladım ey Allah'ın Rasulü?” deyince Efendimiz: “Dün gece: ‘Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazır­layıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler (Ensar) ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinin ihtiyacı olsa bile (din kardeşlerini) kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından korun­muşsa, işte onlar felah (kurtuluş) bulanlardır’6 ayeti geldi” dedi. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ayetin geliş sebebini anlamak istiyor­du. Ebu Talha mecburen olayı anlattı. “Evde bir şey kalmamıştı, ben de böyle yapmak zorunda kaldım, biz aç kaldık ve misafiri doyurduk ya Rasulallah”7 dedi. Allah Azze ve Celle bu olayın unutulup gitmesini istemedi ve bu örnek olayı hatır­latan ayet göndermek suretiyle kıyamete kadar bu ayeti okuyan Müslümanların bu olayı hatırlamasını, kardeşliğin ne olduğu­nu öğrenmelerini ve örnek almalarını iste­di.

     Bugün ise milyarlar içerisinde yüzen insan­ların, kardeşlerinin, komşularının hâlinden haberleri yoktur. Müslümanlar, her gün bir sürü acı haber duymakta ama her gün kendi işlerine devam etmektedirler. Çünkü kardeşlik anlayışı gerçekten içimize yerleşmemiştir. Bu ümmet, yaklaşık iki asırdan beri merhale mer­hale Kur’an’dan ve İslam kültüründen uzak­laştırılmıştır. Kur’an ile eğitilmemiş, Kur’an’ın kardeşlik anlayışı öğretilmemiştir. Kur’an’ın kardeşlik anlayışı öğretilseydi, o zaman hem Müslümanlar bu hâle düşmeyecek hem de Al­lah Azze ve Celle Müslümanların Müslümanla­ra olan merhametinden dolayı merhamet ede­cek ve belki Müslümanlara bugünkünden çok daha fazla rızık ve güç verecekti.

     Kardeşlik, Adalet ile Sağlanır

     Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem sa­çını sarıya boyamış bir adama: “Saçını bir daha sarıya boyama” demiş fakat adam tekrar boya­mıştı. Efendimiz o adamın saçını tekrar sarı­ya boyadığını görünce, elindeki hurma dalı ile adamın karnına dokundu. Adamın karnı az bir şey kanadı. Adam: “Ya Rasulallah kısas isterim” dedi. Ashab-ı Kiram: “Sen Allah’ın Rasulü’nden kı­sas mı istiyorsun? Sen nasıl olur da Allah’ın Rasulü’n­den kısas istersin?” dediler. Adam: “Kısas isterim” demeye devam edince Efendimiz karnını açtı. “Buyur benimle kısas yap. Al hurma dalını aynısını sen de bana yap” dedi. O sahabi ise eğildi, Efendi­miz’in karnını öpmeye başladı. “Ya Rasulallah kı­yamet gününde sen bana şefaat edeceksen ben hakkımı helal ettim” dedi.8 Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hem Arabistan Bölgesi’nin devlet baş­kanı hem de Allah’ın Rasulü iken o sahabi Efen­dimiz’e bunu söyleyebilmişti. Çünkü; Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in kendisi­nin kardeşi olduğunu öğrenmişti. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem insanlara kardeşliği bu şekilde öğretiyordu. Halife de olsa, haklı bile olsa eğer sınırı biraz aşmışsa, vatandaşın kısas yapmasına izin veriyor, adaleti ve eşitliği öğre­tiyor, böylece kardeşliği yerleştiriyordu. Ada­letin olmadığı yerde kardeşlik, kardeşliğin olmadığı yerde ise dayanışma mümkün de­ğildir.

     Bugün İslam âlemine bakıldığında hemen hemen tamamında baskıcı rejimlerin olduğu, yetkili ve zenginlerden yaptıklarının hesabının sorulamadığı, kardeşlik ve eşitliğin olmadığı görülecektir. Bu diktatör rejimler, İslam âlemi­nin gelişmesini engellediği gibi adaleti de orta­dan kaldırarak toplumsal bağı zayıflatmakta, kardeşliğin yerine nefreti yerleştirmektedirler.

     Kardeşlik, Müslümana Muhabbet ile Sağlanır

     Sahabeden İbni Numan Radıyallahu Anh içki içmiş ve bu Efendimiz’e bildirilmişti. Efen­dimiz de ona içki içme cezasının tatbik edilme­sini emretmiş ve ceza uygulanmıştı. Sonra bu kişinin yine içki içtiği Efendimiz’e bildirilmiş ve Efendimiz yine o kişiye içki içme cezasının tatbik edilmesini emretmişti. Bu hadise dört-beş defa tekerrür etti. Sonra bir kişi ona ceza verilirken dedi ki: “Allah’ın laneti senin üzerine olsun. Ne kadar edepsiz bir adamsın. Allah’ın Rasulü’nün karşısına kaç defadır getiriliyor­sun, O’nun huzurunda dayak yiyorsun. Utan­mıyor musun?” Efendimiz: “Kardeşinize lanet okumayınız. Her ne kadar içki içmiş olsa da o, Allah’ı ve Rasulü’nü sevmektedir”9 buyurmuş­tur. Efendimiz, dört-beş defa içki içme ce­zası verilmiş bir insanın bile Allah’ı ve Ra­sulü’nü sevdiğini söylemek suretiyle böyle insanlara karşı da merhametli olunması gerektiğini, böylelerinin de İslam toplumu içinde tutulması, dışlanmaması ve kardeş­liğin korunması gerektiğini bildirmiş ve Müslümanların ona olan muhabbetinin de­vam etmesini sağlamak istemişti.

     Bazı rivayetlerde bir sahabi kendi komşusu­nun içki içtiğini ve bunun halifeye bildirilmesi gerektiğini söylediği zaman bir diğeri: “Hayır söylemeyiniz, saklayınız. Allah’ın kapattığını açığa vurmayınız. Çünkü Rasulullah’tan işittim ki: ‘Müslü­man, bir Müslüman’ın ayıbını örterse Allah da onun ayıbını örter’ buyurdu. Bırakınız, kendisinin tövbe et­mesini bekleyiniz” demişti.10 Evet, bir insan gizli günah işlemeye devam ediyor ise onun iyiliği için ona tesir edebilecek bir kişiye gidip söyle­mek ve bu şekilde öğüt vermek yoluyla onu bu günahtan vazgeçirmeye çalışmak doğru olan­dır. Bunu yapmak yerine o gizli günah devlete haber verildiği zaman o kişinin daha da kötü olacağı, tamamen dinden soğuyacağı, İslam ce­maatinden, Müslümanlardan uzaklaşacağı dü­şünülüyor ise o zaman devlete ihbar etmemek icab eder.

     Hz. Ebubekir ile bir gün bir sahabi tartışmaya başlamışlardı. Ebu Bekir Radıyallahu Anh sesini çıkarmıyor, fakat diğeri sürekli onun üze­rine geliyordu. Hatta Ebubekir’e küfretti. Ebu Bekir Radıyallahu Anh sesini çıkarmadı. Efen­dimiz Ebu Bekir'in seslenmemesinden mem­nun oldu. Fakat adam daha fazla ileri gitmeye başlayınca, Hz. Ebubekir de ona cevap vermek zorunda kaldı. Ona cevap verince Efendimiz de oradan kalkıp gitti. Efendimiz’in kalktığını gö­rünce Ebubekir arkasından koştu, O’nu tuttu: “Ey Allah’ın Rasulü! O, bana çok aşırı sözler söyle­di, bana küfretti. Ben sesimi çıkarmadım, devam etti. Artık dayanamadım. Ondan sonra ona cevap vermek zorunda kaldım. Bir hatam olduysa Allah’tan affımı dilerim” dedi. Efendimiz: “Ey Ebu Bekir! Seninle bera­ber bir melek vardı, sen ona cevap vermediğin zaman o melek senin adına ona cevap vermekteydi. Ama sen de ona mukabele etmeye başlayınca melek gitti. Melek gidince meleğin yerine şeytan geldi ve şeytanın olduğu yerde ise ben duramam. Allah üç şeyden razı olur, birisi de budur. Birisi sana haksız yere muamele ettiği hâlde sen onu affedersen, Allah’ın rızası için onun hatasını bağışlarsan Allah da senden razı olacaktır”11 buyurdu. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Müs­lümanların birbirlerini affetmelerini öğretmek ve kardeşliği muhafaza etmek istiyordu.

     Bugün İslami çalışmalarda bulunan kar­deşlerimiz bilmedirler ki, hizmet içerisinde her zaman türlü türlü insanlar olacaktır. Aynı evde büyümüş olanlar, aynı anne -babanın ter­biyesinden geçmiş olanlar bile aynı huylara, aynı ahlaka sahip olamamaktadırlar. Eğer bir cemaatin içerisinde kardeşlik olmaz, biri­si bir hata yaptığı zaman diğeri affetmez ise, o cemaate Allah’ın rahmeti gelmeye­cektir. Eğer birisi hata yaptığı zaman diğeri ona misliyle hatta iki misliyle cevap veriyor ise orada Allah’ın rahmet ve bereketi olmayacak, Müslümanlar arasında kardeşlik gerçekleşme­yecektir. İslam’a hizmet edenler arasında kardeşlik gerçekleşmediği takdirde İslam’a hizmette başarılı olunamayacaktır. Kardeş­liği bozanlar, İslamî hizmete büyük bir dar­be vurduklarını unutmamalıdırlar.

     Rabbimiz bu anlayış ile İslam’a hizmet ede­bilmeyi nasip eylesin. Bir dahaki sayıda kaldı­ğımız yerden devam etmek ümidiyle... Allah’a emanet olun.

  1. Hucurat, 13
  2. Al-i İmran, 103
  3. Enfal, 63
  4. Vâkıdî, Megâzî, C. 2, s. 851
  5. Taberani
  6. Haşr, 9
  7. Buhari, Tefsir 59/6; Müslim, Eşribe 172-173
  8. Kenz, VII/302 (Abdurrezzak'tan)
  9. Buhari
  10. Buhari, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58.
  11. Ebu Davud, Edeb, 41/4896