Bizim kadar şanlı bir tarihe sahip olan bir toplum olmadığı gibi bizim kadar ecdadının mücadelesinden habersiz veya daha kötüsü, bizim kadar nankör bir millet her halde yoktur. Batıda Muhteşem Süleyman, doğuda ise adaletli yönetimine atfen Kanunî Sultan Süleyman olarak da bilinen 1. Süleyman ile ilgili son zamanlarda çekilen, ancak aklı fikri şehvetlerinden başka bir şeye çalışmayanların yapabileceği, ahlâksız sahneleriyle kendini reklam eden bir film çekilmiş ve bu film az çok tarihini incelemiş ve ecdadının ulvi hedeflerini kavramış olan herkesi rahatsız etmiştir. Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendinin de: “Allah yolunda cihadla geçen bir ömrü Harem ile Hürrem arasında geçiyormuş gibi göstermeye çalışan bir film” diyerek tepki gösterdiği bu film, muhteşem tarihimizi daha iyi araştırmak ve öğrenmek gerekliliğini tekrar ortaya çıkarmıştır. Ecdadımızın canları ve kanlarıyla yazdıkları böylesine şanlı bir tarihi sonraki nesiller de en azından sabırla okumalıdır.
- Süleyman, 6 Kasım 1494 tarihinde, Trabzon’da doğdu. Babası Yavuz Sultan Selim, annesi ise Ayşe Hafsa Sultan idi. Yedi yaşında bilim, tarih, edebiyat, din ve askeri eğitim almak için için İstanbul’da Topkapı Sarayı’ndaki Enderun mektebine gönderildi. 1508 ile 1512 yılları arasında Şebinkarahisar, Bolu ve Kefe’de sancakbeyi olarak görev yaptı.1 1513 yılında Saruhan sancakbeyliğine atandı. Yaklaşık yedi yıllık Manisa sancakbeyliğinin ardından, babası Yavuz Sultan Selim’in ölümü üzerine İstanbul’a geldi ve 30 Eylül 1520 tarihinde yirmi altı yaşındayken onuncu Osmanlı padişahı olarak tahta çıktı.
Ömrü Allah yolunda cihad ile geçen Kanunî Sultan Süleyman’ın her biri ayrı bir kitap olabilecek başlıca seferlerini kısaca sayacak olursak;
-Belgrad Seferi: 27 Mayıs 1521-19 Ekim 1521 (145 gün)
-Rodos Seferi: 16 Haziran 1522-29 Ocak 1523 (227 gün)
-Mohaç Seferi: 23 Nisan 1526-13 Ocak 1527 (265 gün)
-Avusturya Seferi: 10 Mayıs 1529-29 Ekim 1529 (271 gün)
Not: 1529’da Viyana muhasara edildi ise de kış mevsiminin yaklaşması üzerine neticesiz kaldı.
-Alman Seferi: 25 Nisan 1532-22 Kasım 1532 (211 gün)
Not: Bu sefer sonunda imzalanan 1533 İstanbul antlaşmasıyla Avusturya kralı protokol bakımından Osmanlı sadrazamına denk sayılacaktı. Bu, Osmanlı’nın Avrupa’daki üstünlüğünün en güzel kanıtıdır.
-Irakeyn Seferi (iki bölüm halinde): 11 Haziran 1534-07 Aralık 1534 (Kanuni, kışı Bağdat’ta geçirdi.) 01 Nisan 1535-08 Ocak 1536 (180+282=462 gün)
-Korfu Seferi: 17 Mayıs 1537-22 Ekim 1537 (158 gün)
-Boğdan Seferi: 08 Temmuz 1538-27 Ekim 1538 (111 gün)
-Budin Seferi: 20 Haziran 1541-27 Kasım 1541 (160 gün)
-Estergon Seferi: 23 Nisan 1543-16 Kasım 1543 (207 gün)
-İran Seferi: 29 Mart 1548-05 Ekim 1548 (190 gün)
-Nahçıvan Seferi (iki bölüm halinde): 28 Ağustos 1553-08 Kasım 1553 (Kanuni kışı Halep’te geçirdi.) 09 Nisan 1554-31 Temmuz 1555 (72+478=550 gün)
-Zigetvar Seferi: 01 Mayıs 1566-07 Eylül 1566 (129 gün)
- Süleyman tahta çıktıktan sonra Batıda Belgrad, Rodos, Boğdan ve Macaristan’ın büyük kısmını imparatorluk topraklarına kattığı gibi 1529 yılında Viyana’yı da kuşattı. Doğuda, Safevîlerle yapılan savaşlar sonrasında Ortadoğu’nun büyük kısmını ele geçirdi. Afrika’da imparatorluğun sınırları Cezayir’e kadar uzanırken; Osmanlı Donanması ise Akdeniz’den Kızıldeniz’e kadar olan sularda hâkimiyet kurmuştu. Babası, Yavuz Sultan Selim’den 6.557.000 km2 olarak devraldığı Osmanlı İmparatorluğu’nu, kendi padişahlığı döneminde 14.893.000 km2’ye ulaştırdı.2
Kanunî Sultan Süleyman’ın Son Seferi:
İhtiyar ve hasta bir halde iken bile cihada çıkan bu büyük sultan 1 Mayıs 1566’da, yaklaşık 73 yaşında Zigetvar seferi’ne çıktı. Üç ay sonra 2 Ağustos’ta Osmanlı Ordusu, Zigetvar’a vardı. 1. Süleyman burada bir ayı geçen kuşatma sonrası 7 Eylül 1566 tarihinde top sesleri arasında, Zigetvar’ın alınmasından bir gün önce, hastalığı sebebiyle vefat etti. Ölümüyle birlikte yaklaşık kırk altı yıl süren saltanatı da sona ermiş oldu. Osmanlı padişahları içinde en uzun süre tahtta kalan ve ömrünün on yılını seferlerde geçiren bu büyük Sultan, seferde hayatını kaybeden 4. Osmanlı padişahı olmuştu.
Kanunî Sultan Süleyman’ın ölümü ordunun Zigetvar’dan ayrılışına kadar saklandı. Cenazesi, 28 Kasım’da şeyhülislam Mehmet Ebussuud Efendi’nin kıldırdığı namazın ardından Süleymaniye Camii’nde toprağa verildi.
Yıllarca yabancı basın ve bunların ülkemizdeki piyonları, Kanuni dönemine leke sürmek için Osmanlı’nın ganimet için savaş yaptığına ilişkin yalan, uydurma haber ve yorumlar yaptı. Bu haberlere, yorumlara tepki gösteren Prof. Dr. İlber Ortaylı, bakın ne diyor: “Bunlar uydurmadır. Kıtalar ganimet ekonomisiyle yürüyebilir mi? Politik davranan kişiler, ganimet ekonomisi gibi yalan yanlış sözlerle o altın çağa kara leke sürmek istiyor.”3
Onun hayatına ve mücadelesine baktığımızda hakikatte onun bir tek hedefinin olduğunu görürüz. O da İlâyı Kelimetullah için yapılan bir mücadele, başka bir ifade ile İslâm’ın nurunu, bundan uzak şirk karanlığında yaşayan yerlere ulaştırma mücadelesi… Böylesine büyük bir hedefi olduğu için hem yaşlı hem hasta olmasına rağmen; hatta ayağında aileden gelen bir hastalık olan “Nikris” rahatsızlığı nedeniyle yürümekte zorluk çekmesine rağmen seferden geri durmadı ve ordusunun başında son seferine katıldı. Bu sabır azim ve ihlâsı sayesindedir ki Allah yolunda can verme şerefine erdi.
Kanunî Sultan Süleyman dönemi sadece askerî ve siyasî açıdan değil ekonomik ve kültürel açıdan da çok büyük gelişmelerin yaşandığı bir dönemdir. Sultan Süleyman döneminde çok sayıda medrese kurulmuştur. Bu dönemde sarayda kurulan kütüphanelerden çok, medrese ve külliyelerde kurulan kütüphanelerin ön plânda olduğu görülmektedir. Bu da, devletin halkın eğitimini daha ön plânda tuttuğunun göstergesidir. Kanunî döneminde yapılan mimari eserlerin çoğunda imzası bulunan Mimar Sinan, Osmanlı tarihindeki en büyük mimar olarak kabul edilmektedir.4 Onun döneminde yetişen başlıca şairler arasında Fuzûlî, Bâki, Pir Sultan Abdal ve Bağdatlı Ruhi gösterilmektedir. Yine bu çağda yaşayan ve Süleymannâme’yi yazan şehnameci Arifî, nakkaş Nigarî ve hattat Ahmed Karahisarî de dönemin önde gelen sanatçıları arasında yer almaktadır. Kanunî Sultan Süleyman’ın edebiyata merakı ve yeteneği sayesinde Muhibbî mahlasıyla yazdığı şiirlerini içeren bir de divanı vardır.5
Genel olarak Osmanlı tarihi incelendiğinde görülecektir ki; “Allah Azze ve Celle ahirete yönelenlere ahireti verdiği gibi dünyayı da veriyor. Ancak görevini unutup, Allah’ın dinini yeryüzünde hakim kılma davasını terk edip, dünyaya yönelenlere ise ahireti vermeyeceği gibi dünyayı da vermiyor.”6
- Metin Özdamarlar, Zirvede Tek Başına
- Atilla Şahiner, Osmanlı Tarihi
- İlber Ortaylı - Taha Akyol “Tarihin Gölgesinde”
- İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II. Cilt
- Özlem Kumrular, Muhteşem Süleyman
- Alparslan Kuytul Hocaefendi, Furkan Nesli Dergisi 19. sayı