Kardeşlik kalp temizliğinin amel ve davranışlara sirayet etmesiyle oluşan manevi bir durumdur. Bu sebeple de gerçek kardeşliğin oluşması kalplerin temizliğine bağlıdır. Bir topluluktaki fertlerin kalplerinde bir takım manevi hastalıklar varsa, bu hastalıklar fert fert tedavi edilmediği sürece kardeşlik oluşmaz. Elbette ki manevi hastalıkların tedavi edilmesindeki tek amaç kardeşliğin oluşması değildir. Bu kötü hasletler, insanın kalbini kirleterek daraltması, sürekli insanlarla soruna sebebiyet verdiği için insanın kendisini yalnız ve mutsuz hissetmesi ve bu sebeple psikolojik buhranlara sebep olması gibi başkasından ziyade kişinin bizzat kendisine en büyük zararı vermektedir. Ayrıca insanın kişiliğinde kalıcı hasarlara neden olmaktadır. Bütün bu sebeplerle ve en başta Allah Azze ve Celle’nin gazabına ve azabına sebep olduğu için bu hastalıklara müptela olan kişi tedaviye muhtaçtır. Mutasavvıf âlimlere göre de kalbi kibir, hased gibi manevi hastalıklardan temizlemek vaciptir. Kalbe ve kardeşliğe zarar veren kalbi hastalıkların başlıcaları şunlardır:
KİBİR
Kalbi hastalıkların en kötüsüdür. Kendini başkalarından büyük yahut daha iyi görmek ya da başkalarını küçümsemek olarak tarif edilir. İslam’ın ahlakında ise mü’minler tevazu sahibi olmakla emrolunmuşlardır. Kimsenin kendisini malı, soyu-sopu, güzelliği, zekâsı, yetenekleri, başarısı, ilmi gibi bir takım özellikleri sebebiyle büyük görme hakkı yoktur. Büyük ve kıymetli olanlar takva sahipleridir. Onun da kimde daha çok olduğunu hakkıyla bilen sadece Allah’tır. Dolayısıyla kimse kimseden kendisini daha iyi göremez. Büyüklenen kendisini büyük göre dursun, insanlar için baktığı değer yargıları aslında ne kadar küçük kaldığını gösterir.
Rabbimiz ayetlerinde kibri kesin bir dille yasaklamış ve böyle kullarını sevmediğini açıkça ifade etmiştir; “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez.”1
Her ne kadar günahlar sayılırken sadece ameli günahlar sayılsa da bir de kalbi günahlar vardır ki kibir bunların başında gelmektedir. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “İnsana günah olarak, Müslüman kardeşini küçük görmesi yeter” buyurmuşlardır.2
KİBRİN KARDEŞLİĞE VERDİĞİ ZARAR
- Kibir hiçbir zaman kalpte gizli kalmaz. İnsanın davranışlarında hatta oturup kalkmasında, yürümesinde kendini belli eder. Mevlana’nın dediği gibi: “Kibir kokusu, hırs kokusu, tamah kokusu söz söylerken soğan gibi kokar.” Kibirli insanın konuşmaları ya yapmacık, samimiyetten uzak ya da buram buram üstünlük taslama kokar. Bu sebeple de insanlar böylelerinin yanından uzaklaşır. Böyle insanlarla kenetlenmek çok zordur.
- Ayrıca kibirli insan, insanları kendinden küçük gördüğü için onlara değer vermez, onların dertleriyle ilgilenmez ve hep bencil davranır. Çok fazla yardımsever de davranamaz. Bu da kardeşliğin bozulmasına sebep olur. Çünkü kardeşliğin temelinde birbirine değer verme yatar.
- Yine aynı sebeplerle kibirli insanın konuşma ve üslubu kırıcı olur. Bu kırıcılık sürekli pot kırmasına sebep olduğu için insanlar bu durumdan rahatsız olurlar.
- Kibir başkalarıyla alay etmek gibi yan hastalıklara sebep olmaktadır. “Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden daha hayırlıdırlar”3 gibi ayetlerle yasaklanan kötü ahlakların altında kibir ve kendini beğenmişlik yatar. Bu da İslam’ın her insana hak olarak tanıdığı izzet-i nefsi koruma, insanın haysiyetine dokunmama, şahsiyet zedeleyici davranışlardan kaçınma prensiplerine aykırıdır.
- İslami harekette de kırıcı üslubumuz sebebiyle kaybettiğimiz insanlar olmuştur. Üstten bakışın, rencide edici davranışların açtığı yaralar sonrasında da kolay kolay kapanmamaktadır. Tahkir edilen hiç bir insan bunu sonrasında unutamamaktadır.
KİBRİN UHREVİ CEZASI
“Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez.”4 Çünkü cennet, “Selam size tertemiz oldunuz”5 denilerek melekler tarafından karşılanan mü’minlerin yurdudur. Kibirle kalbini kirletenler ve tedavi etmeyenler tertemiz sayılmamakta ve tertemiz yurda alınmamaktadır. Bu ise cezaların en büyüğü ve en ağırıdır. Bu sözden sonra söylenecek söz de kalmaz.
KİBRİN TEDAVİSİ
- Kişinin üstünlük sebebi olarak gördüğü tüm hasletleri kendisinin kazanmadığını, Allah vergisi olduğunu idrak etmesidir. Eğer o hasletler kendisine verilmeseydi bütün dünya bir araya gelse ve bütün çabasını harcasa yine de kazanamazdı. Kendisine güç, kudret, kabiliyet ve başarı veren Allah’tır. Öyleyse bu özellikleri başkasını ezmeye çalışmakta değil, yardımcı olmakta kullanmalıdır.
- Mutasavvıf âlimler her hastalığın tedavisini zıddında aramışlardır. Kibirli mademki kendisini insanlardan üstün zannetmektedir öyleyse ceza olarak kendisini aşağılayacak ve sürekli herkesin kendisinden daha üstün olduğunu farz edecektir. Hasan-ı Basri Hazretleri: “Tevazu, karşılaştığın her Müslümanın senden üstün olduğunu kabul etmendir” Hatta günahkâr bir Müslümanla karşılaşan bir mü’minin kendisinde o günah olmadığı için o günahkârdan kendisini üstün görmesini bile uygun görmemişlerdir. Çünkü seni o günaha düşmekten alıkoyan da yine Allah Azze ve Celle’dir. Bu bile Allah’ın lütfuyladır.
- Elbette kibir gibi köklü bir hastalık sadece birtakım olumlu düşüncelerle tedavi edilemez. Birtakım uygulamalar gerekmektedir. Bu da insanın nefsini ezici davranışlar ortaya koyması, insanlara, çocuklara ve hatta hayvanlara hizmet etmesi, ağır işlerde yorması, insanların saygısızlıklarını önemsememesi, kaba davranışlara tahammül etmesi, kendi işini kendisi yapmaya çalışması gibi uygulamalar… İnsanlara çay ve su dağıtmak, lavabo yıkamak, süpürmek-silmek, Allah için bir şey istemek gibi hizmet işleri bu sebeple manevi temizlikte araç olarak görülmeli ve her kardeşimiz bu tür işleri yapmaya istekli olmalıdır. Yaptığımız hizmetler bizi arındırmada en güzel vesilelerdir.
Arınmamız duasıyla Allah’a emanet olun.
- Lokman, 18
- Müslim, Birr, 32
- Hucurat, 11
- Müslim, İman, 147
- Zümer, 73