“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun.”1
“Sana bu mübarek Kitap’ı ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.”2
Ramazan ayında inmiş olan hayat kitabımız Kur’an’ı anlamadan, ana mesajını kavramadan Ramazan’ı idrak etmek ve onun hakkını vermek mümkün değildir. Ramazan; hayatları değiştirmek, insanı kendine getirmek ve bilinçlendirmek için gelmektedir. O, insanların çoğunun anladığı gibi, sadece namaz kılmayanın namaza başlaması, namaz kılanın ibadetini artırması ve oruç tutup teravih kılması için değil; hayatın muhasebesini yaparak Rabbini, dinini, davasını tanıması, kulluğunu ve görevlerini bilmesi için gönderilmiştir. Şüphesiz bunları yapabilmesi ise Kur’an’ın mesajını anlamasına bağlıdır.
Yeryüzünde kendisi adına yaşaması ve kendi kanunlarını uygulaması için yarattığı insandan “Belâ” sözünü alan Allah Azze ve Celle, bunun üzerine ona halife olma şerefini vermiştir.
Halifelik büyük bir şeref olduğu kadar, aynı zamanda büyük bir sorumluluğu taşımaktır. Yani insan dünyaya geldiğinde, yaşadığı sürece hayatı kendi istediği gibi değil, Rabbinin istediği gibi yaşayacaktı. Rab olan Allah Azze ve Celle bu isminin gereği olarak yarattığı insanı başıboş bırakmamış, nasıl yaşayacağını ve hayatını nasıl şekillendireceğini Peygamberler ve gönderdiği kitaplar aracılığıyla öğretmiştir. İnsanoğlu tarihin hiçbir devrinde rehbersiz bırakılmamıştır. Böylece ondan sorumluluğunu yerine getirmesi istenmiştir. Onun sorumluluğu özetle şuydu: “Hayatın sahibi ve yaratanı kimse, O’nun istediği gibi yaşamalısın.”
Her kavim uyarılmış ve içlerinden bazılarına da kitaplar gönderilmiştir. Tevrat, Zebur ve İncil’i İsrailoğullarına gönderen Allah Azze ve Celle, onlardan kitabın hükümlerine bağlı kalmalarını, onu koruyup yaşamalarını istemiş; ama onlar emredileni yapmayıp ihanet etmişlerdi. Kitapların hükümlerini değiştirdikleri gibi onu muhafaza etme vazifesini de yerine getirmemişlerdi. Bunun üzerine görev Yahudilerden alınarak Ümmet-i Muhammed’e verildi. Son Peygamber ile birlikte gönderilen son ilahî kitap olan Kur’an, kıyamete kadar insanlığın rehberi, Müslümanlar ise insanlığın sorumlusu olacaktı.
Allah ve Rasulü’nün emaneti olan Kur’an, ilahî korumaya alınacaktı; ama onun mesajını anlayıp anlatmak, duyurmak Müslümanların görevi olacaktı. Çünkü Allah öyle bir kitap göndermişti ki, onunla hangi millet hükmetse aziz ve güçlü olacak, hangisi de terk etse zelil ve perişan olacaktı.
Yüce Rabbimiz, Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e Kur’an’ı niçin indirdiğini şu ayetle açıkça beyan etmektedir: “Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye, Kitap’ı sana hak ile indirdik...” 3
O halde Kur’an insanlar arasında ‘hükmetmek için’ gönderilmişse bu yüce kitabın insanlardan istediği şey nedir? Bu sorunun cevabını yine Kur’an’ın kendisi vermektedir. “O Allah gökte ilah olduğu gibi yeryüzünde de ilahtır.”4
İlah; “Kanun koyan, otoriteyi, gücü elinde bulunduran” anlamına gelmektedir. Buna göre ayetin manası; “O yaratıcınız olan Allah, aynı zamanda kanun koyucunuzdur. O gökleri idare ettiği gibi yeryüzünde yaşayan insanları da idare etmesini bilir.”
Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Kur’an’ın ilk nazil oluşundan itibaren “La İlahe İllallah” sözünü ağzından hiç düşürmemiştir. İnsanları İslam’a çağırırken söze bu cümleyle başlamıştır. Yine Kur’an-ı Kerim’de en çok üzerinde durulan konunun “La ilahe illallah” sözü olduğu görülmektedir. Bu durum şunu göstermektedir: Allah’ın kitabı Kur’an ve o kitabın indirildiği Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem “Yeryüzünde Allah’tan başka otorite yoktur” hakikatini vurgulamıştır.
Kur’an’ın amacı insanlara ‘La İlahe İllallah’ı öğretmekti. Bu öyle bir söz ki, insana insan olma şerefini verirken sahte ilahlara karşı onurunu da korumaktadır. Allah’tan başkasına kulluğu yasaklamakla insana gerçek özgürlüğü de tattırmaktadır. Tarih boyunca atalarımızın güçlü devletler kurup dünyada söz sahibi olmaları bu kitabın sayesinde olmuştur. Tarih iyi incelendiğinde görülecektir ki; Kur’an’ın hükümlerine bağlı olduğumuz dönemlerde güçlü devletlere sahiptik. Allah Rasulü şöyle buyurmaktadır: Kur’an’ı büyüklenerek terk edenin Allah belini kırar. Ondan başkasında hidayet arayanı Allah saptırır. O, Allah’ın kopmaz sağlam ipidir...” 5
Peki, bugün neden Kur’an’ın mesajını anlamaktan uzaklaştık? Bunun sebebi; Kur’an’ı terk etmemiz ve onu hakkıyla okuyup anlamayı bırakmamızdır. Böyle kimselerden Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in kıyamet gününde davacı olacağını şu ayet bildirmektedir: “Peygamber dedi ki: Ey Rabbim, benim bu milletim Kur’an’ı terk etti.”6
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i hep ahlâk ve rahmet Peygamberi olarak anlayıp anlatanlar, acaba Peygamberimizin bu ayette geçen şikâyetinden habersiz midirler? Allah Rasulü niçin Rabbine şikâyette bulunmaktadır hiç düşündüler mi? Şüphesiz Efendimizin şikâyeti; Kur’an’ın tamamını veya ayetlerinin bir bölümünü uygulamayan ve onu insanlara tam anlatmayan Müslümanları kapsamaktadır. Kur’an’a kafa yormadığı ve bu yüzden anlamadığı veya korkup çekindiği için onun hükümlerini yaşamayanlar, Kur’an’ın mesajını cesaretle anlatmayanlar, ahiret gününde hem Peygamberin davalısı olacak, hem İsrailoğullarına benzemiş olacaklardır. Bu büyük tehlike Müslümanları kendine getirmelidir.
Kur’an bir medeniyet kitabıdır. Onda namaz, oruç, zekât vb. konular yer aldığı gibi, İslam medeniyetinin nasıl kurulacağı da yer almaktadır. Konuşmalarında, kitap ve sohbetlerinde sadece ahlâk, namaz, hoşgörü, anne - baba hakkı vb. konulara değinip, Allah’ın hâkimiyetine ve Kur’an’ın oluşturmak istediği medeniyete değinmeyenler, şüphesiz İslam düşmanlarını sevindirmektedir. Çünkü onlar medeniyet talebi olmayan bir İslam ve bâtıl düzenlerine ilişmeyen bir din istemektedirler. İslam’ı yok etme plânları tutmayınca onu evcilleştirme projesi olan “Ilımlı İslam’ı” bu yüzden desteklemektedirler.
Öte yandan Müslümanlar, her platformda ittifak, vahdet arzularını haklı olarak dile getirmektedir. Kitabımız ve Peygamberimiz bir olduğu halde, maalesef herkes aynı kitabın hükümlerine tam uymamakta, Peygamberi her yönüyle örnek almamaktadır. Kur’an’da bulunan tüm vitaminleri hep birlikte alsaydık ve Hz. Peygamberi tüm yönleriyle rehber edinseydik, elbette aynı dili konuşacaktık ve bu sayede Müslümanların vahdeti sağlanabilecekti. Kur’an’dan uzaklaşmak ve bazı kitapları Kur’an’a perde yapmak, Müslümanların ittifakını geciktirmektedir.
Her şeye rağmen yine de ümitvâr olmak bizim hakkımızdır, Kur’an elimizdedir ve o diriltmeye devam etmektedir. Yeniden Kur’an ve sünnetten hakkıyla beslenen Müslümanların çoğaldığı bir dönemi yaşıyoruz. İslam medeniyetini Kur’an’ın tevhid mesajıyla inşa etmek için seferber olan öncüler, dünyanın her yerinde gece gündüz çalışmaktadır. Bu samimi ve fedakâr gayretler elbette karşılık bulacaktır. Ve elbette nusret-i ilahî yetişecek ve “Allah’ın yardımı yakındır” diyecektir.
Rabbimizden rahmet ayında, insanlar için en büyük rahmet olan Yüce Kur’an’ın mesajını ve davasını anlayanların sayısını çoğaltmasını diliyorum. *
*Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin “Kur’an’ın Mesajını Anlamak” konferansından istifade edilmiştir.
1. Bakara, 185
2. Sad, 29
3. Nisa, 105
4. Zuhruf, 84
5. Tirmizi, Fedail-il Kur’an: 14
6. Furkan, 30