Mısır’ın başına çöreklenen “cunta yönetimi” kan dökmeye başladı. Hem de namaz kılanlara kurşun sıkarak, annelerinin kucağındaki bebekleri, yanında oynayan çocukları öldürerek!...
Bu hazin, vahim, vahşi, insanlık dışı ve çirkin manzara, “müslümanların tarihi”nde yabancısı olduğumuz bir manzara değil. Bugün hâlâ Ümmet-i Muhammed’in içinden çıkamadığı “büyük ayrışma”nın temelleri de böyle bir olayla atılmıştı. Namaz kılanların üzerine saldırarak onların öldürüldüğü bir olayı tarihte, “Kerbela”da da görmüştük.
Dünyaya nizam vermek için “demokrasi” havariliğine soyunan “küresel egemen güçler”in yapılan darbeye adeta sahip çıkmaları, hatta “darbe” olarak bile görmemeleri, hatta ve hatta bu darbeyi arkaplânda destekleyen, “plânlayan güç” olmaları. Zaten bunu yapabilmek için olsa gerek, Mısır’daki darbe “asker-sivil koalisyonu” şeklinde plânlanıp icra edilmiş gibi görünüyor.
Bu noktadan sonrası çok önemli. Zira bu darbenin bize gösterdiği bazı önemli gerçekler var ve artık müslümanlar olarak kendimize çekidüzen vermemez lazım.
Müslümanlar, hadiseleri değerlendirmede, gidişatı okumada “esas”ı kaçırmışlar görünüyor. Bakınız, Mısır’da asker darbe yaptı, ama hemen herkes, bunun “demokrasiye, sandığa vurulan bir darbe” olduğu üzerine yoğunlaştı. Hâlâ demokrasiye aykırı olan darbeye bir an önce son verilmesi gerektiği söyleniyor. Bu söylemde “bizim müslümanlar” başı çekiyor. Yahu, hâlâ anlamadınız mı, “demokrasi denilen şey” tam da budur: “Halka rağmen halk için”dir. Toplumun oylarını organize ederek, “idarenin dayandığı irade”yi “egemen, talancı ve tahakkümcü derin güçler”e veren bir “aldatmaca mekanizması”dır. Arkaplândaki “küresel egemen güçler”in, dikkatleri üzerlerinden uzak tutarak talanlarını sürdürmeleri için arkasına saklandıkları “tahakkümün kılıfı”dır. Toplumsal bilinci “kendi kendilerini yönettikleri zannı”na evrimleştirerek uyutan ve uyuşturan, böylece “egemen güçler”e “kendi rızalarıyla teslim olma”larını sağlayan bir “masal”dır. Arkaplandaki “ideoloji monarşizmi”nin, ya da “çıkar, sömürü ve tahakküm monopolü”nün pisliklerini ve gerçek yüzünü gizleyen bir “kamuflaj”dır.
Son zamanlarda “Demokrasi sandıktan ibaret değildir” cümlesinin vitrine çekilmesini tesadüf ya da “marjinal bir söylem” mi zannediyorsunuz? Bunun, “iktidara müslümanlar gelirse sandığın önemi yoktur”un başka bir ifadesi olduğu besbelli değil mi? Toplumun tamamı da istese, “egemen derin güçler”in “İslami yönetim”e izin verme niyetlerinin olmadığını hâlâ görmeyecek miyiz?
Bir kez daha anladık ki, “toplumun iradesi”ne darbe yapan, namaz kılanların üzerine kurşun yağdıran güçlere karşı “pasif direniş”le netice alınamıyor. O yüzden müslümanlar, gerektiğinde “aktif direniş”e geçebilecek hazırlıklarını tamamlamış olmalı.
Türkiye-Mısır ekseninde yaşananlara ve söylenenlere bakıyorum da, “Demokrasi”nin, aslında gizli bir monarşizmin kamuflajı olduğundan başka bir kanaate ulaşamıyorum.