Kullarına, kullara kulluğu ortadan kaldırma ve şirk düzenlerine muhalif olma vazifesi veren Rabbimiz, bu vazifeyi yerine getirirken tüm peygamberlerde olduğu gibi peygamberlerin yolunu takip eden Müslümanların da birçok imtihandan geçeceğini haber vermiştir. Rabbimiz Teala konuyla ilgili şöyle buyuruyor: “(Ey müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenlerin benzeri sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara yoksulluk ve sıkıntı öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki nihâyet peygamber ve beraberindeki mü’minler, ‘Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?’ demişlerdi. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı yakındır.”1
Ayetten anlaşıldığı üzere bu yol zorlu ve sıkıntılarla dolu bir yoldur. Bu zorluğun bir kısmı nefisle bir kısmı çevreyle bir kısmı şeytanla bir kısmı da şeytanın dostları olan İslam düşmanlarıyladır. Gayr-i İslami düzenlere muhalefet eden herkes bu düzenlerin sahipleri ile karşı karşıya gelir ve onların türlü planlarına, zulüm ve baskılarına maruz kalır. Bu yola girenler mutlaka bunların başlarına geleceğini bilmelidirler. Dava yolu dikenleri olan bir yoldur ve bu yüzden de büyükler: “Ayağını seven gelmesin” demişlerdir.
Bu yolun en büyük sıkıntısını peygamberler sonra peygamberlerin destekçileri çekmişlerdir. Peygamberlerin içinde de en büyük sıkıntıyı Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem çekmiştir. “İnsanlar içerisinde benim çektiğim sıkıntıyı hiç kimse çekmemiştir”2 buyurmuştur. Hz. Adem’den Peygamberimiz’e kadar gelen tüm peygamberler ve onlara tabi olan Müslümanlar davalarını şahsi menfaatlerinin üstünde tutmuşlar, türlü eziyet, zulüm ve işkenceye katlanmışlardır ve Allah’ın yardımından asla ümit kesmemişlerdir.
Peygamberler başlarına gelen musibetlerde yalnızca Allah’tan yardım istemişlerdir. Onların destekçileri ve takipçileri olan Müslümanlar da Allah’tan başkasından yardım istemezler. Çünkü yardım eden yalnızca Allah’tır. “…Yardım ancak Allah tarafındandır...”3 Allah da kendi davası için sıkıntı ve zorluk yaşayan kullarını yalnız bırakmamış ve yardımını göndermiştir.
Hz. Nuh 950 yıl peygamberlik yaptı ve bu uzun süre içerisinde kavminden türlü eziyetler gördü. Kavmi yani İslam düşmanları onunla alay ettiler, ona iftira attılar, onu yalandılar. 950 yılın sonunda: “Ya Rabbi gece anlattım gündüz anlattım, gizli anlattım açık anlattım, sen onlara verdiğin süreyi bitir” dedi. 950 yılın sonunda iman edenlerin sayısı iki elin parmaklarını geçmiyordu. Allah Azze ve Celle Hz. Nuh’a ve iman edenlere yardımını gönderdi ve kâfirlerin kökünü kazıdı. Nuh peygamber de kavminin tekzibine karşı Rabbinden yardım istemişti. Allah’ın yardımı ona gemi olarak gelmişti ve Nuh’un gemisini hiçbir şeye benzetemeyen azgın/kâfir kavmi, Nuh’a yapılan yardımın bir gereği olarak sularda boğulup gitmişti.4
Allah Azze ve Celle Hz. İbrahim’e de yardım etti. Kavmi onu susturmak için öldürmek istedi ve Hz. İbrahim’i ateşe attılar. Allah’ın Müslümanların hamisi olduğunu anlamak istemiyorlardı. Allah İslam'a hizmet eden kullarını kâfirlere ve zalimlere karşı korur. Ateşin de Rabbi olan Allah emretti ve ateş Hz. İbrahim’i yakmadı. Allah en çaresiz anda kulunu yalnız bırakmadı. “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik ol” dedik.5
Hz. Musa kavminin zulmünden kaçarken denizle Firavun ordusu arasında kaldı. Korku dolu bir andı ve çıkış kapısı görünmüyor gibiydi. Hz. Musa o anda bile kâfire teslim olmayı kabul etmedi. Çünkü Rabbinin kendisini yardımsız bırakmayacağına inanıyordu. “İki topluluk birbirini görünce Musa’nın arkadaşları, ‘Eyvah yakalandık’ dediler. Musa, ‘Hayır! Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir’ dedi. Bunun üzerine Musa’ya, ‘Asan ile denize vur’ diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı. Her parçası koca bir dağ gibiydi. Ötekileri de oraya yaklaştırdık. Musa’yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık. Sonra ötekileri suda boğduk.”6
Bugün de İslam düşmanları Tevhidin savunucularına her türlü zulmü reva görmektedirler. Peygamberlere yapıldığı gibi iftira, yalan, zulüm, işkence ve birçok haksızlıklar yapmaktadırlar. Hz. İbrahim’e yaptıkları gibi manen ateşe atmak, tehditlerle yakmak geri atım attırmak istemektedirler. Bu davanın müntesipleri de Hz. İbrahim gibi yanmayı, Hz. Musa gibi iki ateş arasında kalmayı ve hatta Hz. Zekeriya gibi öldürülmeyi göze almalıdırlar. Tüm benliğini Allah’a adayan ve her türlü sıkıntıya razıyım dedikleri zamanda peygamberlerine yardımını gönderen Allah Azze ve Celle, İslam’ın destekçisi olmaya çalışan kullarına da yardımını gönderecektir.
Ancak Müslüman başına gelenlere karşı göstermesi gereken tavrı gösterdiğinde Allah’ın yardımı gelecektir. Mücadele etmeyenlere yardım gelmeyecektir. Rabbimiz Teala bu konuda: “Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onlara azap etsin. Onları hüsrana uğratsın. Onlara karşı size yardım etsin. Mü’min bir toplumun kalplerine şifa versin.”7 buyurmuştur. Yine “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz Allah da size yardım eder, ayaklarınızı sağlam tutar”8 buyurarak mücadele içerisinde bulunmanın yardımın gelmesi için birinci şart olduğunu haber vermiştir. Yine gösterilmesi gereken bir diğer tavır İslam düşmanlarının baskılarına karşı dik durmak ve onlara boyun eğmemektir. Boyun eğen ve taviz verenlere Allah yardım etmeyecektir. “Öyleyse Rabbinin hükmüne sabret ve onlardan hiçbir günahkara veya inkarcıya itaat etme.”9 Bir diğer tavır tevekkül etmektir. Başına gelen zorluklara kaşrı sabretmeli, tevekkül etmeli ve Allah yolunda başına gelenleri şeref kabul edip ye’se kapılmamalıdır. “Bize ne oluyor ki, Allah'a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan yolları O göstermiştir. Ve elbette bize yaptığınız işkencelere karşı sabredeceğiz. Tevekkül edenler Allah'a tevekkül etmelidirler.”10
Unutulmamalıdır ki kula düşen göstermesi gereken tavrı gösterip Allah’a dayanmaktır. Allah’ın yardımı muhakkak gelecektir; ancak bazen Allah bu dünyada zafer nasip etmez ve şehadetle kullarını yanına alır. Kul kendi üzerine düşeni yapmalı Allah’ın işine karışmamalıdır.
- Bakara, 214
- Tirmizi, Kıyamet, 34
- Enfal, 10
- Mü’minun, 26, 27
- Enbiya, 69
- Şuara, 61-66
- Tevbe, 14
- Muhammed, 7
- İnsan, 24
- İbrahim, 12