Mübarek Ramazan Ayı’nın gölgesinde yazıyorum bu yazımı, biraz öfkeli ve biraz da kırgın bir şekilde. Öfkeliyim çünkü İslam topraklarında basit bahanelerle sosyal hayatın birçok alanına getirilmeyen kısıtlamalar maalesef Ramazan Ayı’na özel olarak teravih namazına getirildi. Camiler teravih coşkusundan mahrum bırakıldı. Müslüman toplum Ramazan heyecanını yaşamasın diye yatsı namazından sonra başları eğik bir şekilde evlerine gönderildi.
Kırgınım çünkü adı hoca ve cemaat olan, İslam’ın temsilcisi olduğunu iddia eden nice kimseler ve topluluklar direnmeyi değil itaat etmeyi tercih etmekte. O da yetmezmiş gibi direnenleri provokasyon yapmakla suçlamakta.
Bizler Furkan Gönüllüleri olarak herkesin oturduğu yerde ayakta olmayı, korktukları zamanlarda cesur olmayı, geri çekildiklerinde düşmana karşı yürümeyi ahlak edinmiş Öncü Nesil kuşağından olmakla sorumlu hissederiz kendimizi. İslam’ın en başı Tevhid ve o Tevhid inancının da en büyük göstergesi namazdır.
Namaza karşı tutum ve sorumluluklarımız bizim ne olduğumuzu gösterecektir. Dinin direği ve Tevhidin nişanesi olan namazın hangi türü olursa olsun asla küçük görülemez. Birileri çıkar, teravihin sünnet bile olmadığını söyleme garabetine girer; başka birileri sünnet olan bir şeyi salgın zamanlarında terk etmenin vacip olduğuna dair fetvalar verir. Ama birileri de çıkar, Ramazan ruhunu yaşatmak için pandemi bahanesiyle getirilen yasaklara karşı Allah’a kulluk bilinciyle özgürlük eylemi olan namazı kapalı camiler önünde veya bahçelerinde kılmayı izzet görür.
Namaz bir ibadetin de ötesinde bir Tevhid ile özgürleşme eylemidir. Mihrab kelimesini biliriz, imamın önde durduğu yerin adıdır. Ve Türkçesi harp; yani savaş alanıdır. Yani namaz bir mücadele sahasıdır. Kıymetli kardeşim, bu mücadele önce senin kendi nefsinde başlar. Sonra itaat edip secdeye durduğun mabudun önünde engeller olursa onlara karşı harp ilan etmendir. Önce kendi nefsindeki zincirleri kırman gerekir. Ruhlara pranga vurulan bir toplumda yaşıyoruz. Ruhlar, sadece Allah’a boyun eğmesi gereken o ruhlar, maalesef nefis zindanlarında ve Firavuni sistemlerin kurduğu kölelik zindanlarında hapsedilmiş durumda. Önce Tevhid anahtarıyla o kapıları açacak ve sonra da namaz bineğiyle onları âlemlerin Rabbine taşıyacaksın.
Namazın önemini bilen bir insan, farz veya sünnet oluşundan çok, kim için yapıldığıyla ve ondan alacağı mükâfatla ilgilenir. Kulun Rabbiyle buluşması ve konuşması demek olan namaz, Ramazan Ayı’nda kılınan ve ümmeti bir araya getiren teravih ile daha da önem kazanır. Teravih, ferahlamak demektir. Zaten namaz, kulun Rabbiyle buluşup dinlenmesi iken, bir de orucun ve akşamki iftarın ağırlığını atan nadide bir ibadettir.
Geçen yıl da pandemi bahanesi ile teravihlere ve hatta Cuma namazlarına dahi engel olmuşlardı. Bunun bir oyun olduğunu hâlâ anlamayan sözüm ona korkak ve aciz Müslümanlar bir de bayat konuşmalarla moralimizi bozmaktalar. Neymiş efendim, “Biz normal zamanlarda sanki tüm vakitlerde camiye mi geliyormuşuz da teravih derdine düşmüşüz. Ya da size mi düştü Diyanet varken salgın zamanı namaz derdine düşmek.”
“Fakat soydaşları, ona dediler ki: ‘Ey Şuayb! Söylediklerinden pek bir şey anlamıyoruz ve içimizde seni, cidden zayıf ve aciz görüyoruz. Eğer kabilen olmazsa, seni mutlaka öldüresiye taşlardık. Öyle ya, bizim üzerimizde, bir gücün ve itibarın da yok ki!”1
Ne kadar güzel anlatsak ve örnek olsak da anlamazlıktan gelseler de bizleri hakir görseler ve belki öldürmekle tehdit bile etseler de Allah için her şeye değer!
Namaz, Medyen halkının anladığı kadar bile bizim cahil Müslümanlar tarafından anlaşılmamış bu toplumda. Medyenliler çok iyi biliyordu ki Şuayb Aleyhisselam, Rabbiyle namazda buluşup O’ndan direktifler alıyor ve zalimlerin çarkına çomak sokacak şeyler söylüyor ve halkın uyanışına vesile oluyordu. Koskoca peygamberle alay ediyorlardı, bugün bizimle alay edip, iftiralar atıp hakaretler etmişler çok mu? Birileri her ne kadar küresel ve yerel sistemlerin gönüllü kölesi olmayı kabullenmişlerse de bizler Allah’ın karşısında beş vakit verdiğimiz ahde sadık kalarak asla zalimlerin ve küfür sistemlerinin kölesi olmayacağız biiznillah. Her kıldığımız namazla biraz daha hürleşerek kendisine kulluk yaptığımız Rabbimizle daha da güçlenecek ve mücadelemize devam edeceğiz.
Şunu unutmayalım ki sizi kötülükten alıkoymayan ve kötülüğe engel olmanız gerektiğini hatırlatmayan ve yüzünüzü döndüğünüz Rabbinizin davası uğrunda mücadele etmeye çağırmayan bir namaz ancak yorgunluktur. Özgürlük her istediğini yapmak değil, sadece tek olan Allah’ın istediğini yapıp bizim gibi aciz varlıkların boyunduruğundan kurtulmaktır. İşte bu özgürlüğün en büyük kaynağı ve özgürlük depolama merkezi namazdır.
- Hud, 91