Kur’an-ı Kerim kullara hayatlarını nasıl yaşayacaklarını, kulların nelere dikkat etmeleri gerektiğini sık sık açıklamaktadır. Son Peygambere gelen bu son kitap, insana lâzım olan ve insanın başına gelebilecek her konudan bahsetmiştir. İnsanı yükseltmek ve şerefli hâle getirmek için ona bazı davranışları hedef göstermiştir. Kur’an’ın bahsettiği asil davranışları yapanlar övülür ve örnek gösterilirken, yapmayanlar kınanmıştır. İşte bu yazımızda Beled Suresi’nde anlatılan bir konudan bahsedeceğiz. Önce konuyla ilgili ayetlere bakalım:
“Fakat o sarp yokuşu (akabeyi) aşamadı.Bu sarp yokuşun ne olduğunu sen nereden bileceksin?. O,köle azat etmek veya salgın bir kıtlık gününde yemek yedirmektir. Yakınlığı olan bir yetime veya hiçbir şeyi olmayan yoksula.”1
Mekke’de nazil olmuş olan Beled Suresi, müşriklerin İslam’a ve Hz. Peygamber (sa.v.)’e muhalefetinden, onların şahsiyetinden, davranış ve sözlerinden bahsetmektedir. Bununla birlikte imana, iyiliğe, köle, yetim ve muhtaçlara yardım gibi asaletli davranışlara teşvik etmektedir. Surenin altıncı ayetinde övünmek için kâfirler “Ben yığın yığın mal harcadım” demektedir. Onların ifade ettikleri ve kibir vesilesi saydıkları bu harcama, Allah (c.c) için değil sırf toplumdaki saygınlıklarının artması, kendilerine hürmet ve saygı duyulması içindi. Kibirli olarak böyle konuşan müşrikleri ise Allah (c.c) “Fakat o sarp yokuşu aşamadı” buyurarak kınamaktadır.
O kibirli müşrikler övünerek “Ben yığınla malımı sarf ettim” dediği halde asıl yapması lazım gelen zorluk gününde “akabeyi aşmayı” ise başaramadı.
“Akabe”; dağda bulunan sarp yol demektir. Çoğulu ‘Ukub’ ve ‘İkâbun’dur2, ayette geçen “iktiham” kelimesi ise; “çetin bir işe girişmek demektir.”3 “Akabeyi (sarp yokuşu) aşamadı” ayetinden hemen sonra akabenin ne olduğu açıklanmaktadır.
1- Bir boynu kurtarmak (köle azat etmek), 2- Salgın bir kıtlık gününde yemek yedirmek, 3- Yakınlığı olan bir yetime, 4- Veya hiçbir şeyi olmayan bir yoksula (yemek yedirmek) 5- Sonra da iman edip sabrı tavsiye etmek ve merhameti tavsiye edenlerden olmak.
‘Sarp yokuş’(akabe) diye nitelendirilen bu davranışları yapmak, anlaşılmaktadır ki kolay değildir. Azim, gayret ve iktiham gerektirmektedir. Buna rağmen insanlardan malı kibirlenmek, övünmek ve İslam’a muhalefette harcamak yerine, hayır yolunda harcamaları istenmektedir. Ayet kâfirlere adeta; “Malınızı Hz. Muhammed (s.a.v)’e düşmanlık için harcayacağınıza sarp yokuşu aşmak için harcasaydınız ya”4 demektedir.
Köle azat etmek diye tercüme edilen “fekku rakabe” akabeyi aşmada ilk sırada zikredilir. Zira o günün şartlarında kölelik zinciri ile bağlı bir boynu çözüp özgürlüğüne kavuşturmak sarp yokuşu çıkmak kadar zordu. Ayet bu nedenle köle azat etmeyi sarp yokuşa tırmanmaya benzetmiştir. Ancak ayet; malını yığınla gereksiz ve bâtıl yollarda harcayanların bu asil davranışı yapamadığını ve akabeyi geçemediğini de anlatır. Buharî ve Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir mü’min köleyi azat ederse, yüce Allah onun her uzvuna karşılık azat edenin bir uzvunu cehennem ateşinden azat eder. Hatta üreme uzvuna karşılık üreme uzvunu ateşten azat eder.”5
Bir köleyi azat etmek gibi nefse ağır gelen bir ameli başaramayanlar olduğu gibi başaranlar da olmuştur. Hz. Ebubekir (r.a) Müslüman olduğu için efendisinin ağır işkencelerine maruz kalan Hz. Bilal (ra)’i satın alarak azat etmiştir. Öte yandan kıtlık ve zorluk günlerinde, yetimlere ve hiçbir şeyi olmayan yoksullara yemek yedirmek ve böylesi zamanlarda birbirlerine sabrı ve merhametli olmayı tavsiye etmek de sarp yokuşu aşmak kapsamındadır.
Hasan Basrî (r.a) ise akabeyi açıklarken şunu demektedir: “Allah’ın akabesi çetindir. Bu, insanın nefsi, hevası, insan ve cin şeytanları gibi Allah düşmanlarıyla mücadele etmesidir.6 Kâfir ve müşrikler sarp yokuşu aşamazlar. Mü’minler ise; bu yokuşları ve daha zorlarını imanları sayesinde aşabilirler. Ve köle azat etmekten daha zor ve daha önemli olan insanların hidayetine vesile olarak, onları nefse kölelikten kurtarma faaliyetleriyle meşgul olurlar. Bu şekilde bir neslin kurtuluşu için, yani bir boynun değil boyunların kurtuluşu için çalışırlar. Elmalılı Hamdi Yazır’ın belirttiği gibi “Bir ferdi hürriyete kavuşturmak böyle büyük bir fazilet ve kahramanlık olunca bir kavmin, bir toplumun hürriyetini kurtarmak ne büyük kahramanlık olacağını anlamalı.”7
Bu izahlardan sonra çağımız Müslümanlarının karşılarına çıkan ve aşmakta sıkıntı yaşadıkları, hatta kimilerinin aşamadıkları akabelerden bazıları şunlardır:
a- Müslümanlardan bir bölümünün, dinlerini bir dava olarak görmek istememeleri ve nefislerine ağır gelerek İslam’ı sadece bir ibadet dini gibi algılamaları,
b- Buna bağlı olarak tüm peygamberlerin, hususen Hz. Peygamber (s.a.v)’in bu dine nasıl ve ne şekilde davet yaptığının; yani İslam’ın hareket ve davet metodunun terk edilmesiyle, “Leileheİllallah”olan bu dinin temel mesajının açık ve net olarak anlatılmayıp bunu anlatmanın riskli olduğunu düşünerek akabeyi geçememeleri sözkonusudur. Hâlbuki “felaktehame’l- akabe: sarp yokuşu aşamadı” cümlesindeki “iktiham”; sonunu hiç düşünemeden korku veren bir sıkıntının, güçlüğün veya şiddetin içine girip dalmak”9 anlamına gelmektedir. Mü’minlerin de Allah(c.c) ve Rasulü(s.a.v)’nün bir emrini yerine getirirken işin sonunu değil, vazifelerini yapmayı düşünmeleri gerekir. Elbette ki vazifelerini düşünenlere Allah(c.c) yardım edecektir.