Yazarımız Muhammed Hamidullah, dünyadaki çeşitli kütüphaneleri gezerek unutulmuş İslamî eserleri gün yüzüne çıkarmasıyla meşhur olmuş ve bu yönü nedeniyle kendisine “Kütüphane Köstebeği” lakabı takılmıştır. Kitap, asıl olarak Müslüman hukukçuların dünyada ilk olarak meydana getirdikleri hukuk ilimlerini incelemekte ve ayrıca fıkhın gelişimine dair önemli noktalardan bahsetmektedir.
Sizler de hatırlarsınız, ilkokul yıllarında ya da daha sonraları duyduğumuz, öğrendiğimiz mucitler hep yabancı isimlerdi. Hep Avrupalılar bulmuşlardı önemli aletleri ya da önemli ilim dallarının öncüleri onlardı. İsimleri hep Hans’tı Corc’tu… Hiç Hasan, Hüseyin yoktu. Acaba gerçekten öyle miydi? Müslüman bilim adamları hiçbir şey icat etmemişler miydi? İslam Medeniyeti, insanlığın gelişimine hiç katkı sunmamış mıydı?
Üniversite yıllarımızda aldığımız eğitimde de sonuç değişmedi. Örneğin Anayasa hukuku dersimi hatırlıyorum. İlk Anayasa Amerika’da yapılmıştı. Bu ve buna benzer ilkler hep Avrupa’daydı. Oysa bu ilimler Batı’dan binlerce yıl önce İslam Medeniyetinde ya vardı ya da temeli atılmıştı. Ancak sağ olsun profesörlerimiz bunları hiç bilmez ya da anlatmak istemezlerdi. İşte bu eseri okuduktan sonra bahsettiğim problemin farkına varabildim. İslam Medeniyeti hukuk yönünden de eşsiz bir medeniyetti. Fıkıhçıların kurduğu sistemler, geliştirdikleri ilimler mükemmeldi. Sağlıklı ve huzurlu bir toplum, ideal bir devlet ancak İslam Hukuku ile kurulabilirdi. Bu ay incelediğimiz eser bu konuda bizlere ışık tutacak, Müslüman Fıkıhçıların hangi alanlarda insanlığa yeni bir soluk olacak hukuki sistemler geliştirdiklerini bizlere gösterecek.
MÜSLÜMANLARIN HUKUK İLMİNDE YAPTIĞI İLKLER
- İlk Anayasa
Peygamberimiz hicretin birinci yılında (m. 622) Medine’ye geldiği zaman, burada bir devlet kurdu ve hem devlet başkanının hem Müslüman vatandaşların hem de gayrimüslimlerin haklarını ve sınırlarını belirleyen bir Anayasa hazırladı. Medine Sözleşmesi sayesinde farklı dinden insanlar bir arada, huzur içinde yaşayabiliyorlardı. 52 maddelik bu Anayasa metni, günümüze kadar tamamıyla ulaşmış ve Türkçe de dahil olmak üzere, dünyanın bütün önemli dillerine çevrilmiştir.
Peygamberimizden önce hiçbir devlette bu yapılmamıştı. Çünkü Krallar, iktidarlarını sınırlandıracak bir yasa yapmak istemezlerdi. Onlar, kendilerini hâkim kılmak istedikleri ve ağızlarından çıkan her şey kanun olsun istedikleri için böyle bir sınırlandırmaya yanaşmazlardı. Bu konuda geniş bilgi için Ali Bulaç’ın son kitabı “Medine Sözleşmesi”ne bakabilirsiniz.
- İlk Devletler Hukuku
Yunan, Çin, Hint, Yahudiler gibi İslam’dan önceki milletler kendileri dışındaki devletlere uygulanacak kanunlar yapmayarak istedikleri şekilde davranıyorlardı. Müslümanlar bu alanı “siyer” diye adlandırdılar ki, bir yöneticinin yabancılara karşı hareket sınırı, muamele şekli anlamına gelir. Bugün hâlâ mevcut olan ilk fıkıh kitabı, İmam-ı Azam’ın hocalarından Zeyd bin Ali’nin (vefatı 120 h.) “El-Mecmu” adlı eseridir. Bu eserde daha o zaman “siyer” ismiyle bir bölüm vardı ve o zamandan beri bütün İslam Hukuku eserleri böyle bir konuya yer vermiştir. (Peygamberimiz’in hayatını anlatan siyer ilmiyle karıştırmayalım.)
Bu alanın bağımsız bir ilim olarak varlığına gelince, bu (ö. H. 150) İmam Ebu Hanife ile başlar. Bu konuyla ilgili görüşleri Ebu Yusuf, Muhammed eş Şeybani ve diğer öğrencilerinin eserleriyle bize kadar gelmiş bulunuyor. Aynı şekilde çağdaşları olan İmam Malik, Evzai gibi birçok İslam Hukukçusu bu alanda “Kitabu-s Siyer” adıyla eserler vermişlerdir ki bu eserler Batı’da aynı konu üzerinde yazılan eserlerden bin yıl öncedir.
Siyer ilmini yani devletler hukuku ilmini İmam-ı Azam bağımsız bir ilim olarak başlatmış olsa da bu alandaki ilk büyük eser ve aynı zamanda konuyu etraflıca işleyen ilk eser yine İmam-ı Azam’ın talebesi olan İmam Muhammed eş-Şeybani’ye ait es-Siyerü-l Kebîr adlı eserdir.
- Hukuk Usulü –Fıkıh Usulü
İslam’dan önce hukuk ilminin olmadığını duymaktan büyük bir hayrete düşmeyiniz. Tekrar ediyorum: Hukuk ilmi İslam’dan önce yoktu. Çinlilerin, Babillilerin, Hinduların, Yunanlıların, Romalıların ve diğer toplumların yalnızca kanunları vardı. Hukuk ilmi; kanun kaynakları, hukukun felsefesi, yasama metotları, yorumlama, uygulama vs. gibi konuları ele alır. Kısaca kanunun nasıl yapılacağını tespit eder. Dünyada böyle bir konuda yazılmış en eski eser, teorik hukuk ilminin kurucusu İmam Şafi’nin, hukukun kökenlerine yani Usul-ü Fıkha dair yazdığı “Risale” adlı eseridir. Ona göre bu ilim yani Usul-ü Fıkıh kökleri oluştururken, kanunlar ise dalları oluşturur.
Ebu Hanife’ye atfedilen “Er-Rey” isimli eserine ilk Fıkıh Usulü kitabıdır dense de maalesef bu eser günümüze ulaşmadığından ilk Fıkıh Usulü kitabı olarak er-Risale kabul ediliyor.