Kapak

Peygamberimiz’e Vaad Edilen Müjdeler

Paylaş:

ÜMİTVAR OLMAK İÇİN ÇOK SEBEBİMİZ VAR

“Allah içinizden iman edip de salih amel işleyenlere vaad etti ki, kendilerinden evvel gelenleri nasıl yeryüzüne hükümran kıldıysa, onları da yeryüzüne hükümran kılacak. Ve onlar için seçip beğendiği dinlerini kuvvetlendirecek, korkularını üzerlerinden kaldırdıktan sonra muhakkak emniyete kavuşturacak.”1

Hamd; merhametlilerin en merhametlisi ve sonsuz ümit kaynağı Allah Azze ve Celle’ye, Salât-u Selam ise kendi gününden kıyamete kadar gelecek tüm ümmeti için nur saçan bir kandil olan Efendimiz Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e olsun. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi ise 21. asrın sahabisi olma yolunda gayret eden tüm kardeşlerimizin üzerine olsun.

Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ashabına düşkünlüğü bilinen bir gerçektir. Kur’an-ı Kerim’de: “Size içinizden öyle bir peygamber geldi ki sizin darlığa düşmeniz ona ağır gelir”2 buyrularak Efendimizin bu hassasiyeti bizlere bildirilir. Ama şu da bir hakikattir ki; Allah’ın Rasulü sadece kendi çağında yaşayanlara düşkün değil, sadece ashabına yol göstermiyor ve sadece arkadaşları için bir ümit ışığı olmamıştır. O, kıyamete kadar devam edecek olan tüm Müslümanların önderi, örneği, gözeteni ve ümit kaynağı olmuştur.

Bu yazımızda ele alacağımız konuları şu karanlık günlerde bizlere bir ümit kaynağı olması açısından değerlendirmeye çalıştık. Çünkü bir milleti kemiren en büyük iç düşman ümitsizliğidir. Ümitsizlik yerinde ağırlaşmaya ve içinde bulunduğu bataklığa daha çok gömülmeye sebep olurken bazen küçük bir ümit ışığı kurtuluş sebebi oluvermiştir. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hayatında gördüğümüz en büyük örneklerden birisi de elbette ki en zor dönmelerde bile ümidini yani direnme gücünü kaybetmemesidir.

Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu dava uğrunda ilerlerken başına ne gelirse gelsin asla ümitsiz olmamıştır. O, yaşadığı en zor günlerden biri olan Taif seferinde bile bu ümmete ümidin, kararlılığın ve dayanıklılığın örneği olmuştur. Taif sonrası Mekke’ye doğru yönelip evine girebilmenin çarelerini aradığı esnada yanında bulunan Zeyd b. Sabit: “Ey Allah’ın Rasulü Sen’i (evinden-şehrinden) çıkarttıkları halde tekrar nasıl gireceksin?” diye sorduğunda ona; “Korkma! Allah dinini hâkim kılıcıdır” buyurmuştu ve öyle bir günde bile ümidini kaybetmemişti.

Efendimiz Ashabına da daima ümit vermiş, karanlık görünen yollarını sürekli ümit ışığı ile aydınlatmıştı. O, müşriklerin işkencesi altında inleyen mü’minlere: “Bir kadın San’a’dan Hadramevt’e kadar tek başına gidecek ve Allah’tan başka kimseden korkmayacaktır. Fakat siz acele ediyorsunuz”3 buyurarak geleceğe dair ümit vaad ediyordu. Yine Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Hendek savaşı esnasında hendek kazarken önlerine çıkan kayaya darbeler indiriyor ve her darbesinde kıvılcımlar çıkıyordu. O gece şöyle buyurdu: “Taşlardan çıkan bu aydınlıklar içerisinde Hîre şehrinin köşklerini, Kisrâ’nın şehirlerini, Rûm ülkesinin kızıl köşklerini, San’a beldesinin saraylarını gördüm. Cebrail, oralara ümmetimin hâkim olacağını bana haber verdi.”4

O’nun bu müjdelerini anlayamayan münafıklar ise şöyle diyorlardı: “Biz bugün korkudan tuvalete gidemezken, Muhammed bize Kisrâ ve Kayser’in hazinelerini vaad ediyor!” Münafıkların bu kara kalplerine rağmen Efendimiz çok büyük ve şanlı bir gelecekten haber vererek Hendek savaşının o korkunç ve karanlık gecesini aydınlatıyordu.

Peygamberimize verilen ve gerçekleşen bu kutsal müjde ve vaadlerden bazılarına bakacak olursak şu anda içinde bulunduğumuz karanlık günlerden kurtulabileceğimize dair ümit ışığı yanacaktır.

‘Gelecek Günler Senin İçin Başlangıçtan Daha Hayırlıdır’5

Bu müjde Efendimize öyle bir zamanda verilmişti ki; o dönemde Efendimizin bir avuç Müslümanla muzaffer olması kimsenin aklına bile gelmezdi. Ama Duha Suresi’nde “Gelecek günler senin için başlangıçtan daha hayırlıdır” buyruğu çok kısa bir zamanda gerçekleşmiş ve gelecekte Peygamberimizin itibarı daha da yükselmiş, O’na yeni zaferler verilmiş ve inananlarının sayısı kendi çağındakilere nispetle inanılmaz derecede artmıştır. Hatta bu vaad henüz Efendimiz hayattayken bile gerçekleşmiş, Arabistan’ın Güney sahilinden, Kuzey’den Roma İmparatorluğunun Şam vilayetine ve Fars İmparatorluğu’nun Irak sınırına kadar; Doğu’da Fars körfezinden Batı’da Kızıl Deniz’e kadar bütün bölgelere İslam’ın sancağı ulaşmıştı. “La İlahe İllallah Muhammedun Rasulullah” sesi her yerde yankılanmış ve hangi güç İslam’a karşı çıkmışsa parçalanmıştı. Tevhid sancağı bu bölgelerin sadece topraklarına değil, bölge halklarının kalplerine kadar sirayet etmişti.

“Biz Sana Kevser’i Verdik”

Bazı Müfessirler ‘çok hayır’ manasına gelen ‘Kevser’ kelimesini; Nübüvvet Şerefi, Kur’ân-ı Kerim, Ümmetin âlimleri, Makam-ı Mahmud ve Şefaat-i Uzmadır şeklinde tefsir etmişlerdir. Başka bir görüşe göre ise Kevser, Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e verilen nusret (yardım) ve fetihlerin tamamıdır. Bu ifade; Mekke’nin fethi, sonra Kudüs ve Şam’ın fethi, Doğu ve Batı ile bütün fetihleri, hassaten de İstanbul’un fethini içine almaktadır. Bu görüşe göre gerçekten de Allah Azze ve Celle vaad ettiği bu hayırların hepsini Efendimize ve ümmetine nasip etmiştir.

Rüya Ve Ayetlerle Mekke’nin Fethinin Vaad Edilmesi:

Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Medine’de iken rüyasında, mü’minlerin güven içinde Mescid-i Haram’a girdiklerini ve Kâbe’yi tavaf ettiklerini görmüş ve mü’minleri bu haberle müjdelemişti. Çünkü Mekke’den Medine’ye hicret ederek çıkan mü’minler, o zamandan beri Mekke’ye giremiyorlardı. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in bu rüyasını açıklaması üzerine, mü’minler Mekke’ye umre niyetiyle gitmişler, ancak müşrikler onların Mekke’ye girmelerine izin vermemişlerdi. Münafıklar ise fitne çıkarmak için bunu fırsat bilmişler, ne Kâbe’ye gidebildiklerini, ne de saçlarını tıraş edebildiklerini söyleyerek, Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in gördüğü rüyayı yalanlamaya çalışmışlardı.

Bunun üzerine Allah Azze ve Celle, Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e katından bir yardım ve destek olarak Fetih Suresi’nin 27. ayetini vahyetmiş ve rüyasının doğru olduğunu, Allah eğer dilerse mü’minlerin Mekke’ye girebileceklerini bildirmişti. Gerçekten de bir süre sonra, önce Hudeybiye barışı ve ardından gelen Mekke’nin fethi ile Müslümanlar, aynı rüyada ve ayette bildirildiği gibi güven içinde Mescid-i Haram’a girdiler. Böylece Allah Celle Celaluhu, tüm mü’minlere Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in önceden haber verdiği müjdenin gerçek olduğunu göstermiş oldu.

Yüce Rabbimiz o günlerde peygamberine vaad ettiklerinin bir kısmını O’na, bir kısmını ise O’ndan sonra ashabına gösterdi. Ama Yüce Rabbimizin bu ümmete vaadleri henüz bitmedi. Peygamberinin diliyle bu ümmete gelecek günler hakkında da bilgi veren Rabbimiz, şu zor günlerimizde bizlere de ümit vermeyi diledi.

“Dinini Bütün Dinlere Üstün Kılacak!”

Yüce Rabbimiz Tevbe Suresi’nde: “Dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamber’ini hidayet ve hak din ile gönderen O’dur. İsterse müşrikler hoşlanmasınlar”6 buyurmaktadır. Dolayısıyla müşrikler hoşlanmasalar ve engel koysalar da; eğer Müslümanlar daima ümitvar olur, Allah’ın vaadine inanır ve gayret ederse Aziz olan Allah, dinini üstün kılacaktır.

Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem de bu konuda; “Ümmetimden bir taife kıyamete kadar cihad etmeye devam edecekler ve düşmanları onlara zarar veremeyecek…”7 buyurarak bu uğurda mücadele edenlere yüce bir vaadi bildirmektedir. Demek ki Müslümanlar Allah’tan gayrı kimseden korkmayarak yollarına devam ettiğinde, onları bizzat Allah Azze ve Celle koruması altına alacaktır.

Ve İstanbul’un Fethi…

Allah Rasulü’nün bu ümmete bildirdiği vaadlerinden en büyüğü elbette İstanbul’un Fethi’nin gerçekleşeceğidir. Hadiste Efendimiz: “Konstantiniyye (İstanbul) mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan ve onu fetheden asker ne güzel askerdir!”8 buyurmuştur ve bu vaade bütün kalbiyle inanan Müslümanlar bu uğurda defalarca harekete geçmiştir. Bütün teşebbüslere rağmen başarılamayan bu fetih, yine imkânsız gibi göründüğü bir zamanda bu vaade ulaşmayı kendine hedef edinen Fatih Sultan Muhammed’e nasib oldu. Belki de böyle bir hadis ve vaad olmasaydı İstanbul’u fethetmeyi kimse göze alamayacaktı. Yine bu konudaki diğer bir rivayette Efendimiz: “İki Roma da fethedilecektir” buyuruyor. Orada bulunanlar: “Hangi Roma önce fethedilecektir, Konstantiniyye’nin Roma’sı -İstanbul- mu, yoksa öteki Roma mı?” diye sordular, O da “İstanbul önce fethedilecektir!”9 müjdesini verdi.

Bu rivayet ikinci bir fethin, Roma’nın fethinin de gerçekleşeceğini haber vermektedir. Bu vaad bugün bizlere büyük bir ümit ve hedef bahşetmektedir. Demek ki bugün de böyle büyük bir hedef edinmek mümkündür ve bu uğurda gayret ederek Rabbanî ve Nebevî metod ışığında ilerlenirse aynı Konstantiniyye’nin fethi gibi Roma-Vatikan’ın fethi de gerçek olacaktır.

Müslüman ümmetin böyle sıkıntılı olduğu bir dönemde; aynı Hendek gecesi verilen müjdeler gibi ya da Bizans’ın aşılmaz görünen surlarının aşılacağı vaadi gibi, bugün ihtimal bile verilemeyecek bir müjde ile karşı karşıyayız: Roma’nın fethi!

Gariplere Müjdeler Olsun!

Peygamberimizin bir hadisi şerifinde “İslam garip başladı garip bitecek. Gariplere müjdeler olsun!” buyurması bu anlamıyla bakıldığında sanki ümmetin son dönemlerinin zayıflama dönemi olacağı şeklinde anlaşıldığı ve ümitsizlik sebebi olduğu görülmektedir. Ancak hadisin metninde geçen kelimeler tam tercüme edildiğinde metinde geçen “yeudu” kelimesinin “bitecek” değil de “dönecek” anlamına geldiği ve “İslam’ın yeniden garip bir hale döneceği” manasının ortaya çıktığı görülecektir. Bu durumda ise müjdeli günlere ulaşmanın yolu gösterilmiş olmaktadır.

Şöyle ki; “garip” kelimesinin “yabancı” manasına geldiği dikkate alındığında İslam’ın garip başlamasının en açık anlamı, içinde bulunduğun toplumun bozulmuş değerlerine, çürümüş sistemine, gayri medeni hallerine yabancı olarak başlamış olmasıdır. Bu haliyle daha ilk başlangıçta toplumun alışılmış ama yanlış olan tüm inanç ve uygulamalarına muhalefetle başlamış olmaktadır. Toplumsal yanlışlara böylesi bir muhalefetle başlayan Müslümanların, o günlerde çok kısa bir zamanda büyük fetihlere imza attıklarını biliyoruz.

O halde bir gün yine tüm değerlerin alt üst olduğu, zulmün kol gezdiği, insanlık ve medeniyetin yok olduğu bir dönemde eğer Müslümanlar garip olur yani tüm bu çürümüş sistem ve değerler karşısında yabancı-muhalif kalmak pahasına İslam medeniyetine dönüşü arzular ve gerçekleştirme çabasına dönüş yaparsa işte o vakit GARİPLERE MÜJDELER OLSUN! İşte bu anlamıyla yanlışların karşısında durabilen ve toplumun içinde yabancı (garip) kalmaya tahammül etmek suretiyle her ne pahasına olursa olsun hakkı hakikati savunabilen Müslümanlara müjdeler olsun! Bu şekilde bu hadisi şerif, bir yandan ümit bahşeden bir müjde vaad ederken bir yandan da o müjdelere ulaşmanın yolunu göstermektedir.

Bir kısmını izah ettiğimiz bu vaadler ile gerek Yüce Rabbimiz gerekse Peygamberimiz bize ümitvâr olmayı, büyük hedefler edinmeyi ve ona göre çok çalışmayı öğretmek istemektedir. Muhterem hocamızın da ifade ettiği gibi “ümitsiz olanlar büyük hedef edinemezler. Büyük hedefleri olmayanlar da çok çalışmazlar.” 

İşte Yüce Rabbimiz bu manadaki ayet ve hadislerle bu ümmeti her zaman diri tutmak istemektedir. Çünkü bu ümmeti yıkan birçok sebep olsa da bunlardan en etkilisi, artık kurtuluşun olmayacağı ve gelecek günlere dair bir ümidin olmadığı inancının kalplere yerleşmesidir. Böyle olanlar tembelleşir, gevşer ve her geçen gün daha da zayıflamaya mahkûm olur.

O halde hep beraber şu ayeti yeniden hatırlıyoruz:

“Gevşemeyin, üzülmeyin. Eğer gerçekten inanıyorsanız, üstün gelecek olan sizlersiniz.”10

* Yazarımızın, dergimizin 49. sayıdaki yazısından güncellenmiştir.

  1. Nur, 55
  2. Tevbe,128
  3. Buhari -Menakıb, 25
  4. Ahmed b. Hanbel-Müsned
  5. Duha, 4
  6. Tevbe, 33
  7. Müslim- Kitabu’l İmare
  8. Ahmed b. Hanbel- Müsned
  9. Müsned 1-178
  10. Al-i İmran, 139