Peygamberimiz’in gönderdiği mektuplar dizisinde Ağustos sayımızda Mısır ve İskenderiye’nin Kralı Mukavkıs lakaplı Cüreye İbn Mina’ya gönderdiği mektuba yer vermiştik. Bu sayımızda ise Rasullullah’ın Umman Kralı’na yazdığı mektup ile devam ediyoruz...
Peygamberimiz’in Umman Kralı’na Amr b. As vasıtasıyla gönderdiği mektup ve sonrasında yaşananlar şöyle:
Allah’ın Rasulü Muhammed bin Abdullah’tan Cülendâ’nın oğulları Cevfer ve Abd’e. Hidayete uyanlara, doğru yolu tutmuş olanlara selam olsun. Bundan sonra derim ki; ben her ikinizi İslam’a davet ediyorum! Müslüman olun ki, selamete eresiniz! Ben sağ olanları ahiret azabıyla korkutmak, kâfirler hakkında da Allah’ın hükümlerini tatbik etmek için Allah’ın bütün insanlara gönderdiği Rasulüyüm. Eğer, İslam’ı kabul ederseniz, hükümdarlığınız size bağlı kalacaktır. Eğer Müslüman olmaktan uzak durursanız, şüphesiz hükümdarlığınız elinizden çıkacak, süvariler, topraklarınızı çiğneyecek ve Peygamberliğim sizin mülk ve saltanatınızı mağlup edecektir!”
Amr der ki: “Ben yola koyuldum. Nihayet Umman’a vardım ve Abd’a gittim. Bu iki adamın en yumuşak huylusu ve en cana yakın olanıydı. Ona dedim ki: “Ben Rasulullah’ın sana ve kardeşine gönderdiği elçisiyim. Adam ‘Kardeşim hem yaşça hem de güç (mülk) bakımından benden daha ileridir. Ben seni ona ulaştıracağım ki, mektubunu okusun.” Sonra dedi ki: ‘Sen neye çağırıyorsun?’ ‘Seni Allah’a ibadete çağırıyorum. O’na ortak koşmamanı istiyorum. O’nun dışında ibadet edilen varlıkları terk etmeni, Muhammed’in O’nun kulu ve Rasulü olduğuna şahitlik etmeni telkin ediyorum’ dedim. ‘Ya Amr!’ dedi. ‘Sen kavminin efendisi olan bir adamın oğlusun. Senin baban nasıl böyle yapar? Halbuki biz onu örnek alan kimseleriz.’ Ben ‘Muhammed’e iman etmeden öldü. Onun Müslüman olmasını ve O’nu tasdik etmesini ne kadar isterdim! Ben de bir süre onun görüşündeydim. Nihayet Allah beni İslam’a hidayet etti’ dedim. ‘Ne zaman uydun?’ dedi. ‘Yakında’ dedim. ‘Nerede Müslüman oldun?’ diye sordu. ‘Necaşi’nin yanında’ dedim. Ve Necaşi’nin Müslüman olduğunu haber verdim. ‘Kavmi onun mülkünü ne yaptı?’ diye sordu. ‘Olduğu gibi bıraktılar ve O’na tabi oldular. ‘Uskuflar ve Ruhbanlar da ona uydular mı?’ dedi. ‘Evet’ dedim. ‘Ne dediğini iyi düşün ey Amr. Bu yalan söyleyen bir adamın özelliklerine benzemiyor.’ ‘Ben yalan söylemiyorum. Yalanı dinimizde helal görmeyiz’ dedim. Dedi ki: ‘Ben Herakl’ın, Necaşi’nin müslüman olduğunu öğrendiğini zannetmem.’ Ben ‘Evet öğrenmiş’ dedim. ‘Bunu nereden biliyorsun?’ diye sordu. Ben dedim ki: ‘Necaşi ona daima haraç veriyordu. Müslüman olup Muhammed’i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i) tasdik edince; Allah’a yemin olsun ki, bir tek dirhem istese dahi vermem, dedi. Onun bu sözü Herakl’a ulaştığında kardeşi Yenrak ona dedi ki, ‘Kulunun sana haraç vermemesine ve türeme bir dine girmesine müsaade edecek misin?’ Herakl dedi ki: ‘Bir adam bir dini arzu etmiş ve kendisine onu seçmiş, ben ne yapayım? Allah’a yemin olsun ki, eğer mülkümün elimden gitmeyeceğini bilseydim, O’nun yaptığı gibi yapardım’ dediğini söylediğimde Abd yine inanmadı ve ‘Ne dediğini kulakların duyuyor mu?’ dedi. Ben ona: ‘Allah’a yemin olsun ki, doğru söylüyorum’ dedim. Abd dedi ki: ‘Neyi emredip neyi yasakladığını haber ver bana.’ Ona: ‘Aziz ve Celil olan Allah’a itaat etmeyi emrediyor, O’na isyan etmeyi yasaklıyor. İyiliği, akrabayı gözetmeyi emrediyor. Zulüm ve düşmanlığı yasaklıyor. Zina ve içkiyi, taşlara, putlara ve haç’a ibadet etmeyi reddediyor’ dedim. ‘Ne güzel şeylere çağırıyor’ dedi. Eğer kardeşim sözümü dinleseydi, Muhammed’e gidip iman ederdik. O’nu tasdik ederdik. Yalnız kardeşim, mülküne düşkündür. Onu bırakıp sıradan bir adam olmayı kabullenemez’ dedi.
Ben ona: ‘Eğer iman ederse, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu kavmi üzerine tayin eder. Sadakayı zenginlerinden alır fakirlerine verir’ dedim. ‘Bu gerçekten güzel bir ahlak’ dedi. ‘Sadaka nedir?’ dedi. Ben, Rasulullah’ın mallarda tayin ettiği zekât miktarlarını ve oranlarını ona bildirdim. Nihayet deveye geldiğimde: ‘Ya Amr! Bizim otlarla beslenen, ağaçları yiyip, suların başına giden hayvanlarımızdan da mı alıyor?’ dedi. ‘Evet’ dedim. ‘Allah’a yemin olsun ki kavmimin evlerinin uzaklığına, sayılarının çokluğuna rağmen buna itaat edeceğini sanmıyorum’ dedi.
Onun kapısı önünde günlerce bekledim. O, hep benimle konuştuklarını kardeşine de bildiriyordu. Sonra bir gün beni çağırdı. Yanına vardım. Yardımcıları iki pazımdan tuttular. ‘Bırakın onu’ dedi. Beni bıraktılar, oturmak için ilerledim. Oturmama müsaade etmediler. Ona baktım. ‘Derdini söyle’ dedi. Mühürlenmiş halde mektubu verdim. Mührünü bozdu. Sonuna kadar okudu. Sonra kardeşine verdim. O da onun gibi okudu. Ancak kardeşinin ondan daha merhametli olduğunu gördüm. ‘Bana Kureyş’in nasıl yaptığını haber versene’ dedi. Ben dedim ki: ‘Hepsi de ona tabi oldu. Bazısı isteğiyle bazısı da kılıç zoruyla…’ ‘Onunla beraber kim var?’ dedi. Dedim ki: ‘Halk İslam’a rağbet etti ve onu diğerlerine tercih etti. Allah’ın hidayeti ile birlikte akıllarıyla sapıklıkta olduklarını anladılar. Senden başka bu çukurda kalan kimse bilmiyorum. Eğer sen de bugün Müslüman olmaz ve ona uymazsan, atları seni çiğneyecektir. Meranı, yeşil ovanı harabeye çevirecektir. İslam’a gir, kurtuluşa erersin. Seni kavminin başına vali tayin eder. Ne süvariler ne de piyadelerle savaşmak durumunda kalmazsın.’ ‘Bana bir gün süre tanı, yarın tekrar gel’ dedi. Onun kardeşine döndüm. ‘Ya Amr! Eğer mülkünü esirgemezse, onun Müslüman olacağını ummuyorum’ dedi.
Nihayet ertesi gün oldu. Ona gittim. Bana izin vermedi. Kardeşine gittim. Onunla görüşemediğimi söyledim. Beni ona ulaştırdı. Dedi ki: ‘Senin beni çağırdığın şeyi düşündüm. Kendimin Arapların en zayıfı olduğunu gördüm. Zira elimde ancak şu kadar adam var. Onun atlıları da buraya kadar ulaşmaz. Eğer buraya ulaşacak olurlarsa, eşine rastlamadıkları bir savaş olacaktır’ dedi. Ben de: ‘Yarın gidiyorum’ dedim. Yarın gideceğimi anlayınca kardeşi ile bir süre yalnız kaldı. Kardeşi ona: ‘Biz onunla asla baş edemeyiz. Mektup gönderdiği herkes ona müspet cevap vermiş’ dedi. Sabah olduğunda beni çağırttı. Kendisi ve kardeşiyle birlikte İslam’a girdiler. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i tasdik ettiler. Benim sadaka toplamamı ve kendi aralarında hükmetmemi sağladılar. Bana muhalefet edenlere karşı bana yardımcı oldular.*
* Zâdü’l-Mead