İtikâf; ruhu arındırmak, temizlemektir.
Allah’la baş başa kalmak, O’na yönelmektir.
Günahlara tevbe etmektir.
İbadete daha çok zaman ayırmaktır.
Kur’an’la iç içe olmaktır.
Dünyanın meşguliyetlerinden sıyrılmaktır.
Salih bir kul olmak için gereken enerjiyi almaktır.
Yalnızlığı yaşayarak, hiçbir insanın bir diğerine fayda veremeyeceğini, sadece Allah’ın gerçek dost olduğu ve O’nun rızasını kazanmak gerektiğini derinlemesine hissetmektir.
Kısacası; hayatında yeni bir dönem açmak, geçmişiyle hesaplaşmaktır.
Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ramazan ayında arttırdığı ibadet ve infakını, son on günde itikâf ile taçlandırırdı.
“Bir şeyden ayrılmamak, o şey üzere devam etmek” anlamına gelen itikâf; terim olarak şu manaya gelir: “Cemaatle namaz kılınan bir mescitte oruçlu olarak, ibadet amacıyla, belli bir zaman dilimi için kalmaya niyet ederek ibadet etmektir.”
Ramazan ayının son on gününde itikâf; Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in terk etmediği müekked sünnetlerindendir. Bu uygulamasını vefat edinceye kadar da devam ettirmiştir.
Hz. Ali Radiyallahu Anh bir rivayette şöyle demiştir: “Rasûlullah, Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ramazan’ın son on gününde aile fertlerini ibadet etmeleri için uyandırırdı.”[1]
Vefat edeceği yıl ise yirmi gün itikâf yapmıştır.[2] Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem itikâfa gireceği zaman Mescid-i Nebevî’de kendisine bir yer (çadır) hazırlar, orada hep ibadetle meşgul olur, zorunlu olmadıkça dışarıya çıkmazdı.[3]
Ve yine İtikâfta iken; dünyevî işlerle meşgul olmaz, hanımlarıyla birlikte olmaz, toplumsal ilişkilerine bir müddet için ara verirdi. İtikâfa özellikle Ramazan’ın son on gününde girmesinin sebebi ise, Kadir gecesinin bu günlerin gecesinde olmasından dolayıdır. Hz. Aişe Radiyallahu Anha; Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in: “Kadir gecesini Ramazan’ın son on gününde araştırın” buyurduğunu aktarır.[4] Bu gecenin Ramazan’ın 27. gecesi olması ise kuvvetle muhtemeldir. En doğrusunu Allah Azze ve Celle bilir.
İtikâfa girmek isteyen bir Mü’min bunu Ramazan’da yapabileceği gibi, Ramazan dışında da yapabilir. En az vakti hakkında ise mezheplerde çeşitli görüşler vardır. Hanefi mezhebinin meşhur imamlarından İmam Yusuf’a göre 1 gün, İmam Muhammed’e göre 1 saat, Malikî mezhebine göre 1 gün ve bir gece, Şafiilere göre ‘Subhanallah’ diyecek bir zamandan daha fazla durmaktır. Hanbelî mezhebine göre ise bir an durmaktır.
Hanımlar için itikâf yeri, kendi evidir. Peygamber Efendimizin mübarek eşlerinin de itikâfa girdiği rivayet edilmektedir.
Bu ibadeti yapmayı düşünen ve niyetlenen Müslüman:
- Varsa kaza namazlarını, yoksa da bol bol nafile namaz kılmalı.
- Meal ve tefsirinden de yararlanarak çokça Kur’an okumalı.
- Peygamber Efendimizin yaptığı dua ve zikirleri yapmalı.
- Nefsini muhasebe ederek, günahlarından tevbe ve istiğfar etmeli.
- Peygamber Efendimizin hayatını, hadislerini okumalı ve diğer Peygamberlerin ve Evliyaullahın hayat hikâyelerini öğrenerek kendisine ibretler çıkarmalı.
- Başta ilmihal bilgileri olmak üzere, İslâmî bilgilerdeki eksiğini, kendi seviyesine göre gidermeye çalışmalı.
- Gereksiz söz ve işlerden, münakaşa, mücadele ve tartışmalardan kaçınmalı. Alışveriş ve ticaret gibi işlerden mümkün olduğunca uzak durmalıdır.
İnsanların maddeperestliğin girdabına düştüğü, kalplerin alabildiğine katılaştığı, günahların arttığı, çıkarın öncelendiği, dostluğun zedelendiği, çok yemek, çok uyumak, çok konuşmak açılarından ölçünün kaçtığı ve kısaca manevî değerlerin kaybolmaya yüz tuttuğu çağımızda böyle bir ibadetle durulmaya, temizlenmeye ve yeniden dirilmeye ne kadar da ihtiyacımız vardır.
Buna rağmen itikâf uzun yıllardır yaşam alanından çıkartılmış ve unutulmuş bir sünnettir. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem ise şöyle buyurmuştur: “Sünnetlerimin unutulduğu ahir zamanda her kim unutulan bir sünnetimi ihya ederse ona yüz şehit sevabı vardır.”[5]
Bugün bu güzel sünneti hayatlarımıza geçirmek suretiyle ihya etmeyi bizlere nasip eden Allah’a hamd olsun. Tüm kardeşlerimizi kendi çevrelerinde bu Sünnet-i Müekkede’yi dirilterek yüz şehit sevabı kazanmaya, bu sünnetle birlikte kendi nefislerini de diriltmeye, arındırmaya ve imanın tadına ermeye davet ediyoruz. *
Peygamberimizin Duası
“Allah’ım, verdiğin rızıklara kanaat etmemi nasip et. Hatalarımı ört. Bana sürekli afiyet ihsan et. Beni affet ve ruhumu kabzettiğin zaman bana merhamet et.
Allah’ım, beni takdir etmediğin bir şeyi talep eder halde dünyadan ayırma. Takdir ettiğin şeyin bana ulaşmasını da kolaylaştır Rabbim.
Allah’ım, çocuklarımı ve bana hakkı geçmiş olanları, benden hayırlı memnunlukla memnun kıl. Allah’ım, beni kendisi için yarattığın şeye vakit ayıracak hâle getir ve beni, kendime zorla meşgale edindiğim şeyle oyalama.
Bana azap etme Rabbim. Sen’den af diliyorum. Beni mahrum bırakma. Sen’den yardım istiyorum. Allah’ım, nefsimi nefsimde zelil kıl ve Senin şanını benim benliğimde yücelt.
Bana Senin önünde boyun eğmeyi, Senin rızan için hareket etmeyi, Senin hoşlanmadığın şeyden uzak durmayı ilham et, ey merhametlilerin en merhametlisi!”
[1] Müslim, Buhârî
[2] İbn Mâce, Ebu Davud
[3] Buhari, Müslim
[4] Müslim, İbn Mâce
[5] Beyhâkî