Hamd; kullarına nefisleri terbiye etme yollarını gösteren Allah’a, Salât-u selam; sahabesinin nefislerini arındıran büyük muallim ve mürşidi kâmil Hz. Peygambere, Selam ise; Kur’ani metotlarla nefislerini arındırmaya çalışan kardeşlerime olsun.
Kur’an-ı Kerim’de Ramazan ayı hariç on iki ayın hiçbirinden isim verilerek bahsedilmez.
شَهْرُرَمَضَانَالَّذِيَأُنزِلَفِيهِالْقُرْآنُ1 ayetinde sadece Ramazan ayından isim verilerek bahsedilir. Allah Azze ve Celle ‘ramadan’ kelimesini seçti. Ramazan ismi lügat âlimlerinden bazılarının kanaatine göre; “ramadi” kökünden, bazılarına göre ise “ramad” kökünden gelmektedir. Ramadi; yazın sonunda güzün başlangıcında yağan yağmur manasındadır. Nasıl ki yazın sonunda güzün başlangıcında yağmur yağar ve bütün tozu toprağı temizlerse aynı şekilde Ramazan ayı da günahları tertemiz ettiğinden dolayı ona “Ramadan” denilmiştir. Allah Azze ve Celle, bununla insanlara şu mesajı vermektedir: Ramazan ayını değerlendirirseniz, yağmurun tozu toprağı temizlemesi gibi sizler de bu ayın sonunda günahlarınızdan arınmış, temizlenmiş olarak çıkabilirsiniz.
Ramazan eğer ramad kökünden geliyorsa; o zaman da yazın en sıcak olduğu zamanda güneşin hararetinden dolayı taşların ısınması ve üzerine basanların ayaklarının yanması kast edilmiştir. Nasıl ki güneş taşları ısıtır, ayakların yanmasına sebep olursa aynı şekilde insanlar Ramazan’ı değerlendirirlerse, Ramazan onların günahlarını bu şekilde yakar. Ramazan’ın sonunda günahlarından arınmış olurlar. Hadiste:
مَنْصَامَرَمَضَانَإِيمَاناًواحْتِسَاباًغُفِرَلَهُمَاتَقَدَّمَمِنْذَنْبِهِ 2 buyurulur. “Her kim ki Ramazan’a iman edip, sevabını Allah’tan umarak oruç tutarsa” ya da ikinci bir manaya göre; “Her kim ki iman edip, nefsini hesaba çekerek Ramazan’da oruç tutarsa Allah onun geçmiş günahlarını bağışlar.” Allah böyle bir imkân veriyor. 12 ay boyunca insanın aynı performansı göstermesi mümkün olmadığı için Allah, 12 ayın içerisinde bir ay tayin etmiştir. Dolayısıyla herkesin, “Bu sene Ramazan’ı güzel değerlendireceğim. Birkaç tane kötü huyumu değiştireceğim” diyerek bu azim, gayret, niyet ve kararlılık içerisinde olması lazımdır.
O yüzden Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu ay hakkında buyurdu ki; “Evveli rahmettir, ortası mağfirettir sonu da cehennem ateşinden azat olmaktır.”3 Ramazan’da böyle bir imkân verilmektedir. Bu rahmetten istifade etmez, bu imkânı değerlendirmezsek o zaman hangi imkânı değerlendirerek cennete gireceğiz?
Ramazan Arınmadır, Ruhun Parlatılmasıdır
Allah Azze ve Celle ruhların arınması için Ramazan’ı bize bahşetti. Çünkü bu dinin bir davası var. Davası, yeryüzünde Allah’ın dediğinin olmasıdır. Bunun gerçekleşebilmesi için insanların nefislerinin arındırılması lazım idi. Allah, nefisler arındırılmadan Efendimiz ve ashabına devlet kurmayı nasip etseydi o takdirde kimi Vali, kimi Ordu Komutanı, kimi Halife olup makamlara geldikleri zaman nefislerine uyup insanları ezerlerdi. Nefisleri arındırılmamış olanlar, güç ve kuvvet ellerine geçtiği zaman zalimleşecek, Firavunlaşacak, “Artık bundan böyle bizim dediğimiz olur” diyeceklerdi. O yüzden, güç ve kuvvet verilmeden evvel sahabe bu şekilde eğitime alındı.
İslam, yeryüzünde bir medeniyet kurmak için gönderildiğinden dolayı nefisleri arındırması gerekiyordu. Nefisler arındırılmadan nasıl olur da yeryüzünde bir medeniyet meydana getirilebilir? Herkesin başına polis mi koyacaksınız? Kalplere polis konulmadıkça, nefisler terbiye edilmedikçe insanı medeni yapamazsınız. Nefis doymaz, ne kadar verseniz verin hep daha fazlasını ister. Dünyayı verseniz ikinci bir dünya ister. Nefis ölmez ama terbiye edilebilir.
Kur’an buyuruyor ki, اَرَاَيْتَمَنِاتَّخَذَاِلٰهَهُهَوٰيهُۜ
‘Gördün mü, nefsini ilah edinmiş olan o kimseyi?’ Onun tek bir ilahı var o da nefsidir. Belki başka şeylere, gökteki yıldıza, putlara, şeytana vs. tapıyor zannediyorsunuz ama aslında o nefsine tapmaktadır. Belki atalarımızın veya önderlerimizin izinden gidiyoruz, diyorlar ama aslında nefislerinin izinden gidiyorlar. Demek ki nefis ilahlaştırılabiliyor. O halde nefsin terbiye edilebilmesi ciddi ve önemli bir meseledir.
Kur’an buyuruyor ki; قَدْاَفْلَحَمَنْزَكّٰيهَاۙۖ“Nefsini terbiye eden, arındıran kurtuldu.”وَقَدْخَابَمَنْدَسّٰيهَاۜ“Kalbini, nefsini günahlarla kuşatmış olanlar zarara uğradı.”4 Demek ki nefis terbiye olur, arınır. Nefisleri nasıl terbiye edeceğiz? Rab; terbiye eden demektir. Allah, kullarını terbiye ettiği için Rab’dir. Göndermiş olduğu hükümlerle, inanç ve ahlak esaslarıyla, insani ve ahlaki değerlerle, farzlarla ve haramlarla insanları terbiye eder. Çünkü onları yükseltmek istemektedir.
Peygamberimiz buyuruyor; “Yeryüzünde Allah’tan başka tapılan mabudların, ilahların içerisinde nefisten daha büyüğü yoktur.” Aslında insanlar nefislerine taparlar. Yine Hazreti Peygamber: “Bir zaman gelecek, insanların en çok önem verdikleri mideleri olacak… Bunlar da zerre kadar hayır yoktur”5 buyuruyor. Yemeği daha güzel yapmaya çalışacaklar. Daha güzel elbiseler, daha güzel evler… Her şeyin daha güzeli… Yemeğe verdikleri önemi namaza vermeyecekler. Mutfakla tuvalet arasında bir hayat yaşayacaklar. Normalde insanın hakkı günde iki öğündür. Ama şimdi insanlar üç öğün yedikten sonra dördüncüyü, beşinciyi yemenin yollarını arıyorlar. Artık hayattaki tek zevki yemek olmuş olan bir toplum var. Oruç insanı bu şekilde basitleşmekten kurtarmak içindir.
Allah Azze ve Celle kitabında; وَنَفَخْتُف۪يهِمِنْرُوح۪ي“İnsana ruhumdan üfledim” 6 buyurarak insanda kendi ruhunun olduğunu bildirmektedir. Bundan dolayı da Allah Azze ve Celle insanı yükseltmek istemektedir. Onun için insana orucu emretmekte ve onun nefsini arındırmaya çalışmaktadır.
Allah, bilimde; matematikte, fizikte, kimyada, tıpta, astronomide ve bütün ilim dallarında ilerlemeyi insanlara bırakmış ama doğru yolu gösterme ve insan nefsinin terbiye edilmesi meselesini kendi üzerine almıştır. Çünkü insan, insanı tanıyamamakta, dolayısıyla insanın nasıl terbiye edileceğini de anlayamamaktadır. O yüzden Allah, اِنَّعَلَيْنَالَلْهُدٰىۘ“Doğru yolu, hidayeti göstermek bizim üzerimize vazifedir” 7 buyurmuştur.
Allah Kullarının Nefislerini Terbiye Ederek Onlara Yol Gösterir
Allah Azze ve Celle insana ruh ve beden vermiştir. Ruhla beden çatışmaktadır. Ruh, bedenle birleşmeden önce Allah’a daha çok itaatkârdı. Allah ruhlarımıza, اَلَسْتُبِرَبِّكُمْۜ“Ben sizin Rabbiniz değil miyim” 8, size kanun koyacak, terbiye edecek olan ben değil miyim? diye sorduğunda ruhlarımız teslimiyet göstererek “Rabbimizsin” diye cevap verdiler ve “Senin dediğin gibi yaşayacağız. Sensin yaratıcı, Sensin kâinatı idare eden, o halde bizim üzerimizde de hâkim olacak olan Sensin” demiş oldular. Ruhlarımız rahat bir şekilde teslimiyet gösterebildiler. Çünkü ruhlarımız daha bedenle birleşmemişti. Bedenle birleştiği zaman ruh zayıfladı o zaman bedenin etkisi altına girdi. Ruh hakikati ister, yücelmek ister. Ruhu tatmin eden şeyler farklıdır. Ruh da aynen melekler gibi Allah’a kulluk yapmaktan zevk alır. Ama insanın nefsi ve bedeni başka şeyleri arzu etmektedir. İşte ondan dolayı nefsinin arzuları kendisine hâkim olan insan, bedeninin isteklerini yerine getirmektedir.
Eğer insanda ölçü olmayıp sadece ruhunu kuvvetlendirmeye çalışırsa ruhban, sadece bedeni arzularının dediğini yapacak olursa o zaman da dünyaperest, nefsine kul olmuş bir insan modeli ortaya çıkmaktadır. Eski Yunan ve Roma Medeniyetinin dünyaperestliği, şehvetperestliği kiliseyi ruhbanlığa sevk etti. 250 yılında doğup 350 yılında ölmüş olan Aziz Antonio ruhbanlığı başlattı. Ona göre; “Ruh, bedenin içerisinde hapishanedeki bir mahkûm gibidir, ruhun bu bedenden kurtulması lazımdır ve kurtulabilmesi için de bedenin bütün arzularının reddedilip, ruhun güçlendirilmesi lazımdır.” Antonio, dünya nimetlerinden istifade etmemek gerektiğini savunarak insanları ruhbanlığa teşvik etti. “Evlenmeyin, çalışmayın, yıkanmayın, yemeyin, içmeyin, mağaralarda yaşayın. Başka türlü nefsinizi kontrol altına alamazsınız” dedi. İnsanları tamamen dünya düşmanı yapmaya çalıştı. Güya bu şekilde insanların nefsini terbiye edecek, ruhunu güçlendirecekti. Hâlbuki öyle olmadı buna tepki olarak insanlar daha çok dünyaperest oldular. Ruhbanlık insanları dinden soğuttu, insanların daha çok dünyaperest olmasına sebep oldu. Yanlış din, dünyayı dinsizliğe götürdü. İslam ise insanın ruhunu güçlendirirken, nefsini terbiye ederken tabi yolları seçti. Çünkü Allah Rab idi, yarattığını bildiğinden dolayı nasıl terbiye edileceğini de biliyordu. Ondan ötürü insana oruç gibi ibadetleri emretti.
Oruç Önceki Ümmetlere de Farzdı
كُتِبَعَلَيْكُمُالصِّيَامُ“Ey müminler oruç size farz yazıldı.”كَمَاكُتِبَعَلَىالَّذ۪ينَمِنْقَبْلِكُمْ“Öncekilere farz yazıldığı gibi.”لَعَلَّكُمْتَتَّقُونَۙ“Ta ki korunasınız diye”9 Demek ki oruç tutmadan korunamayacak ve nefsimizi terbiye edemeyeceğiz. Demek ki oruç sadece bize emredilmemiş, bizden öncekilere de farz kılınmıştır.
Allah Azze ve Celle, bugün oruç tutmayan Hıristiyan ve Yahudilerin dinlerini değiştirmiş olduklarını da bu şekilde bize haber vermiş olmaktadır. Bugün de İslam’ın hükümlerini değiştirmeye kalkışanlar var. ‘Allah’ın koymuş olduğu hükümler o zaman içindir ve bir misaldir, biz ona aynen uymak zorunda değiliz, hükümleri değiştirebiliriz, zamana uygun hale getirebiliriz’ diyenler gibi… İslam’ın ve Kur’an’ın hükümlerinin değiştirilmesi gerektiğini söyleyen satılmış bazı ilahiyat profesörleri gibi… Pavlos’un İncil’e yaptığını onlar da bugün Kur’an’a yapıyorlar.
Orucun Mertebeleri
Oruçtan oruca fark vardır. Avamın orucu; yemeden içmeden kesilerek sadece midelerinin oruç tutmasıyladır. Havasın tuttuğu oruca gelince; onlar gözleriyle, kulaklarıyla, dilleriyle, bütün azalarıyla oruç tutarlar. Sadece mideleriyle oruç tutanlarla, bunların orucu bir midir? Peki, en önde gelen havas-ul havasın ya da mukarrebunun orucu nedir? Onların orucu, kalpleriyle oruç tutmaktır. Onlar sadece azalarıyla değil, kalpleriyle de oruç tutarlar. Onların kalplerine Allah’tan başka bir şey girmez. Gündemlerinde, hayatlarında başka bir şey yoktur, sadece Rableriyle meşguldürler. Bunlar kalpleriyle de oruç tutarak tam dirilişi gerçekleştirirler.
İbadetlerin Hedefleri
Allah’ın hedefi insanı yüceltmektir. Her bir ibadet insanın bir yönünü tamamlar, insanın kâmilleşmesini sağlar. Namaz, Müslümanları bir ordu gibi bir araya toplar, saf saf yapar. İşi vaktinde yapmayı öğretir.
اِنَّالصَّلٰوةَتَنْهٰىعَنِالْفَحْشَٓاءِوَالْمُنْكَرِۜ“Namaz kötülüklerden, hayâsızlıktan alıkoyar”10 İnsan, namazla Allah’a yaklaşarak birçok şey kazandığı gibi zekâtla da başka yönlerini tamamlar. Namaz kılmakla insan cimrilikten kurtulmaz. İnsanı cimrilikten ancak zekât kurtarır. Ama zekâtla da insanın iradesi kuvvetlenmez, irade ancak oruçla kuvvetlenir. Bu yüzden Allah orucu emreder. Oruç tutmayan insan iradesini kullanmamış ve güçlendirmemiş olmaktadır. Şeytan, ilk insanı yiyecek ile aldatmadı mı? Oruç tutmayanlar imtihanları nasıl başaracaklar?
Orucun Maksadı
Orucun maksadı dendiği zaman hemen fakirlerin halini anlamak olduğundan bahsediliyor. Aslında ondan önce orucun maksadı insanın kendi acizliğini anlaması ve iradesinin farkına varması, insanın nefsiyle mücadele edebilecek bir hale gelmesi, şeytana karşı koyabilmesidir. Elbette fakirlerin de halini anlamış olur. Elbette Rabbinin rızasını da kazanır. Günahları da bağışlanmış olur. Elbette orucun sağlığa da faydaları vardır. Fakat oruç bunlar için emredilmedi, emredilmesinin asıl hikmeti kulluktur, Allah’a itaati öğretmektir. Allah Azze ve Celle
وَمَاخَلَقْتُالْجِنَّوَالْاِنْسَاِلَّالِيَعْبُدُونِ“İnsanları da cinleri de ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”11 buyurmaktadır.
Ramazan’ın Değeri Nereden Kaynaklanır?
Bütün bu faydalarının yanında Ramazan’ı şerefli yapan; Ramazan’da Kur’an’ın nazil olmuş olmasıdır. Bütün kitaplar Ramazan’da nazil oldular. Hazreti İbrahim’e verilen sahifeler Ramazan’ın ilk gecesi, Hazreti Musa’ya verilen Tevrat Ramazan’ın 6. gecesi, Hazreti Davut’a verilen Zebur Ramazan’ın 12. gecesi, Hazreti İsa’ya verilen İncil Ramazan’ın 13. gecesi, Peygamberimize verilen Kur’an da Ramazan’ın 24.gecesi indirilmiştir. Ramazan Kur’an’a şeref vermedi aslında Kur’an Ramazan’a şeref verdi.
Kur’an, insanlığı cehaletten kurtararak şeref verdi, insanı medeni yaptı. Kur’an’ın hükümleri nefisleri terbiye etti. Kur’an sayesinde yeryüzünde yeni bir medeniyet kuruldu ve inkılâplar gerçekleştirildi.
شَهْرُرَمَضَانَالَّذ۪ٓياُنْزِلَف۪يهِالْقُرْاٰنُهُدًىلِلنَّاسِوَبَيِّنَاتٍمِنَالْهُدٰىوَالْفُرْقَانِۚ
“Hidayet kaynağı, hidayetin delillerini içinde bulunduran, iman hakikatlerini ispat eden ve Furkan (hakla batılı ayıran) olan bu kitap Ramazan Ayı’nda indirildi.” 12
Efendimiz Oruca Teşvik Ederdi
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem insanları oruç tutmaya teşvik ediyordu. Kendisi Ramazan dışında da çok oruç tutuyordu. Hiçbir ayı oruçsuz olarak geçirmiyordu. Hazreti Aişe’den öğreniyoruz: “Rasulullah hiçbir ayı oruçsuz olarak geçirmezdi. Ramazan dışında da özellikle Şaban’da bazen o kadar oruç tutardı ki orucu hiç bırakmayacak zannederdik. Bazen de o kadar oruç tutmazdı ki bu ay hiç oruç tutmayacak zannederdik. Ama mutlaka her ay oruçlu olurdu.”13 Efendimiz; “Pazartesi ve Perşembe günleri ameller Allah’a arz edilir. Dolayısıyla o günlerde oruç tutarım ki amellerim oruçlu olarak Allah’a arz edilsin”14 buyuruyor.
Kutsi hadiste; الصِّيامَفَإِنَّهُليوأَنَاأَجْزِيبِهِ‘Kulumun bütün amelleri kendisi için, oruç ise benim içindir ve kulumun mükâfatını ben vereceğim’ buyruluyor.15 Başka bir hadiste Peygamberimiz; الصِّيَامُجُنَّةٌ،‘Oruç bir kalkandır’ 16 buyuruyor. Oruç şeytana ve nefsinize karşı bir kalkandır. Başka hadislerde; “Aç kalmak suretiyle cennetin kapılarına vurmaya devam edin.”, “Şeytan damarlarınızda gezer; az yemek suretiyle şeytanın yollarını daraltın.”17, “Kalbiniz fidan gibidir. Çok su verdiğiniz zaman fidanın çürümesi gibi çok yemek suretiyle de kalbiniz çürür” buyurmaktadır. Lokman Aleyhisselam oğluna öğüt verirken; “Oğlum çok yeme. Çok yersen çok uyursun, çok uyursan güzel amellerden yoksun olarak Allah’ın huzuruna gidersin” diyordu.
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, oruca teşvik ediyordu. Çünkü insan az yemekle yükselebilir. Çok yemek, çok uyku, gereksiz konuşmalar, daima insanların arasında olmak, hiç yalnız kalmamak nefsi güçlendirir. Artık onu zapt edemezsiniz. İşte Ramazan ayı, insanı o nefisten kurtarır. İnsan Ramazan ayı sayesinde nimetlerin kıymetini anlar, yediklerinin tadını alır. Tok olduğunda güzel yemeklerden alamadığı lezzeti, kuru ekmekten alır. Böylece nimetlerdeki güzelliğin ve Allah için aç kalmanın zevkine varır. ‘Rabbim’ dediği Allah için kendi iradesiyle aç kalmak insana mutluluk verir ve artık o insan mutlu bir insandır. Zenginlerin malla mülkle ulaşamadığı zevke o, oruçla ulaşır. Çünkü sevdiği Allah için kendi isteğiyle oruç tutmaktadır. Allah’ın kendisini mağfiret edeceğini hissetmektedir.
Oruç ve Takva
Ramazan, insana unutmuş olduğu bir takım meseleleri hatırlatır. Hassasiyetini kaybetmiş olanların yeniden hassasiyet kazanmasını sağlar. O yüzden o ayetin devamında; لَعَلَّكُمْتَتَّقُونَۙ“Umulur ki oruç sayesinde takva sahibi olursunuz” buyruluyor. Demek ki, oruç takva sahibi olmakta etkilidir. Oruç, insanı nasıl takvaya ulaştırır? İnsan oruçlu iken hassasiyet kazanır, abdest alırken bile çok dikkat eder. Gıybet etmemeye ve öfkelenmemeye gayret eder. Efendimiz; “Kişi oruçlu olduğu zaman birisi kendisine kötü bir söz söylese ‘ben oruçluyum’ desin ve cevap vermesin”18 buyuruyor. Hassasiyet kazanan insanın gözü, kulağı artık daha dikkatlidir; kendisini haramdan koruması gerektiğinin daha çok farkındadır. Hazreti Ömer bir gün takvasıyla bilinen Ebu Zer’e “Takva nedir?” diye sordu. Ebu Zer dedi ki; “Ya Emirel müminin! Hiç deve dikenlerinin olduğu bir yolda ayakkabısız bir şekilde yürüdün mü?” Hz. Ömer; “Evet” dedi. Ebu Zer; “İşte takva budur” dedi. Yani dini konularda bu kadar dikkatli ve hassas olmaktır ve oruç insana bu hassasiyeti kazandırır.
Ramazanla Diriliş
Ramazan ayı ile toplum canlanır. Müslümanlar birbirlerini yemeğe davet ederler, akrabalık canlanır, yemek davetleri çoğalır, cimriler cömertleşir, tembeller çalışkanlaşır. Meleklerin arasında olmayan bir ibadet şekli Müslümanların arasında gerçekleşmiş olur. Ekseriyetle insanlar Ramazan’da zekâtlarını verip, infakta bulunurlar ve bu şekilde ekonomide de bir diriliş başlar. Belki bir yıl boyunca zor günler geçirmiş olan insanlar Ramazan’ı bekler ve Ramazan’da zenginlerin vereceği zekâtla toplumda kardeşlik gerçekleşir.
Unutulmuş Sünnet: İtikâf
Ramazan’da Hazreti Peygamber’in yaptığı gibi itikâf da yapılır. İtikâf da aynı zamanda insanın ruhunu diriltir ve ruhbanlaşmadan, toplumun dışına çıkmadan insana nefsini terbiye etmeyi öğretir. Hazreti Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, her sene Ramazan ayının son 10 gününde itikâfa girerdi, hanımlarından uzak dururdu. İbadetlerini çoğaltırdı ve daima Kur’an okurdu. Hazreti Cebrail gelirdi ve Peygamberimiz ona o zamana kadar gelmiş olan bütün Kur’an’ı tekrar ederdi. İtikâf Efendimizin kuvvetli sünnetlerindendir. Tırnak kesme, sakal bırakma, tesbih çekme sünnetlerini yerine getirenler bunlardan çok daha önemli olan itikâf sünnetini neden terk ederler?
Kur’an İle Diriliş
Bu kitap dünyayı nasıl diriltti? Ramazan ile dirilmek dendiğinde hem nefislerin terbiye olması ve bu şekilde toplumun dirilmesini hem de Kur’an’la dirilmeyi anlamalıyız. Kur’an’ın geldiği dönemde insanlar kullara kulluk yapıyor, kralların dediği gibi yaşıyorlardı. Hâlbuki onları Allah yaratmıştı. Kullara kulluk yaparak şereflerini kaybetmişlerdi. Kur’an, yeryüzünde hâkim olmak ve insanları kula kulluktan kurtarmak için geldi. Kur’an ile Allah Azze ve Celle inkılâplar gerçekleştirdi. İran’ı, Bizans’ı, o günün süper güçlerini yıktı.
Krallar yanlış kanunlar koyarak inancı ve ahlakı öldürmüşlerdi. Kur’an diktatörleri devirerek insanları özgürleştirdi. Kur’an kadınların ve fakirlerin krallar ve zenginler tarafından sömürülmesini engelledi. Kullara kulluğu, nefse ve şeytana kulluğu kaldırdı. Tevhid inancını yerleştirerek insanları diriltti.
Allah Azze ve Celle hakla batılı ayırmak için gönderdiği Furkan’ıyla her şeyi değiştirdi. Yalnızca kullara kulluk yapmayı değil, ırkçılığı da kaldırdı. İnsanlar ırkçılık yapıyor, birbirlerini yiyorlardı. Allah Azze ve Celle onları ümmet yaptı. 120 sene birbiriyle savaşan Evs ve Hazreç kabileleri, Kur’an sayesinde kardeş oldu ve Kur’an’la dirilmiş oldular. Allah Azze ve Celle, onlara kaybetmiş oldukları ölçüleri tekrar öğretti. “İnsanların ırkına, malına mülküne bakmayacaksınız. Üstünlüğü mevkide makamda aramayacaksınız.” Bu ölçü sizi diriltecek. Bu ölçü sayesinde toplum, kardeş olacak. Kardeş kardeşi öldürmeyecek, Türkler Türkçülük, Kürtler Kürtçülük, Araplar da Arapçılık yapmayacak. “İnneekramekumindallâhietkâkum” “En üstün olanlarınız en çok takva olanlarınızdır.”19 Bu ölçü sayesinde neye önem vereceğinizi bileceksiniz. Bu ölçüyü alın ve kurtulun. Ramazan dendiği zaman Kur’an’ın koyduğu esasları hatırlayın. Allah’ın dediği olsun ve toplum dirilsin.
Allah Azze ve Celle bu Ramazan ayında nefislerimizi terbiye etmek suretiyle şahıs olarak dirilmeyi bizlere nasip eylesin. Ramazan vesilesi ile Kur’an’a yönelmeyi, Kur’an’a göre yaşamayı, Kur’an’ın hükümlerine teslim olmayı ve Kur’an’ın mesajı ile toplumsal dirilişi gerçekleştirebilmeyi nasip eylesin.
1- Bakara, 185
2 - Buhari, İman 28, Savm 6; Müslim, Sıyam 203, Müsafirîn 175
3 - Beyhaki, Şuabu’l-İman, 5/223; es-Saati, el-Fethu'r-Rabbânî, 9/233; el-Hindi, Kenzu'l-Umm
4- Şems, 9, 10
5 - Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, Xİ, 192/31186; Râmûzu’l-ehâdis
6 - Sad, 72
7 - Leyl, 12
8 - A’raf, 172
9 - Bakara, 183
10 - Ankebut, 45
11 - Zariyat, 56
12 - Bakara, 185
13 - Buhari, Savm: 51
14 - Tirmizi, Savm, 44; Nesai, Sıyam, 70
15 - Buharî, Savm: 2
16 - Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 163
17 - Tirmizî, Radâ 17, 1172
18 - Buharî, Savm, 2
19 - Hucurat, 13