Kıymetli Kardeşlerim! Başlangıcı rahmet, ortası mağfiret ve sonu da cehennem ateşinden kurtuluş olan mübarek Ramazan ayı; yeni kararlar almak, hayatımıza bir düzen vermek, geçmişimizin muhasebesini yapmak ve geleceğimizle ilgili bazı kararlar almak için bir fırsattır. Bu ay; günahların bağışlanması ve yeni bir insan olarak yeniden hayata başlamak için bir fırsattır. Bu ayda eğer biz orucu değil de oruç bizi tutarsa bunlar gerçekleşecektir.
Ramazan ayı denilince genelde akla; midelerin oruç tutması, içindeki mübarek gece olan Kadir Gecesini ihya etmek geliyor. Vaizler bu ayda oruç tutmanın sevabı üzerinde duruyor ve asıl itibariyle bu ayda inmeye başlayan Kur’an-ı Kerim’in mesajı üzerinde durmuyorlar. Hâlbuki asıl konuşulması gereken budur.
RAMAZAN AYINI ASIL MÜBAREK KILAN, KUR’AN’IN O AYDA İNDİRİLMEYE BAŞLANMIŞ OLMASIDIR.
Ramazan ayını şerefli kılan onda sadece oruç tutuluyor olması değil insanlara yol göstermek için gelen bu kitabın bu ayda indirilmeye başlamasıdır. İşte bundan dolayıdır ki bin aydan daha hayırlıdır. Hayatımızda öyle anlar olur ki icabında bir ömre bedel olur. Öyle bir an olur ki, belki birkaç dakika ebedî hayatınızın kurtuluşuna vesile olur. Bazen çok kısa bir an çok büyük manalar ifade eder, çok büyük şeylerin değişmesine sebep olur. İşte aynen öyle; bu ayda da Allah Azze ve Celle insanoğlunun gidişatını değiştirmiştir. Bu ayda insanoğluna yeni bir medeniyetin yolu gösterilmiştir.
KUR’AN İNSANLARI UYUTMAK İÇİN DEĞİL HAREKETE GEÇİRMEK İÇİN GELDİ.
Kur’an insanlara sadece ‘iyi olun,’ ‘birbirinizi sevin’ demek için gelmedi. Allah’ın Rasulü onları Allah’a imana davet etmiyordu. Onları Allah’tan başka ilahın olmadığına iman etmeye davet ediyordu. Çünkü Allah’ın varlığını zaten biliyorlardı. Kur’an’ın esas mesajı buydu. Siz istediğiniz kadar Kur’an’ın diğer meselelerini, namazı, zekâtı, orucu, güzel ahlakı anlatın. Eğer siz ‘La ilahe İllallah’ı anlatmıyorsanız ‘Kur’an’ı anlattım’ zannetmeyin.
Kur’an bir dava getirmek için geldi. Dini, bir dava biçiminde anlatmadığınız takdirde gerçek manada anlatmış sayılmazsınız. Allah Azze ve Celle kitabını yeni bir medeniyet kurmak için gönderdi. Bu sebeple kitabın inmeye başlaması insanlık tarihinin en önemli hadisesidir.
O gün; insanoğlu şirkin, küfrün, fısk-ı fücurun içerisinde ne yapacağını bilemez bir vaziyette, kendi çocuklarını diri diri toprağa gömecek hale gelmiş, faizle insanlar birbirini sömürüyor, kan davaları almış başını gidiyor, kadın ‘insan mıdır, hayvan mıdır’ tartışılıyor, aile hayatı diye bir şey kalmamış, içki, kumar, zina gibi şeyler yayılmış ve herkesin bir sürü putları varken, Allah Azze ve Celle son kez bir peygamber göndermek suretiyle yeryüzüne müdahale etti.
KUR’AN İNSANLIĞI KULA KULLUKTAN KURTARMAK İÇİN GELDİ.
Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, peygamber olmadan önce gidişatın yanlış olduğunu biliyordu, anlıyordu ama ne yapacağını bilemiyordu. Nasıl yön vermeli insanoğluna, insanların nefisleri nasıl değiştirilecek bilemiyordu. O’nun bildiği tek şey; kâinatın bir sahibi var ve kâinatın sahibi böyle bir hayat istemiyor. İnsanlardan başka bir hayat istiyor ama bu hayat nasıl bir hayat, onu da bilmiyordu. Duha Suresi’nde buyrulduğu gibi; “Ve Vecedeke Dâllen Fehede” “Rabbin Seni ‘dâl’ olarak buldu, yolunu şaşırmıştın. Ne yapacağını bilmiyordun, Rabbin sana hidayet etti, yol gösterdi.”1
Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendi evinde mutlu idi, zengindi. Mekke’nin en zengin, en şerefli kadını ile evliydi. Kendisini seven çocukları vardı, kendisini seven karısı ve kendisini seven bir aşireti vardı. Kendisine ‘Muhammed’ül Emin’ diyen insanlar vardı etrafında. Ama O yine de bütün bu mutlulukların içerisinde mutsuz bir insandı. Daima hüzün içerisindeydi. İnsanların içinde dayanamıyordu, düşünmek için dağa çıkıyordu. İşte böyle bir insana; maddî refahın içerisinde mutsuzluğu yakalayabilmiş bir insana Allah peygamberlik verdi. Önce rahatın içerisinde mutsuz olan bu insan, daha sonra davası uğrunda mücadele edecek ve davası uğrunda mücadele ederken rahatsız edilecek, çok kötü yıllar geçirecek ama o kötü yıllarda O, mutlu olacaktı.
Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e bir gün melek gelmiş ve “Oku!” demişti. Kur’an’ın inmeye başlaması Ramazan ayında gerçekleşmiştir. Allah Azze ve Celle önceki ilahî kitapları Ramazan ayında indirdiği gibi Kur’an’ı da o ayda indirmiştir. Hazreti İbrahim’e verilen sahifeler Ramazan’ın ilk gecesinde, Hazreti Musa’ya verilen Tevrat Ramazan’ın altıncı gecesinde, Hazreti Davud’a verilen Zebur Ramazan’ın on ikinci gecesinde ve İsa Aleyhisselam’a verilen İncil on üçüncü gecesinde indirildi. İşte bu görüşe göre Allah Rasülü’ne Kur’an’ın inmeye başlaması da Ramazan’ın yirmi dördüncü gecesidir.
Vahyin başlaması demek; Allah’ın insanoğluna, “Ey insan sen benim dünyamda oturan bir misafirsin, özgür bir varlık değilsin. Sen özgür bir varlık olmaya kalkışıyorsun. Benim dünyamda oturuyorsun, benim verdiğim rızıkları yiyorsun, benim verdiğim havayı teneffüs ediyorsun, ondan sonra da özgür olmaya kalkıyorsun, böyle bir şeye hakkın yok. Sen kul olarak yaratıldın, kul gibi yaşamak zorundasın. Hem sen, kendini benden daha iyi tanıyamazsın; sen kendini yaratmadın ki. Seni ben yarattım, o halde ben, seni senden daha iyi tanırım. Senin ihtiyaçların nedir ben bunu daha iyi bilirim” demesidir. Onun için; “Doğru yolu göstermek bizim üzerimize vazifedir”2 buyurmuştur. Doğru yolu göstermek sizin üzerinize vazife değil. Sizin gibi olanlara nasıl yol göstermeye kalkabilirsiniz, kanunlar koyabilirsiniz? Onların sizden ne eksiği var? Sizin onlardan ne fazlanız var ki? Onlar size; ‘Ben seninle eşitim. Neden senin dediğin oluyor benim dediğim olmuyor?’ derlerse ne diyeceksiniz. ‘Beni sen mi yarattın?’ derlerse ne diyeceksiniz. “Sen mi daha iyi bilirsin yoksa Allah mı?” derlerse ne diyeceksiniz? Kur’an da aynı soruyu birkaç yerde soruyor; “Siz mi daha iyi bilirsiniz yoksa Allah mı?”3 İşte Allah Azze ve Celle insanoğluna nasıl bir hayat yaşaması gerektiğini öğretmek için, son kez kitabını indiriyordu. Kitabın indirilmesinin manası; artık sadece Allah’a itaat edilecek, yeryüzünde kullara kulluk yapılmayacaktı.
KUR’AN’IN MESAJI BÜTÜN PEYGAMBERLERİN GETİRDİĞİ MESAJ İLE AYNIDIR.
İnsanlar yeryüzüne gelecekler, Allah’ın istediği gibi bir toplum meydana getirecekler. Allah Azze ve Celle’yi yeryüzüne hâkim kılacaklar. Hazreti İsa’nın duasını gerçekleştirecekler. İsa Aleyhisselam: “Ey Rabbim! Göklerde Senin iraden gerçekleştiği gibi yerde de Senin iraden gerçekleşsin” diye dua etmişti. Göklerde Senin dediğin olduğu gibi yerde de Senin dediğin olmalı! İsa Aleyhisselam’ın mesajının hoşgörü olduğunu, diyalog olduğunu anlatıyorlar. Şu muharref İncillerde bile, İsa Aleyhisselam kendisinin mesajının ne olduğunu söylüyor. Bütün peygamberlerin mesajı aynı değil mi? Bütün peygamberler aynı mektebin talebesi değil mi? Hazreti İsa İncil’de diyor ki: “Ben sulh getirmeye gelmedim, ben barış getirmeye gelmedim. Ben kılıç getirmeye geldim. Ben insanların arasını açmaya geldim. Ben baba ile evladın arasını açmaya geldim. Karıyla kocanın arasını açmaya geldim. Ben akrabaların arasını açmaya geldim.” Elbette ki bunu söylerken İsa Aleyhisselam, fitnecilik ve bölücülük yapacağını anlatmak istemiyordu. Gerçekten insanların arasını açmak için çalışacağını söylemiyordu tabi. O demek istiyordu ki; ‘Ben hakikati anlatacağım. Anlattığım zaman insanların arası açılacak. Ben doğruları söyleyeceğim, söylediğim zaman baba ile evlat düşman olacak. Biri Müslüman olacak diğeri olmayacak. Akrabaların arası açılacak.’
Kur’an’ın mesajı ortaya konduğunda insanlardan tepkiler gelecektir. Çünkü kimi iman edecek kimi etmeyecek. İşte o zaman: ‘Sen bizi böldün, parçaladın’ diyecekler. ‘Bu davadan vazgeç!’ diyecekler. Evet, bu dava onları böldü. Ama zaten onların ittifakı yanlış bir ittifaktı. Onların arasında zaten hakikatte ittifak da yoktu. Zaten araları açık değil miydi? Zaten aralarında kan davaları yok muydu? Birbirlerini sömürmüyorlar mıydı? Birbirlerine zulmetmiyorlar mıydı? ‘Öyle bir mesaj getirdin ki kardeş kardeşe düşman oldu’ diyecekler. Evet, artık bu düşmanlık geçmişteki gibi ırkçılık veya menfaat düşmanlığı değil, itikadî bir düşmanlık olacak. Ve belki bir müddet sonra nice müşrikler Müslüman olacaklar ve o düşmanlık da bitecek, gerçek kardeşliğe erişmiş olacaklar.
Kadir Gecesi şerefli azametli bir gece. Çünkü dünyanın en önemli saniyeleri Kur’an’ın inmeye başladığı saniyelerdir. Çünkü Kur’an’ın nazil olmaya başlamasıyla dünyanın gidişatı değişecek. Dünyadaki kralların krallıklarına son verilecek. Artık insanlar nefislerine kulluk yapmayacak, krallara kulluk yapmayacak. Yeryüzünde artık Allah’ın dediği olacak, insanlar şeref kazanacak. Maddenin, nefislerinin, şeytanın, diktatörlerin önünde eğilmeyecekler. Onlar Allah’ın önünde eğilmişlerdir ve Allah Azze ve Celle onları yeryüzünde kendisinin halifesi olarak tayin etmiştir. Allah’ın halifesi olanlar kendileri gibi kul olanlara eğilirler mi? Allah’ın kendi ruhundan üflemiş olduğu insanlar, insanlara eğilir mi? Meleklerin secde etmiş olduğu insanlar, insanlara eğilir mi? Allah’ın şerefli kıldığı, ilim öğrettiği insanlar, kullara kulluk yapar mı? İşte Allah Azze ve Celle kitabını bunun için indiriyordu.
İnsanoğlu Allah’ı unuttuğu zaman ya kendisini ilah zannedecek ya da kendisini ilah zannedenleri ilah görecek ve onlara kulluk yapmaya başlayacaktır. O yüzden Kur’an’ı Kerim buyurur ki; “Allah’ı unutmuş olanlar gibi olmayın. Eğer Allah’ı unutacak olursanız; Allah da size sizi unutturur.”4 Şerefli bir varlık olduğunuzu unutursunuz. İşte o zaman kullara kulluk yapmaya başlarsınız. Yeryüzünde Allah’ın dediği değil benim dediğim olacak diyenlerin önünde eğilirsiniz. Onlara itaat edersiniz de Allah’a itaat etmezsiniz. İşte o zaman diktatörlerin, Firavunların, Karunların önünde eğilirsiniz. Allah’ı unutanlar gibi olmayın. Güç ve kuvvet elinize geçtiğinde Allah’ı unutacak olursanız bir Firavun kesilirsiniz. Bir Nemrut olursunuz. Yahut da eğer güç ve kuvvet elinizde olmazsa, fakir fukara insanlar olursanız ve Allah’ı unuttuysanız Allah da ceza olarak size, sizi unutturur ve işte o zaman şerefli bir varlık olduğunuzu unutursunuz! Allah’ın size ruhundan üflediğini unutursunuz! Meleklerin size secde ettiğini unutursunuz! Allah’ın halifesi olduğunuzu unutursunuz da o krallara kulluk yaparsınız! İşte öyle olmasın diye Allah Azze ve Celle bu kitabını indirdi.
KUR’AN’IN MESAJININ ÖZÜ KELİME-İ TEVHİDDİR.
Siz Allah Azze ve Celle’nin sadece her şeyi işiten, her şeyi bilen olduğunu, Semi’, Basîr olduğunu, Habîr, Rezzâk olduğunu, Rahman ve Rahim olduğunu anlatıyorsanız bunu kilisedeki rahip de anlatıyor. Kur’an sadece bunları bildirmek için gelmedi. Kur’an bütün bunları söyler ama bir şey için söyler. O cümleyi söylemedikten sonra, Kur’an’ın mesajını vermiş olamazsınız. O cümle şudur ki;
Madem ki Allah her şeyi bilendir; O halde O’nun dediği olmalıdır.
Madem her şeyin sahibidir; O halde O’nun dediği olmalıdır.
Mademki Melik, gerçek hükümdâr O’dur, Aziz olan O’dur; O halde O’nun dediği olmalıdır.
Mademki O’ndan daha iyi bilen yoktur; O halde O’nun dediği olmalıdır.
Mademki bütün insanlar eşittir; O halde hepsinin yaratıcısı olan Allah’ın dediği olmalıdır.
Bunu söylemedikten sonra bir şey anlattım zannetmeyin.
Kur’an bir bütün olarak bize sanki: “Ey insanlar Rabbinizle savaşanlar var. ‘Yeryüzünde Allah’ın dediği değil benim dediğim olacak’ diyenler var. ‘Gökyüzü Allah’ın olsun yeryüzü bizim olsun’ diyenler var. İşte siz onlarla mücadele etmek için yaratıldınız. Bunun için ümmet oldunuz” demektedir.
“KULA KULLUĞU BİTİRMEYE GELDİK!”
Bu ümmet gelecek, yeryüzündeki zulmü bitirecek! Bu ümmet gelecek, yeryüzünde Allah’tan başka ilahlık taslayanların ilahlık iddialarına son verecek! Allah Rasulü’nün eğittiği talebeleri de böyle söylüyorlardı. Düşman ordularının komutanı, Efendimizin göndermiş olduğu ordulardan birisinin komutanına: “Neden Arabistan yarımadasından buralara kadar geldiniz? Bizden ne istiyorsunuz? Size mal mülk verelim, buralardan gidin” demişti. Allah Rasulü’nün talebesi özetle ona şöyle cevap vermişti: “İnsanları, insanlara kul olmaktan kurtarmaya geldik. Yeryüzünde meliklik taslamaya gelmedik. ‘Yeryüzünde sizin dediğiniz olmasın da bizim dediğimiz olsun’ demeye gelmedik. Bir kralı indirip de başka bir krallık kurmaya gelmedik. Kullara kulluk yapılmasına engel olmaya geldik. İnsanları kendilerine kul-köle yapmış olan o diktatör sistemleri yıkmaya geldik. O diktatör sistemler insanların Rablerine kul olmasına engel oluyor. İşte onu yıkmaya geldik. ‘Yeryüzünde sadece Allah’ın dediği olsun’ demeye geldik. İnsanca bir hayatı insanlara öğretmeye geldik.” Allah Rasulü’nün talebesi İslam’ın niye geldiğini, Kur’an’ın hangi mesajı vermek için geldiğini çok iyi anlamıştı. Kur’an’ın mesajını anlayanlar meseleye böyle bakıyorlardı. Onlar insanlara, dünyanın her tarafında Allah’ın hükmünün geçerli olması gerektiğini söylüyorlardı.
Vahyin başlaması demek; yeryüzünde yeni bir hareketin başlaması demektir. O günkü süper güçlerin dize gelmesi, Bizans’ın ve Mecusi İran’ın yıkılması demektir. Vahyin başlaması demek; insana uygun yeni bir medeniyetin başlaması demektir.
KUR’AN’IN MESAJINI ANLAYARAK YENİDEN ÜMMET OLMA VAKTİ GELMİŞTİR.
Allah Azze ve Celle’nin kitabını göndermeye başlaması demek; artık yeniden ümmet olmanın vakti geldi demektir. Ve sanki “Bugüne kadar nasıl geldiyseniz geldiniz, bundan sonra aranızdan bir Rasul çıkartıldı ve artık siz bir ümmet olacaksınız” denilmiştir. Allah Celle Celaluhu; “Her bir ümmet için bir Resul vardır”5 buyurur. Yani bir resul gönderilecek ve siz bundan sonra ümmet olacaksınız. Bu güne kadar paramparçaydınız. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem sadece insanlara hakikatleri anlatmak için gönderilmedi. Aynı zamanda onları bir ümmet yapmak için gönderildi. Bir ümmeti ancak bir peygamber meydana getirebilir. Bu ümmetin ilk nesilleri bunun kıymetini bildiler ve ümmet olmaya çalıştılar. Dünyanın neresinde bir Müslümanın kanı aksa onlar kendilerini bundan mes’ul gördüler. Ümmet olmak demek; bütün dünyada olan bitenden mes’ul olmak demektir. “Ümmet” demek insanlığın imamı demektir. Nasıl ki imam cemaatin önünde giden liderdir; aynı şekilde ümmet de insanlık âleminin önünde giden, insanlığın lideri olan toplum demektir. Bu ümmet, yeryüzünün imamı olarak görevlendirildi. Allah Azze ve Celle kitabında; “Siz, insanların hayrına çıkarılmış en hayırlı ümmet oldunuz”6 buyurur. Bu ümmetin yaratılış gayesi budur. İnsanlara hayırlı olmak, Allah’ın istediği gibi bir toplum meydana getirmek, yeryüzünde adaleti tesis etmek ve Allah Azze ve Celleyi yeryüzünde hâkim kılmak!
Bir ümmetin meydana gelebilmesi için bir peygamber gerekir. Hz. Musa gibi, Hz. İsa gibi, Hz. Muhammed Mustafa gibi büyük bir Rasul gerekir. Ama sonra gelenler o ümmetin kıymetini bilmezler ve ümmeti kaybederler. O kitabın indirilmesi için büyük bir Rasul gerekir ama sonra gelenler o kitabın da kıymetini bilmezler ve hükümlerini terk ederler.
Kur’an-ı Kerim Furkan Suresi’nde şöyle buyurur: “Peygamber der ki; Ya Rabbi benim bu milletim Kur’an’ı terk olunmuş olarak bıraktılar.”7 yani; ‘Benim bu milletim Kur’an’ı raflara koydular, tozlandırdılar. Benim bu milletim Kur’an’ı sadece mezarlarda okudular. Benim bu milletim Kur’an’ın Arapçasını anlamadan okuyup durdular. Benim bu milletim Kur’an’ın tefsirlerine bakmadılar. Mesajını anlamaya gayret göstermediler.’ Eğer onu gerçekten anlamaya çalışmazsak Peygamberimiz kıyamet günü böyle söyleyecek ve böylelerinden davacı olacaktır. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve Kur’an sadece şefaat etmez; aynı zamanda davacı da olur. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir hadiste buyuruyor ki; “Bir insan ki Kur’an’ı öğrenir, sonra Kur’an’ı terk ederse Kur’an ondan kıyamet gününde davacı olur ve: ‘Ya Rabbi bu kişi beni terk olunmuş olarak bıraktı’ der.” Bu mübarek günleri ihya etmek isteyenler evvela Kur’an’ın mesajını anlamalı, onu hayata hâkim kılmaya çalışmalı, kadrini kıymetini bilmelidirler.
Sonuç olarak; Ey Gayr-i İslamî medeniyetler meydana getirenler! Haydi, Kur’an’ın meydana getirdiği insan gibi bir insan ve onun meydana getirdiği toplum gibi bir toplum meydana getirin. Haydi, Kur’ân’ın verdiği huzur gibi bir huzur verin. İşte Kur’an’ın geçmişte meydana getirdiği medeniyet ve işte sizin bugün meydana getirdiğiniz medeniyet! Sizin medeniyetiniz insanlığın insanlığını aldı, götürdü. İnsanlığı, hayvandan aşağı bir noktaya indirdi. İnsanın huzurunu yok etti. Aileleri dağıttı, anarşiyi körükledi. Şehveti azdırdı ve insanın şerefini beş para etti. İşte sizin medeniyetiniz ve işte Kur’an’ın geçmişte meydana getirdiği medeniyet!
- Duha, 7
- Leyl, 12
- Bakara, 140
- Haşr, 19
- Yunus, 47
- Al-i İmran, 110
- Furkan, 30