Kapak

Sahabede Mesuliyet Bilinci

Paylaş:

   Bismillahirrahmanirrahim. Kâinatın tek Rabbi olan Allah, mahlûkatı içerisinde yalnızca insana “halife” unvanı vermiştir. Bu unvan insanı eşref-i mahlûkat yapmış, diğer canlılardan üstün kılmış, nihayet Allah Azze ve Celle adına yeryüzünde düzeni sağlama, ilahi iradeye uygun bir medeniyet kurma görevine muhatap kılmıştır.

   Rabbimiz ezeli ilmiyle bilmektedir ki;  insanoğlu çoğu zaman vahiyden uzaklaşıp nefsani bir hayatın peşine düşecek, ahireti unutup dünyaperest bir hayat yaşayacaktır. İnsanlığa hidayet yollarını göstermeyi üzerine alan Allah Azze ve Celle son Peygamberiyle, bir kez daha “doğru yol”u göstermeyi murat etmiştir. Son Peygamber aynı zamanda insanlığın “Son Kurtuluş”u ve “Son Rehber”i olacaktı. Kevser Suresi’nde Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e hitaben: “Şüphesiz Biz sana kevser verdik” ayetinde geçen “kevser” kelimesi “çok hayır ve çok değerli şeyler” demektir. Merhum Ömer Nasuhi Bilmen, ‘çok hayır’dan bir tanesinin de hiçbir peygambere nasip olmayan sahabe neslinin Peygamberimize bahşedilmesi olduğunu belirtir.

   Kur’an ayetleri hem Hz. Peygamber’i hem Ashab-ı Kiram’ı ilmek ilmek işliyor, son derece sağlam şahsiyetler oluşturuyordu. “Rab” ismi şerifiyle Rabbimiz Hz. Peygamber’i terbiye ederken; Rabbinin terbiyesinden geçen Efendimiz de ashabını aynı terbiye ile yetiştiriyordu.

   Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ashabına kazandırdığı belki de en büyük şey; mesuliyet duygusudur. Ashap bu duygu ve bilinç sebebiyle her hâllerinde Efendimizi örnek aldılar, ibadet ettiler, Allah yolunda cihad ettiler ve şehit oldular.

   DAVET, CİHAD VE FETİH ŞUURU

   Rasulullah Bedir Savaşı’na çıkınca, Sa’d b. Hayseme ve babası birlikte çıkmak istediler. Bu isteklerini Rasulullah’a bildirdiler. Rasulullah da ikisinden birinin katılmasını istedi. İkisi aralarında kura çekmek istediler. Hayseme, oğlu Sa’d’a: “Mutlaka birimizin evde kalması gerekir, sen evde hanımların yanında kal” dedi. Oğlu ise buna karşılık babasına şu cevabı verdi: “Şayet karşımda cennetten başka bir şey olsaydı, senin için onu bırakırdım, ancak, ben şehit olmak istiyorum” dedi. Böylece baba ve oğul arasında kura çektiler. Kura oğlu Sa’d’a isabet etti, bunun üzerine Sa’d Rasulullah ile birlikte Bedir Gazası’na katıldı ve orada şehit oldu.1 İşte bu şuur, nebevi bir şuurdur, bu cihad ve şehadet arzusu da nebevi bir arzudur. Zira onlar Hz. Peygamber’in ağzından şu dua ve arzuyu duymuşlardı: “…Ümmetime ağır gelmeyecek olsaydı, hiçbir seriyyeden geri kalmaz, hepsine katılırdım. Allah yolunda şehit olmak, sonra diriltilip tekrar şehit olmak yine diriltilip tekrar şehit olmak isterdim.”2 Bu ideal ve cihad şuurunu öğrenen sahabiler, bu şekilde Allah yolunda şehit olmak için aile içerisinde bile yarışıyorlardı.

   YİĞİTLİK VE KAHRAMANLIK ŞUURU

   Hz. Ali bir gün insanlara: “Ey cemaat! Bana insanların en yiğidinin kim olduğunu söyleyebilir misiniz?” diye sordu. “Sensin ey müminlerin emiri” diye cevap verdiler. Hz. Ali “Hakikat, ben kiminle dövüşmüşsem, ondan hakkımı almışımdır (ama o ben değilim). Siz bana halkın en bahadırını söyleyiniz” dedi. Cemaat: “Biz bilmiyoruz o kimdir?" dediler. Hz. Ali “O Hz. Ebubekir’dir. Çünkü Bedir Savaşı’nda biz Allah Rasulü için bir çardak yapmıştık. Müşriklerden birinin Rasulullah’a saldırmaması için ‘Peygamberin yanında kim kalacak?’ dediğimizde, vallahi buna Ebubekir’den başka kimse yanaşmamıştı. Efendimizin başucunda o durmuştu Müşriklerden biri Peygamber’e hücum ettiğinde, Ebubekir anında ona karşılık veriyordu. İşte insanların en yiğidi!” dedi.3 Bir başka yiğitlik örneği, hicret esnasında Hz. Ömer’in gösterdiği yiğitliktir. Yine Hz. Ali anlatıyor: “Mekke’den Medine’ye hicret edenler arasında Hattab oğlu Ömer’den başka bildiğim herkes, gizli olarak göçmüştü. Ama Ömer hicrete karar verdiğinde kılıcını kuşandı, yayını omzuna aldı, eline birkaç ok aldı, Kâbe’ye geldi. Kureyş’in ileri gelenleri de (halkalar hâlinde) Kâbe’nin avlusunda idiler. Ömer Kâbe’yi yedi kere tavaf edip Makam-ı İbrahim’in yanında iki rekât namaz kıldıktan sonra Kureyş müşriklerinin oluşturduğu halkalara birer birer uğradı ve: ‘Suratsızlar! Anasını ağlatmak, evladını yetim, karısını dul bırakmak isteyen varsa, şu vadinin arkasında bana yetişsin’ dedi, ama kimse peşinden gidemedi.4 Böylece görülmektedir ki, yiğit Peygamber’in talebeleri ve askerleri her biri birer aslan, birer kahramandı.

   CÖMERTLİK VE İNFAK ŞUURU

   Pek çok cömert sahabi arasında Abdurrahman b. Avf da vardı. Rasulullah zamanında bir defasında bütün malının yarısı olan dört bin dirhemi, diğer bir defasında kırk bin dirhemi, diğer bir zaman kırk bin dinarı sadaka olarak verdi. Allah yolunda savaşan mücahitlere bir defasında beş yüz at, diğer defasında beş yüz deve vermişti.5 Her konuda öncü ve önde olan ve cömertliğiyle de başı çeken Hz. Ebubekir’in iki kızı hakkında sahabi Abdullah b. Zübeyr der ki: “Aişe ile Esma’dan daha cömert kadın görmedim. Onların infakları değişikti. (Aralarındaki fark şuydu) Aişe eline geçenleri biriktirir, bir yekûn teşkil edince dağıtırdı. Esma ise, eline geçen hiçbir şeyi yarına bırakmaz, hemen tasadduk ederdi.6 Cömert babanın cömert kızları…

   Allah Rasulü ashabına daha pek çok konuda mesuliyet şuuru ve fedakârlık öğretmişti. Bir taraftan Allah’a ve Rasulü’ne bağlılığı öğretiyor, diğer taraftan ahirete yönelmeyi öğütlüyor ve savaşın en zor anlarında “Allah’ım, asıl hayat ahiret hayatıdır” buyurarak sabır ve sebat eğitimi veriyordu.

   Evet, O Peygamber sahabe için eşsiz ve mümtaz örnek iken, sahabe de Rasulullah için kıymetli ve sadık dava kardeşleriydi. Onları şefkatli bir ebeveyn gibi hem sever, bağrına basar hem de eğitir, onların şahsiyetlerini geliştirir, idealleri olan insanlar hâline getirirdi.

   Küfür karşısında Allah’ın aslanları olan bu topluluk, tarihin en mümtaz topluluğu olmuştur.

  1. Er- Resul Hz. Muhammed, 39
  2. Buhari, İman 26; Müslim, İmâre 103, 107
  3. Hayatü’s-Sahabe 2,syf: 5
  4. Hayatü’s-Sahabe 2 syf: 5
  5. Hayatü’s-Sahabe 2 syf: 218
  6. Hayatü’s-Sahabe 2 syf: 203