İslam tarihinde önemli bir konuma sahip olan, bulunduğu dönem içerisinde karanlığa ışık tutan, İslam’ın en güzel şekilde yaşandığı, ilmin merkezi olan şehirler ve âlimlerden bahsettiğimiz serimize bu ay Semerkant ile devam ediyoruz.
SEMERKANT -1
Semerkant adı, şehrin nispet edildiği şahsın ismi Semer ile Soğdca’da “şehir” veya “yerleşim birimi” anlamındaki kent/kant kelimesinden meydana gelir. Şehir, ilk olarak Zerefşân (Soğd) nehrinin güney kıyısında vadiye hâkim yüksek bir mevkide kurulmuş olup günümüze ulaşan harabelerine Efrâsiyâb adı verilmektedir. Cengiz Han’ın 617’de Semerkant’ı tahrip etmesinden sonra daha güneyde bugünkü modern Semerkant’ın bulunduğu bölgede yeni bir şehir kurulmuştur. Özbekistan Cumhuriyeti’nin orta kesiminde yer alan ve aynı isimli idarî birimin (oblast) merkezi olan Semerkant şehri ilk dönemlerde bütün Mâverâünnehir’in, ardından Soğd (Sogdiana) bölgesinin yönetim merkezi olmuştur. Semerkant, Zerefşân nehri ve bu nehirden beslenen kanallar sayesinde şiddetli yaz sıcağı ve kuraklıktan pek etkilenmeyen nadir şehirlerdendir. İslam coğrafyacılarının tavsifine göre akarsuları, yemyeşil bitki örtüsü ve tertemiz havasıyla sıhhatli bir yaşama son derece müsait ve tabii görünümü en güzel şehirlerden biridir. Seyyahların cennete benzettikleri bir mevkide bulunmaktadır.
Şehrin tesisi hakkında kaynaklarda çok farklı rivayetler yer almaktadır. XX. yüzyılda bölgede yapılan arkeolojik kazılardaki bulgularla bu rivayetlerin birlikte değerlendirilmesinden şehrin milattan önce 535 yılında Pers Hükümdarı Büyük Cyrus tarafından ileri bir karakol olarak kurulduğu ortaya çıkmıştır. Semerkant’ın kalıntılarına adı verilen efsanevi Türk hükümdarı Efrasiyab’ın (Alp Er Tonga) bu tarihten yaklaşık iki yüzyıl önce Semerkant hâkimiyetiyle ilgili rivayetler, şehri değil şehrin kurulduğu bölgeyi egemenlik altına alması olarak anlaşılmalıdır. Arkeolojik bulgular Semerkant’ın Persler döneminde 218,5 hektarlık bir alanı kapladığını ortaya koymuştur. Buradan Semerkant’ın o dönemde Orta Asya’nın, hatta dünyanın en büyük şehirlerinden biri olduğu belli olur. Milattan önce 329 yılında Semerkant’ı Perslerden alan Büyük İskender kendisine karşı ayaklanmayı bahane ederek şehri yakıp yıktı. Ancak Semerkant’ın dışarıdan gelecek saldırılar için iyi bir istihkâm olacağını düşünüp etrafını büyük bir surla çevirdi.
562’de Semerkant’ı ele geçiren Göktürkler, iyi birer tüccar olan ve çevre ülkeleri tanıyan Semerkantlılar’ı elçilik heyetlerinde görevlendirdiler. 659’da Batı Göktürk Devleti’nin yıkılmasının ardından şehir Çinliler’in hâkimiyeti altına girdi. Bu dönemde idarî merkezi Semerkant olan Soğd Yabguluğu sözde Çin’e bağlı olmakla birlikte neredeyse tam bağımsız durumdaydı; ayrıca Türk nüfuzunun kuvvetli etkileri de görülüyordu. Çin’den (İpek yolu), Türk ülkeleri, Hindistan ve Afganistan’dan (Baharat yolu), Merv ve Buhara üzerinden, İran’dan gelen çok önemli ticaret yollarının kesişme noktası olan mükemmel bir coğrafyada yer alması Semerkant’ın önemli bir kültür ve ticaret merkezi olmasını sağladı.
Emeviler’in Horasan valisi Saîd b. Osman 676 yılında Semerkant üzerine bir sefer düzenledi. Semerkant Kralı Tarhûn’un Müslümanlara vergi ödemeyi ve rehineler vermeyi kabul etmesi karşılığında barış yapıldı. Kuşatma sırasında şehid düşenler arasında Hz. Peygamber’in amcası Abbas’ın oğlu Kusem’in de bulunduğu rivayet edilir. Nitekim Semerkant’ta Kusem’e ait olduğuna inanılan bir mezar bulunmaktadır. Tarhûn’un anlaşmayı bozması üzerine itaatten ayrılan Semerkant 680’de Selm b. Ziyâd tarafından ikinci defa fethedildi. Bununla birlikte Emeviler, Semerkant ve Soğd hâkimiyetini sağlamakta zorlandılar. II. Göktürk Devleti Kağanı Kapağan gönderdiği ordularla Semerkant ve çevresini kendine bağladı (701). Ancak bu uzun sürmedi ve Semerkant Emeviler’in Horasan valisi Kuteybe b. Müslim tarafından altı yıl süren şiddetli ve kanlı savaşların ardından kesin biçimde fethedildi (711). Kuteybe yaptığı anlaşma ile Semerkantlılar’ı vergiye bağladı ve şehirde bir cami inşa ettirdi. Şehir dışındaki Ferenkes’te ikamete mecbur ettiği Gûrek’i yerli halkın temsilcisi olarak görevinde bırakırken arkadaşlarından birini Semerkant valiliğine tayin ederek onun emrine verdiği askerî birliği şehre yerleştirdi. Bundan itibaren Semerkant, Mâverâünnehir’deki diğer bölgelerin fethinde önemli bir üs halinde kullanıldı.
Ömer b. Abdülaziz’in görevlendirdiği tebliğ heyetlerinin çalışmaları sonucu Semerkant ve çevresinde çok sayıda kişi İslam’a girdi. Kuteybe zamanında Soğdlu askerlerden kurulmuş olan 30.000 kişilik birlikler İslam ordusu içinde önemli bir yer edindi. Ancak kısa bir süre sonra Horasan ve Semerkant’a gönderilen valilerin sert tutumu ve mevaliden cizye alma uygulamasının tekrar başlatılması gibi sebeplerle Semerkant ve çevresinde yaklaşık on yıl sürecek (721-731) ayaklanmalar ve kanlı savaşlar dönemi başladı. 721’de Soğd halkına yardım bahanesiyle gelen Türgişler, Soğd kuvvetleriyle birleşerek Semerkant ve Debûsiye dışında bütün bölgeyi ele geçirip Semerkant’ı kuşatma altına aldılar (728). İki yıl sonra Horasan Valisi Cüneyd el-Mürrî şehri muhasaradan kurtardıysa da Semerkant 735’de Hâris b. Süreyc ayaklanması sırasında Türgişler’in de yardımı ile Gûrek’in eline geçti ve şehirdeki İslam garnizonu yok edildi. Ancak 738 yılında Türgiş Hakanı Su-lu ve Soğd İhşîdi Gûrek’in ardı ardına ölümleri Emeviler’in işini kolaylaştırdı. Horasan valiliğine getirilen Nasr b. Seyyar başarılı siyasetiyle Soğd bölgesi ve merkezi Semerkant’ta hâkimiyeti güçlendirmeyi başardı. *
* Osman Aydınlı “Semerkant” TDV İslam Ansiklopedisi