Modern bilimin insanlığın ilk yaşam merkezi olarak kabul ettiği Afrika, aynı zamanda beş yüz yıldır süren sömürgenin ve vahşetin de ne yazık ki merkezi olmuştur. Batılı sömürgecilerin “evrim sürecini tamamlamamış ilkel canlıların”1 yurdu olarak tanımlarken kendilerini de “efendi” olarak gördüğü bu kıta, Batı sömürgesinin insanlık tarihine kölelik, soykırım ve geri kalmışlık mirası olarak bırakılmıştır. Afrika talanı olarak da ifade edilen bu sömürünün başlangıcı 15. Yüzyılın ortalarına dayanmaktadır.
İlk Sömürge Pazarlığı: İspanya ve Portekiz
Gemicilik tekniğinde ilerleyen Portekiz, ilk defa 1440 yıllarında Afrika kıtasına gelmiş ve burada batının henüz sahip olamadığı birçok zenginliğe şahit olmuştur. Bu keşifle birlikte bir taraftan Portekizli denizcilerin Ümit Burnu ve Afrika kıyılarına olan seyahatleri giderek artarken diğer taraftan İspanyol denizci Kristof Kolomb’un 1492 yılında Amerika kıtasını keşfetmesi sömürgecilik tarihinde bir milat olmuştur. İslam Medeniyetinden Haçlı Seferleri ile Batıya geçen birçok buluş sömürgeciliğin ilk adımı olmuştur. Portekiz ve İspanya’nın bitmek bilmeyen servet hırsına kilisenin arabulucuğu ile sınırlar çizilmiştir. Papa VI. Aleksander’ın gözetiminde imzalanan Tordesillas Antlaşması ile Büyük Okyanus dahil dünya ikiye bölünmüştür; yarısı İspanya’nın diğer yarısı Portekiz’in.
Kıtalar arası köle ticaretinin temelleri bu çağda esas olarak 1440’lardan itibaren Portekizlilerin yerel idarecilerle iş birliği yapmasıyla atılmıştır. 1442 yılında Papalık, Afrika’daki bu yerleşimi ve ticareti “Haçlı Seferi” kabul ederek köleliği dinen ve ahlaken meşrulaştırmıştır. Bu erken sömürgeci yaklaşıma karşı, 16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu, Doğu Afrika’da Portekiz sömürgeciliğini durdurmak için deniz seferleri düzenlemiştir.
1538 yılında Hadım Süleyman Paşa komutasındaki Osmanlı donanmasının, Süveyş’te inşa edilen yaklaşık 70 parçalık bir filo ile Kızıldeniz üzerinden Hint Okyanusuna seferler düzenlemesi, Piri Reisin 1552 Hürmüz Seferi, Seydi Ali Reisin 1553-1554 seferleri ve 1585 yılında Mir Ali Bey’in Mogadişu'ya gönderilmesi, Osmanlı İmparatorluğunun Afrika talanına karşı başlattığı seferlerden birkaçıdır.2
Sanayi Devrimi ve Sömürge Yarışı
19. yüzyıldan itibaren Avrupa’da yaşana Sanayi Devrimi, hammadde ve ucuz işgücü ihtiyacını patlatmış, uluslararası sahaya açılmak için yeni pazarlar gerektirmiştir. Bu durum, sömürgenin temelini oluşturmuştur.
1813’te Napolyon’un kıtasal ablukasının kaldırılmasıyla Avrupalı tüccarlar Latin Amerika ve Orta Doğu’ya, ardından da Batı Afrika ve Asya’ya yönelmiştir. 1822-24 Seyrüsefer Yasaları3 ve 1833’te İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’nin tekelinin kaldırılması,4 Avrupalıların ticari nüfuzunu hızlandırmıştır. 19. yüzyıl başlarından itibaren misyonerler, kaşifler, tacirler ve arkeologlar, Afrika’nın topografik ve jeolojik sırlarını keşfetmek üzere seferler düzenleyerek sömürgeleştirme altyapısını hazırlamıştır. Sömürgenin öncülerinden bazıları şunlardır:
· David Livingstone (İskoç misyoner): 30 yıl boyunca misyonerlik ve keşif faaliyetleri yürüttü.
· Cecil John Rhodes (İngiliz tacir): İngiliz ırkının üstünlüğüne inanarak “Cape Town-Kahire” demiryolu projesiyle kıtayı İngilizlere ait hale getirme hayali kurdu.
· Adolf Lüderitz (Alman tacir): Alman Güney Batı Afrika’sının kurucusu ve kâşif.
· Dr. Gustav Nachtigal (Alman hekim/kaşif): Kölelerin “evrim araştırmaları” projesinin mimarlarındandır.
· Dr. Robert Koch (Alman mikrobiyolog): Tüberküloz ve kolera üzerine keşifleriyle Nobel ödülü alsa da sömürgeleştirmede rol oynamıştır.
Misyonerlerin Gölgesinde Çalınan Afrika
Avrupalılar, sömürge bölgelerine Hristiyanlığı ve medeniyeti götürdüğünü iddia etse de din faktörü sömürge mülklerini ele geçirmek için kullanılan bir yöntem olmuştur. Misyonerler, Afrikalıları kendilerine yapılan kötülüklerin Tanrı’yı hoşnut etmek için olduğu ve sömürgenin bir kutsama olduğuna ikna etmeye çalışmışlardır. Mzee Jomo Kenyatta (Kenya’nın kurucu devlet başkanı) bu durumu şu sözlerle özetlemiştir: “Misyonerler Afrika’ya geldiğinde bizim topraklarımız, onların İncili vardı. Bize, gözlerimiz kapalı dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi tekrar açtığımızda İncil bizim, topraklarımız onların olmuştu.”5
Berlin Kongo Konferansı ve Sömürge Paylaşım (1884-1885)
İngiltere ve Fransa’nın başını çektiği sömürge yarışına Belçika, İtalya ve Almanya gibi yeni devletlerin de katılması ile birlikte sömürgeci ülkeler arasındaki rekabeti sistematik hale getirmek ve Afrika’yı paylaşmak için Prusya Başbakanı Otto von Bismarck’ın çağrısıyla 15 Kasım 1884 – 26 Şubat 1885 tarihleri arasında Berlin Kongo Konferansı6 düzenlenmiştir.
Dünya tıpkı bir pasta gibi bölünerek sömürge devletleri arasında paylaşılmıştır. Almanya, Doğu Afrika’da (Burundi, Ruanda, Tanzanya) ve Güneybatı Afrika’da (Namibya, Kamerun, Togo vb.) topraklar işgal ederek buraları “Almanya’nın Korunmuş Bölgeleri” (Deutsche-Schutzgebiete)7 olarak ilan etmiştir. Bu anlaşmanın akabinde birkaç ay içerisinde sömürgeci devletler tarihte eşi ve benzerine az rastlanır bir vahşet ile kıtayı soymaya başlamışlardır.
Köle Ticareti, İşkence ve Soykırımın Şiddeti
Hiçbir insani değere sahip olmayan sömürge devletleri Berlin Konferansı kararlarıyla birlikte köle ticaretini küresel bir boyuta taşımıştır. 16.-19. yüzyıllar arasında Afrika’dan Amerika’ya taşınan köle sayısının 12 milyonu aştığı, ancak sevkiyat sırasında 10 milyonunun hayatta kalabildiği tahmin edilmektedir.8 Köle ticareti üçgeninde (Avrupa, Afrika, Amerika) hastalıklar yayılmış ve milyonlarca Afrikalı yurtlarını kaybetmiştir.
Köleler, el ve ayaklarından zincirlenerek insanlık dışı şartlarda taşınmış ve sadece kas gücü önemsenmiştir. Karayipler ve Kuzey Brezilya’daki ağır çalışma şartları altında köleler yaklaşık beş yıl içinde iş göremez hale gelmiş, bu duruma gelenler öldürülmüş ve yerlerine yenileri getirilmiştir.
Belçika Kralı II. Leopold döneminde, lastik üretimi için yeterli hammadde toplayamayan Kongolular ceza olarak elleri ve ayakları kesilerek katledilmiştir (1904).
Almanya’nın 1904-1908 yılları arasında Alman-Güney Batı Afrika’sındaki Herero ve Nama halkına karşı yürüttüğü soykırım en vahşi katliamlardan biri olmuştur. Ayaklanan yerel halk toplama kamplarına hapsedilmiş, açlık ve susuzluk sınırını ölçmek için ölüme terk edilmiş, toplu mezarlara gömülmüştür.9
İdam edilen, kamplarda ölen Afrikalıların cesetleri, “bilimsel inceleme” ve “evrim araştırmaları” için Almanya'daki üniversitelere gönderilmiştir. Özellikle 1896'dan itibaren Prof. Felix von Luschan gibi antropologlar, “kıvırcık kafalar” üzerinde insanlık dışı deneyler yapmışlardır.10
1904’ten beri on binlerce Herero ve Nama’ya ait kafatası ve iskelet, Berlin Charité Hastanesi, Freiburg, Bremen, Göttingen gibi kurumların depolarında hala saklanmaktadır. Antropolog Eugen Fischer gibi isimler, bizzat Namibya’da mezarları açıp cesetleri Berlin’e taşımıştır.11
Kölelerin uğradığı en büyük insanlık dışı uygulamalardan biri, ABD ve Avrupa’da hayvanat bahçelerine kapatılarak vahşi hayvanlarla birlikte halka sergilenmesiydi. 1870-1940 yılları arasında zirve yapan bu “Halk Gösterileri”, Afrikalıların “maymundan insana evrilme sürecini tamamlamamış yamyamlar” olarak tanıtılmasını sağlamıştır. Bu uygulamaya karşı çıkan siyahilere, New York Times gibi gazeteler: “Pigmeler insan ölçeğinin çok altında gelişmiştir ve Benga’nın okul yerine bir kafeste tutulması gerekir.” şeklinde karşı tepki vermiştir.12
Sömürge hâkimiyeti İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar devam etmiş ve ancak 1956 Birleşmiş Milletler Ek Sözleşmesi ile bazı insanlık dışı uygulamalar son bulmuştur. Ancak batının ortaya koyduğu vahşi yaşam felsefesi dünyanın hemen hemen her yerinde yaşamaya devam ediyor. Furkan Nesli Dergisi olarak başlattığımız “Batı’nın Kanlı ve Karanlık Tarihi” serimizde bir sonraki sayıda “Amerikan yerli soykırımını” ele alacağız.
1. Mark Oliver, “Colonialism’s Cages: When Indigenous People Were Placed In Human Zoos”
2. Yuşa Bayramoğlu, “Hind Okyanusu’nda Osmanlı-Portekiz Mücadelesi Bağlamında Hadım Süleyman Paşa’nın Diu Seferi” (Lisans Bitirme Tezi)
3. Britanya ile Kuzey Amerika'daki kolonileri arasındaki ticaretle ilgili kurallar ve düzenlemeler getiren, Britanya Parlamentosu tarafından çıkarılan yasalardır.
4. D. Eyles, “Abolition of the East India Company's monopoly, 183”
5. Kübra Er, “Afrika Günlükleri”
6. https://www.ebsco.com/research-starters/history/berlin-conference-and-partition-africa
7. Abdulkadir İnaltekin, “Afrika’da Batı Sömürgeciliği, Köle Ticareti Ve Soykırım” SDE Akademi
8. Slave Voyages. The Trans-Atlantic Slave Trade Database.
9. https://www.bbc.com/news/world-europe-53017188
10. J. Wallenberg, "German Colonialism, Science, and Human Exploitation"
11. Haruna, H., "The Skulls of Namibia: German Anthropology and the Return of Human Remains"
12. Iken, K., "Ota Benga's Tragedy"
