“Onlar benden cami imamı gibi davranmamı istiyorlar. Ben onlara diyorum ki; Kur’an-ı Kerim, olaylara göre yani gündeme göre geliyordu. Böylece Kur’an; siyasi gündemi de takip ediyor, söylenmesi gerekeni söylüyordu. Allah Azze ve Celle’nin bu sünneti bizim için de bir örnektir. Bunu unutmasınlar.
Bir başka husus ise; Müslüman olarak bizim gündemle ilgili söyleyeceğimiz bir şeylerin olması gerekmez mi? Biz bu vatanın nesiyiz? Biz burada yaşamıyor muyuz? Peygamberimiz buyurmuştur ki: “Müslümanların dertleriyle dertlenmeyen onlardan değildir.” Nasıl olur da biz bu vatanda olan olaylarla ilgilenmez ve dertlenmeyiz? İnsanlar ölüyor! Bizim konuştuğumuz konular böylesi meseleler. Yoksa bir parti başka partiye bir laf atmış, o da ona bir laf atmış, böyle şeyler konuşmuyoruz. O, basit, adî siyaset; zaten onunla uğraştığımız yok! Biz, dünyanın ve Türkiye’nin önemli ve genel meseleleri ile ilgili konuşuyoruz. Suriye, Irak ve Ortadoğu gibi meseleleri, Türkiye’de kardeşin kardeşi öldürmesini konuşuyoruz. Nasıl ilgilenmem bu meselelerle? Benim insanım ölüyor buralarda. Beni; “Neden siyasi konulara giriyorsun, sen hocasın bu konulara girme” diye kınayanlar, aslında bu konulara girmeyen hocaları kınamalıdırlar. Çünkü her hocanın mutlaka şu dünyada olan bitenlerle ilgili - ki çoğu Müslümanlara yapılan zulümlerle alakalı meseleler- görüşünü ortaya koyması gerekir.
Bu konuları kimler konuşsun? Biz konuşmayınca kimler konuşacak? Gazeteciler… Biz bu kadar insanız, binlerce arkadaşımız var, biz görüş beyan etmeyeceğiz de tek başına olan bir gazeteci mi görüş beyan edecek? Toplumda hiçbir karşılığı olmayan, arkasından iki kişinin gitmediği bir gazeteci görüşünü söyleyecek; biz bunca insanız görüşümüzü söylemeyeceğiz, öyle mi? Şarkıcı, artist, futbolcu vs. bile bu konularda rol üstlenecek, onlara âkil insanlar denilecek, biz bu hayatî meselelerde rol üstlenmeyeceğiz, görüşümüzü bile açıklamayacağız öyle mi?
Müslümanları şimdiye kadar böyle aldattılar. Dünya meselelerini onlara bırakalım, dünyayı onlar idare etsin, biz namazı orucu anlatalım istediler. Ben soruyorum; “İslam dünyayı idare etmeye geldi mi gelmedi mi?” İslam dünyayı idare etmeye geldi ise; elbette ki İslam’ın devlet ve toplumla ilgili söyleyeceği bir şeyleri vardır.
Siyasî konularda yaptığım açıklamalardan rahatsız olanlar bir an için bu olaylarda kendi çocuklarının veya kardeşlerinin öldürüldüğünü düşünsünler. O zaman silahların susması için yaptığım bu açıklamalardan memnun olmazlar mıydı? Susup hiçbir şey söylemesem bu ilgisizliğimizden ve sancısızlığımızdan rahatsız olmazlar mıydı?
Neden rahatsız oluyorlar? Böyle konuşanların birçoğu hükümet taraftarları. Yaptığım açıklamaların bir kısmı hoşlarına gitmiyor ve: “Sen hocasın, sadece hocalık yap” diyorlar. Hoca dediğin iki kelime Arapça okumuş adam değildir. Biz dünya meselelerini, siyaset ve stratejiyi okumadık mı zannediyorlar? Öyle hocalar olabilir ama ben o hocalardan değilim.
Meselenin bir diğer yönü ise; Müslüman kitlelere Müslüman hocalar ve cemaatler yön vermez ve siyasî olaylara bir bakış kazandıramazsa bir takım istihbarat örgütleri, medya kuruluşları, sendikalar ve partiler yön verecektir. Hangisi daha hayırlıdır?
Açıklamalarımdan rahatsız olanlar daha evvel paralelci dedikleri cemaatin, hükümete karşı yaptığı darbe girişimi ile ilgili konuştuğumda memnun oluyorlardı. O zaman; “Bu bir darbedir” demiştim. Ben böyle dediğimde o Hükümet taraftarı gazeteler benimle röportaj yapıyorlardı. Çünkü açıklamalarım o zaman hoşlarına gidiyordu. “Hocam sen hocasın, neden bu işlere karışıyorsun?” demiyorlardı. Benim konuşmalarımı ve yazılarımı alıyor, gazetelerinde yayınlıyorlardı. Bir gün bir gazeteye selam vermeye, çay içmeye gitmiştim. “Hocam bir röportaj yapabilir miyiz?” dediler ve hemen orada röportaj yaptılar. Görüşüm ne ise belli bir üslup içerisinde, terbiyemi bozmadan söylüyordum söyleyeceğimi. O cemaatin yaptıklarına ilmî tenkit yapıyordum; Dinler Arası Diyaloğu, Türkçe Olimpiyatlarını vs… Onlar ise adeta küfür etmemi istiyorlardı. Ben öyle konuşmuyordum. O zamanlar neden; “Hocam sen hocasın bu konulara girme” demiyorlardı?
Bir Müslüman olarak biz görüşümüzü ortaya koyarız. Bu vatan bizim de vatanımız, biz de burada yaşıyoruz, ölenler de bizim insanlarımız. Beni bu konularda konuştuğumdan dolayı tenkit edenler, aslında konuşmayan hocaları tenkit etmelidirler. Onlara; “Hocam, Peygamberimiz; ‘Müslümanların dertleriyle dertlenmeyen onlardan değildir’ buyuruyor. Dert adamı konuşturur; sen herhalde hiç dertlenmiyorsun ki konuşmuyorsun” demeleri gerekir. Aslında onları kınamaları gerekir. Büyük bir olay var ortada. On binlerce insan öldü ve bu meselede Müslümanlar hiçbir şey söylemeyecekler, öyle mi? Böyle olunca; hocalar, cemaatler konuşmayınca; doğruya doğru, yanlışa yanlış demeyince, bu sefer insanlar başka örgütlere katıldılar. ‘Kim benim hakkımı savunuyorsa ben de oraya giderim’ dediler ve onlara katıldılar. Müslümanlar yanlışa yanlış deseydiler, o gençler kendi yanlarında olacaktı ve onlara katılacaktı. Yanlışa yanlış demediler, hep mevcut iktidarların yanında yer aldılar. Türkiyeli Müslümanlar son yüzyıldır sürekli korku içerisindeler. Ya bir şey dersek başımıza bir şey gelir korkusu ya da namaz kılan insanların aleyhinde, namazsız, niyazsız kimselerin lehinde konuşmuş gibi olmayalım gibi korku ve düşüncelerle hep sustular. Hâlbuki mesele ne bunun aleyhinde ne diğerinin lehinde konuşma meselesi... Mesele, hakkın ortaya konması ve yanlışların engellenmesi meselesidir.
Vakfa telefonlar geliyor; bir kişi (kendisi HDP’li imiş) bir kardeşimize: “Benim İslam hakkında önyargılarım vardı. Ben İslam’dan uzaklaşmıştım. İslam; sorunlarımızın çözümü değil. Hocaların, cemaatlerin, tarikatların durumu aynı… Bunlarda da hayır yok. Bizim hakkımızı savunduysa bir örgüt savundu gibi düşünüyordum. İslam hakkında artık önyargılı olmaya başlamıştım.” Beni kast ederek; “Allah razı olsun; Hocamın yaptığı açıklamaları dinledikten sonra İslam’a karşı kanaatim değişti, fikrim değişti, bakışım değişti. Yeniden İslam’ı sevmeye başladım. Demek ki İslam’ın görüşü buymuş da hocalar bunu ortaya koymuyormuş. Bunu anladım ve ön yargılarım kırıldı. Hocama selam söyleyin ellerinden öperim” demiş. Bu sadece benim vazifem değil. Bütün hocalar, bütün cemaatler Hakka hak, batıla batıl desin ve görüşünü söylesin.
Ama konuşurlarsa neyi konuşacaklar? Hocaların yanlışa yanlış demesi gerekecek. O zaman da bu birilerinin hoşuna gitmeyecek. Hocalar bunun hesabını yapıyorlar; ‘en iyisi konuşmayayım, kimse ile aram bozulmasın’ diyorlar. Vallahi böyle giderse bir tane dostları kalmayacak. Peygamberimiz daima ezilmiş insanların yanında yer almıştır ve haksızlıklara karşı konuşmuştur. Zamanında konuşması gerekenleri konuşmayıp susanlar, taraf tutan veya korkanlar bunun sonucunda etkisiz elemana dönüşürler.
Bazıları da “Bediüzzaman’ın: “Euzu billahi mineşşeytani ve siyase” “şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” dediğini diyor. Bediüzzaman’ın kastettiği şey; yalanlarla dolu siyaset, tarafgir davranma, haksız da olsa kendi partisini tutma olayı vs. Yoksa Bediüzzaman memlekette ne olup bitiyor ilgilenmeyen bir insan mıydı? Bediüzzaman yeni bir nesil meydana getirebilmek için çileler çekti, hapislerde yattı, ömrü sürgünlerde geçti. Milleti ile ilgilenmediği için mi bunlar başına geldi? Onun uzak durduğu siyasetten zaten biz de uzağız.”
Hocamız’ın konuyla ilgili açıklamasını dinlemek için www.furkanvakfi.net adresine başvurabilirsiniz.