Güncel

TEVEKKÜL EDEN TUTSAKLIKTAN KURTULUR

Paylaş:

Tevekkül; kişinin şahsı adına yapılacak bütün iş ve faaliyetlerde bir kişiyi ya da merciyi yetkili görmesidir. Dolayısı ile tevekkül eden, tevekkül ettiği mercinin kendisi adına vereceği kararına rıza göstermiş ve kararı alan kişi yahut merciye güvenmiş, onun bu işin sonucundaki kararı neticesinde endişeyi terk etmiş olur.

Sehl b. Abdullah tevekkülü; “Tevekkülün ilk makamı kulun Allah’ın önünde, gassalın (ölü yıkayıcısının) önündeki mevta gibi olması, hareket ve tedbiri bulunmamasıdır” diyerek açıklar. Fahreddin er Razi ise tevekkülü; “İnsanın dış sebepleri gözetlemekle beraber onlarla kalbini meşgul etmeyip, kalbini onlara bağlamayıp Allah’ın ‘İsmet’ sıfatına dayanmasıdır” şeklinde açıklamıştır.

Çağımız, süflî gayeler ile insanların birbirini ezdiği, bunun için kıyımların yapıldığı, emperyalist gayeler ile memleketlerin yerle bir edildiği ve bunu yapanların aklandığı bir çağdır. Dünyada özgürlük argümanını kullananlar, insafsızca ülkeleri sömürenlerdir aynı zamanda. Şer güçlerin ve dünyayı terörize eden milletlerin payına, sömürmek ve daha müreffeh bir hayat düşerken; sömürülenlerin, özgürlük diye sokaklara bir umutla ama kandırılmış olarak dökülenlerin payına ise gruplar halinde ölüm ve sömürülmek düşmektedir.

Çağın çokça kullanılan kavramları olan demokrasi-özgürlük gibi ifadeler tevekkül, rıza gibi kavramları ya unutturmuş ya da gündemimizden tamamen çıkmasına sebep olmuştur.

Hayatta var olduğunuz sürece adınıza karar verme, sizin adınıza kanun koyma yetkisini her ne fikirde olursanız olun sonuçta birine verirsiniz. Bunun adına batılı ideolojiler, ‘özgürlük-demokrasi’ derler. Böylece insanlık,  kendisi için zarar, yıkım, ifsat ve huzursuzluktan başka bir şey getirmeyen beşer ürünü fikirler ve ideolojilere hükmü vermiş olur. İslam ise tevekkül, kulluk, hamd, rıza kavramlarını kullanarak kulun görevlerini ve özgürlüğün sınırlarını belirlemede hükmü Allah Azze ve Celle’ye verir.

Allah Azze ve Celle’ye tevekkül etmeyen kişi bir boşluk içerisinde hayatını devam ettirmektedir. Başına gelen bütün işlerde Kadir-i Mutlak olan Allah Azze ve Celle’yi düşünmediğinden olaylarda “O en iyisini bilir, başıma gelen bu işin perde arkasında benim bilmediğim birçok hayırlar gizlidir” diyemez ve huzursuz olur. Tevekkül eden ise bütün işlerde Allah’ın hükmüne razı olmuştur ve başına gelen işlerde huzursuz olmaz. Teslimiyet ve rıza gösterir ki bu, İbrahim Aleyhisselam’ın halidir.

Tevekkül etmek, cahilce bir tembellik değildir. Kalbe kök salmış tevhid akidesinin bir gereği olarak Allah Azze ve Celle’nin kudretini her işte hesaba katmaktır. O, kul olarak vazifesini yerine getirmiş, istişaresini yapmış, gayretini göstermiş ve tembellik de göstermemiştir. Yalnız o, işin sonunu Rabbine havale etmiştir. Tevekkül eden kimse yaptığı işin sonucunu her şeyi gören, her şeyi bilen, her şeyi işiten Allah’a bırakmak sureti ile rahat ve huzura ermiştir.

Tevekkülün tevhid ve kader ile yakın irtibatı vardır. Hayat ilkelerini belirlemede ve kanun koymada kendisini Âlemlerin Rabbine teslim eden kul huzura ermiştir, içi rahattır ve huzurludur. Çünkü kendisini yaratan, rızıklandıran ve hidayet yolunu gösteren Allah’a teslim etmiştir.

Tevekkül eden kişi kul olarak üzerine düşen her şeyi yaptıktan sonra işin hükmünü ya da sonucunu Rabbine havale eder. Endişelenmeyi terk ederek hakiki bir hürriyete ulaşır. Tevekkül etmeyenler ise işin evvelinde, oluşum esnasında ve sonunda daima ne yapacağı, nasıl yapacağı ve sonucunun ne olacağı ile meşgul olur ve huzursuzdur. Böylelikle gerçek fail olan Allah’ı unutur. Bir kul olarak, bulunduğundan daha etkin bir mevkide kendisini görmek sureti ile endişelenmeyi bırakamaz. İşin başında yaptığı hataları aklından çıkaramaz. Sonucundan ise sürekli olarak endişe duyar. Kimi zaman yanlış sonuç veren işi için sürekli keşke diyerek huzursuz olur.

Mütevekkil ise endişeyi terk etmiş ve huzura ermiştir. Gerçek mutluluğu daha dünyada iken yakalamıştır.

İnsan bu dünyaya imtihan için gönderilmiştir. Nefis taşımakta ve şeytan kendisine vesveseler vermektedir. Bu sebeple nefis bazen akıl ve iradenin bağlarını koparmakta bu da kendisinin doğru ile yanlışı birbirinden ayırt etmesine engel olmaktadır.

İnsan özgür olmak ve bu özgürlüğün sınırlarını kendisi belirlemek istemektedir. Hâlbuki Allah, kulunun bütün bağlardan kurtulmuş bir surette sadece kendisini sınır belirleyici olarak görmesini istiyor. Çünkü onu varlıkların en şereflisi, en kabiliyetlisi olarak yaratmıştır. O halde insan, sorunlarında kendisine yardım eden, her halini gören birini istiyorsa o zât Allah Azze ve Celle’dir. O’nun kulu hakkında verdiği karar zor ve ağır dahi olsa hakikatte yine hayır dileyen de odur. Onun için Rabbimiz; “Kim Allah’a tevekkül ederse, O, ona yeter”1 buyurmuştur.

Tevekkül edenin kalbi sükûn bulur. En zor şartlarda başkaları ne yapacaklarını bilmez, şaşırmış vaziyette yön ararken, mütevekkil işin sonucunu Rabbine havale etmek sureti ile kalbini sükûnete erdirmiştir. Kur’an ve Sünnet özgürlükte ne kadar hak tanıyor ise, kendisini o kadar özgür olarak görür.

Anlaşılan o ki; âdil olan, kullarının hayrını dileyen, yaratan, yaşayabileceğimiz ortamı hazırlayan, dünyayı nimetlerle donatan Allah’ın, bizim için belirlemiş olduğu özgürlük sınırının hakkımızda iyilikten başka bir şey olmadığını düşünerek tevekkül etmeliyiz. Son söz olarak diyoruz ki hakiki özgürlük ancak tevekkül ederek elde edilir.

1.talak 65 31