Makale

Toplama Kamplarında Kaybolan İnsanlık: Doğu Türkistan

Paylaş:

Doğu Türkistan ve Uygur Türkü kardeşlerimiz zalim Çin Devleti'nin insanlık dışı zulümleri altında inlemeye devam ediyor. Eğitim adı altında kamplara alınan Doğu Türkistanlı Müslümanlar psikolojik veya fiziksel işkenceler ile asimile ediliyor, beyinleri yıkanıyor. Toplama kamplarına alınan her erkeğin evine ise Çinli bir erkek yerleştiriliyor. Ramazan aylarında zorla bir şeyler yedirilip içiriliyor. Doğum kontrolleri, idamlar, cinayetler, Doğu Türkistanlı çocukların başka ailelere verilmesi… Duyunca dahi tüylerimizin ürperdiği daha nice canavarlıklar Müslüman kardeşlerimize hiç acımadan uygulanıyor. Bütün bu akıl almaz zulümlerden sonra asimilasyon demek yetersiz kalıyor. Ortada büyük bir soykırım var. Orada bir kültür yok ediliyor, bir millet yok ediliyor, bir devlet yok ediliyor… Peki bütün bunlar yaşanırken dünya ne yapıyor?

Birleşmiş Milletler’in 9 Aralık 1948’de kabul ettiği “Soykırım Suçlarının Önlenmesi ve Cezalandırılması” sözleşmesinde bir grubu (ırkı, ulusu ya da dinsel grubu) ortadan kaldırmak amacıyla aşağıdaki suçlardan sadece biri dahi işlenirse soykırım suçu oluşur:

  1. Gruba mensup olanların öldürülmesi
  2. Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel ya da zihinsel zarar verilmesi
  3. Grubun bütünüyle ya da kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kısmen değiştirmek
  4. Grubun içindeki doğumları engellemek amacıyla önlemler almak
  5. Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek

Açıkça görüldüğü gibi soykırım suçunu oluşturacak bütün hareketler Çin tarafından gerçekleştirilmektedir. 30 milyon civarı Uygur Türkü’nün her gün yavaş yavaş yok edilmesine rağmen Çin’e, Çin Komünist Partisine dair uluslararası hukuk bağlamında elle tutulur hiçbir bir şey yapılamıyor. Bireysel anlamda verilen tepkilerin de Çin’e karşı yaptırım düzeyine çıkması elbette mümkün değildir. Yapılacak olan uluslararası hukukun öngördüğü tepkileri vermektir.

Peki bütün bu canavarlığa rağmen BM’de neden Çin ile ilgili bir soruşturma dahi yapılamıyor? BM Güvenlik Konseyinde Çin’in mutlak veto hakkının varlığı bunu engellemektedir. Elbette ki Çin, kendi aleyhine başlayacak bir soruşturmaya izin vermeyecek, BM’nin Doğru Türkistan’da araştırma dahi yapmasını istemeyecektir. İşte bu durum Doğu Türkistanlılara yapılan zulümlerin uluslararası arenada gündem olmasını engellemektedir.

Elbette tek sebep bu değildir. BM’de olmasa da diğer devletler Çin’e tepki gösterebilir, yaptığının soykırım olduğunu açıkça söyleyerek konuyu gündeme getirebilir. Ancak ekonomik ilişkiler hesaba katılarak gösterilmesi gereken tepkiler gösterilmiyor ya da kısık bir sesle gösteriliyor.

BM, hazırlanmasına rağmen Çin’in baskısı yüzünden yayınlanması geciktirilen raporlar dışında ciddi bir tepki göstermemektedir. Bu raporlardan birisi Aralık 2021’de hazırlanan fakat Ağustos 2022’ye kadar yayınlanamayan rapordur. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet ile yapılan röportajda “raporu yayımlamaması için 40 ülkeden mektup aldığını” ifade etti.[1] Bu dahi Çin’in ne denli bir baskı yaptığını göstermektedir. Zalimler arasındaki ortak yön: “Öldür ama duyurma” idi. 48 sayfalık raporda Sincan'da yaşayan 23 Uygur, 16 Kazak ve 1 Kırgız Türküyle detaylı mülakat yapıldığı, konuşulan isimlerden 26'sının 2016'dan bu yana belirli aralıklarla ya keyfi tutuklandığı ya da Çin'in yeniden eğitim kamplarında çalıştırıldığı bilgisi paylaşıldı.[2] Raporda yer alan veya almayan nice akıl almaz uygulamalarla “insanlığa karşı suç” işleyen Çin hükümetinin cevabı ise her zalimin gösterdiği türden bir tepkiydi: Çin’e göre yapılan her şey “radikalleştirmeden arındırma" adı altında yapılıyordu. Kendilerini haklı çıkarmaya çalışsalar da uluslararası arenada soykırım iddialarının gerçek dışı olduğunu hâlâ kanıtlayamadılar.

Türkiye, Doğu Türkistan konusunda büyük bir sınav veriyor. Ancak maalesef sınav kötü gitmektedir. Türkiye’nin Doğu Türkistan hakkındaki tutumu en net bir şekilde görmezden gelmektir. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ÇHC Dışişleri Bakanı ile düzenlediği ortak basın toplantısında şu cümleleri sarf ediyor: “Tek Çin politikasına en güçlü destek veren ülkelerden bir tanesiyiz. Çin’in güvenliğini kendi güvenliğimiz gibi görüyoruz. Gerek ülkemizde gerek bölgemizde Çin’e yönelik hiçbir olumsuz faaliyete izin vermiyoruz. Aynı şekilde Çin’in aleyhine olan yayınlar dahil her türlü faaliyetin de önüne geçiyoruz.”[3]

İnsan şaşırıyor gerçekten. Ne ara bu kadar dost olduk Çin’le? Bakınız, Çin’in güvenliği bizim güvenliğimizmiş. Yarın Çin, Uygur Türkleri benim güvenliğimi tehlikeye atıyor derse ne diyeceğiz? Türkiye’deki Doğu Türkistanlılar Çin’in güvenliğini tehlikeye atıyor derse ne diyeceğiz? Kaldı ki, Çin ülkesinde oruç gibi ibadetleri dahi yasaklayan bir ülkedir. 30 Milyondan fazla insanın yaşadığı ülkeyi koca bir hapishaneye çevirmiş bir zulüm devletidir.[4] Şimdi Türkiye böyle bir devletin aleyhine yayınlara dahi izin vermeyecek öyle mi? Yazık! Çok Yazık! Doğu Türkistanlı kardeşlerimize değil, bizlere yazık. Müslüman kardeşlerini zalimlere terk edenlere yazık.

Türkiye gerek içerde gerekse de uluslararası alanda Uygur Türklerine yardımcı olmalıdır. BM güvenlik konseyinde ya da orada olmasa bile Genel Kurulunda Doğu Türkistan’ı gündem yapmalıdır. Doğu Türkistanlıların seslerini duyurmalarına yardımcı olmalıdır…

Sesi çok çıkanın haklı sayıldığı bir dünyada yaşıyoruz artık. Müslümanlar olarak sesimizi daha gür çıkarmanın yollarını aramalı, haklılığımızı ve kardeşlerimizin gördüğü zulümleri tüm dünyaya anlatmalıyız. Böylece bir nebze olsun yaralarımızı sarabiliriz.

 

[1] https://tr.euronews.com/2022/08/25/gorevinin-bitmesine-gunler-kalan-bm-insan-haklari-direktorune-uygur-raporu-baskisi-artiyor

[2] https://tr.euronews.com/2022/09/09/cin-bmnin-uygur-raporu-yasa-disi-ve-gecersiz-is-birligi-kapilarini-kapatti

[3] Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun ÇHC Dışişleri Bakanı ile Ortak Basın Toplantısı, https://www.youtube.com/watch?v=o7_iInnQFaY

[4] Aynural, S. "AÇIK CEZAEVİ DOĞU TÜRKİSTAN". Türk Dünyası Araştırmaları 122 (2019 ): 205-218