Hâtem’in ünü dünyayı tutan yağız bir atı vardı. Süratte saba rüzgârını andıran, şimşekle yarışacak olsa onu geçecek bir attı. Koşarken terleyince ovalara, dağlara sanki çiy tanesi saçardı. İnsanın, “Buradan nisan bulutu mu geçti?” diye soracağı gelirdi. Sel gidişli öyle bir hayvan ki, rüzgâr arkada toz gibi kalırdı. Çölde sanki bir kartal veya bir gemi gibi hafifliğiyle geçer gider, binen bir insanı asla incitmezdi.
O dönemde Hâtem’in özellikleri çeşitli ülkelerde anılırdı. Bir gün Rum sultanının yanında, “Koşuda, gezide atının benzeri olmadığı gibi cömertlikte de kendisine eş olacak kimse yoktur” diye ondan söz edilmişti. Rum sultanı bilge vezirine:
“Delilsiz davanın sonu utançla biter. Hâtem’den o sözünü ettiğiniz atını isterim. Eğer esirgemezse ben bilirim ki onun bu şan ve şöhreti boşuna değilmiş, büyüklüğün heybeti onda vardır, eğer reddederse şöhreti laftan ibaret kalır” dedi.
Bir heyet tertip ederek hünerli bir elçiyi hemen Tay kabilesine, Hâtem’in katına gönderdi. Gittikleri zaman buralarda kış mevsimi yaşanıyordu. Fakat oralara baharın ilk belirtileri gelmişti, saba rüzgârı toprağa yeniden can bağışlıyordu.
Gönderilen heyet Hâtem’in konağına ulaştı ve Zinderûd1 ırmağına kavuşan susuz bir kimse gibi hepsi rahatladı. Gördükleri izzet ve ikram hadden aşkındı, hele ziyafetler daha da taşkındı.
Heyet o gün geceledi, ertesi sabah heyetin başkanı olan elçi ziyaret maksatlarını anlatınca, zavallı Hâtem sıkıntısından ve üzüntüsünden sarhoşa döndü ve şöyle söyledi:
“Ey bilge kişi, sevgili misafirim, bunu bana niçin daha önce söylemediniz? Ben o rüzgâr yürüyüşlü, düldül gidişli atı sizin şerefinize boğazlayıp pişirip sizlere ikram ettim. Çünkü hazırda bir şeyim yoktu, yağmur çok yağdı, sular kabardı, at sürüsünün bulunduğu meraya (otlağa) gitmenin tehlikeli olacağını düşündüm, yoksa orada her cinsten hayvan çoktu. Konuklarımın ıstırap içerisinde aç yatmalarını misafirperverliğime yediremezdim. Çünkü ben adımın cihanda iyi anılmasını isterim. Varsın o ünlü atım olmayıversin, gam değil, ama kimse ‘Hâtem misafirine ikram etmemiş’ demesin.”
Heyete hilatler2, atlar verildi, sultana da başka at gönderildi. Hâtem’in bu cömertliği Rum’a yayıldı, bu davranış yüceliğine herkes hayret etti, ona övgüler söylendi.”*
Dipnot:
* Sadi Şirazi’nin Bostan adlı kitabından alıntıdır.
- Isfahan’da bir ırmak.
- Padişah veya vezirlerin seçkin kişilere hediye ettikleri süslü elbise, kaftan.