Herkesin yakından bildiği ve sürekli örnekler verdiği bir kıssadır Firavun ve Hz. Musa Aleyhisselam kıssası. Kur’an-ı Kerim’de epeyce yer meşgul eder ve ibretler haritasıdır Firavun saltanatının yerle bir oluşu. Kuşak kuşak aktarıla gelen ve bu kıssa her zalime “Adalet ve Tevhid”den uzaklaşmanın acı sonunu hatırlatır. Tevhidin hakimiyetini gasp eden ve adaleti ortadan kaldıran her zalim, eninde sonunda Tevhidin adalet terazisi önünde hesap vereceğini iyi bilmelidir.
Her şey Firavunun saltanatının yıkılışını haber eden kahinlerin sözleriyle başladı. Bir çocuk gelecek ve bu zulüm ve şirk düzenine son verecek. Tüm önlemler nafileydi ve o çocuk bizzat zalimin kucağında ve sarayında yetişerek bu düzene son verecekti. Musa Aleyhisselam büyümüş heybetli bir delikanlı olmuştu. Allah onu Medyen halkının peygamberi Şuayb Aleyhisselam nezaretinde yetiştirmiş ve saraya yıkıcı bir güç olarak tekrar geri döndürmüştü.
Halk, Firavun saltanatının ve akrabalarının sömürü düzeni altında zulümden ve haksızlıklardan dolayı inliyordu. Zulüm haddini aşmış, adalet terazisi bozulmuş, mahkeme de yargı da Firavun saltanatının ta kendisi olmuştu. Mustazaflar, adeta zulme alıştırılmış ve her zamanki gibi zulmün ve gücün şakşakçıları, yapılanları memnuniyetle veya “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığıyla karşılıyordu. Kıpti denilen asiller, sistemin kaymağını yerken, mazlum İsrailoğulları ise köle olarak yaşamaya rıza göstermişlerdi. Her yerden feryatlar yükseliyor ve “bir an evvel bir şeyler yapılmalı” düşüncesi yayılıyordu. Ama kimse harekete geçmiyordu bugün olduğu gibi. Sadece sarayda büyüyen Musa, bu zulme sessiz kalmayacak ve zulme ‘dur’ diyecekti.
“Ve Musa dedi: ‘Ey Firavun! Şüphesiz ben âlemlerin Rabbinden bir elçiyim. Bana yaraşan, Allah hakkında ancak hak olanı söylemektir. Gerçekten ben size Rabbinizden bir mucize getirdim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder.’ Firavun: ‘Eğer bir ayet getirdiysen onu göster. Eğer doğru söyleyenlerden isen’ dedi. Bunun üzerine, asâsını yere bıraktı, o da birden kocaman bir ejderha haline geldi. Elini koynuna soktu. Çıkardığında bakanların gözünü kamaştıran bir ışık saçıyordu. Firavun’un kavminden ileri gelenler, ‘Muhakkak bu çok bilge bir sihirbaz’ dediler. ‘O, sizi arzınızdan çıkarmak istiyor.’ Firavun, ileri gelenlere: ‘O halde ne emrediyorsunuz?’ dedi: ‘Onu ve kardeşini beklet. Şehirlere de toplayıcılar gönder. Bütün bilge sihirbazları sana getirsinler.’ Ve sihirbazlar Firavun’a geldi. Galip gelen biz olursak bize muhakkak mükâfat var, değil mi?’ dediler…”1
Kıssa bundan sonra malumunuz üzere Musa Aleyhisselam’ın sihirbazlarla karşılaşması ile devam ediyor. Sonrasında sihirbazların Allah’ın peygamberi karşısında mağlup oluşu ve sihirbazların iman edişi vuku bulur. Zalimler neden bir dava adamından korkarlar ki? Neden halkın uyanması onların uykularını kaçırır ki? Hiç düşündünüz mü Firavunlar saraylarını ne üzere inşa ederler ne ile ayakta tutarlar? Sahi saltanat dedikleri şey ne ile korunur? Biz düşündük! Allah’ın davasına gönül veren tüm muvahhid İslam davetçileri düşündü ve işte o yüzden zalim düzenler bizi korkutamıyor. Firavun sarayları şirk ve zulüm üzere inşa edilmiştir. Kan ve göz yaşı ile ayakta dururlar. Mazlumlardan devşirdikleri emekler ve haklar üzerine bina edilmiştir. Neden bir dava adamından korkarlar? Çünkü dava adamları Tevhidin ilelebet cesur ve onurlu bekçileridir! Tevhid yeryüzünde sömürü düzenlerini, zulüm saraylarını alaşağı edecek yegâne güçtür!
Saltanatı ve zulüm saraylarını ayakta tutan acı ama gerçek olan grup vardır; onlar, zulme rıza gösterenler veya kendi menfaatlerini düşündükleri için sessiz kalmayı marifet zannedenler. Bilmezler ki bu zulüm er geç kendilerini de vuracak! Musa Aleyhisselam ve ona iman edenler uzun süreli bir hazırlık aşaması geçirdiler. Firavun saltanatının yıkılması plansız, projesiz bir iş değildir. Zulmün ve şirkin kökünden kazınması için gece gündüz hazırlık yapmak gerekir. Musa Aleyhisselam ilk önce İsrailoğullarını cesaretlendirmeli ve hedefe varacaklarına inandırmalıydı. İşin en başı en zor kısmıdır. Köleliğe alışmış bir topluluk öyle ha demeyle ayağa kalkmıyor maalesef. Acele etmedi, kıblegâh evler edindi, onları tek tek eğitimden geçirdi.
Daha sonra Allah’tan gelen emir ile bir gece vakti yola koyuldular. Tabi bu süreçte Musa Aleyhisselam Firavun’a tebliğ etmeye devam ediyordu. Hatta rivayetlerde bir ara, birkaç kez gönderilen Allah’ın çekirge, kan, kurbağa gibi belalarından sonra hakikati anlamaya yaklaşan Firavun tam iman edecekti ki, yanındaki elebaşları buna engel oldular. Haman denilen siyasi dehası onun aklını çelmeyi başardı ve Firavun eski haline geri döndü. Koskoca Firavun’un şunu söylemesi normal midir; “O halde ne emrediyorsunuz?” Demek ki her güç sahibinin etrafında onu şımartan ve ona akıl veren, böylelikle onun saltanatından nemalanan bir derin ahtapot yapılanması oldu ve olacaktır. Zalimleri şımartan ve Tevhide boyun eğmekten alıkoyan mütref denilen şımarık tayfa bugün de devletleri ve milli servetleri sömürmeye devam ediyor. İktidar olduğunu zannettiğimiz kimseler, hâkim koltuğunda kendilerinin olduklarını sanırlar ama aslında hâkim olan o sistemi ayakta tutan ideoloji sahipleridir. Karun ve Hamanlar bugün isim değiştirmiş, birisi küresel güç olmuş, iş dünyasını ayartıyor, diğeri ise medya olmuş halkı uyutuyor, iktidar sahiplerinin ve ona uyan halk kitlesinin yapılan zulümleri görmelerine engel oluyorlar.
İşte hazırlık evresi ve Musa Aleyhisselam’ın saraydaki davet çalışmaları sonunda artık son çare yola koyulmak olduğunda, emir geliyor Allah’tan ve Kızıldeniz’e doğru yola çıkıyorlar. Firavun kölelerini kaybetmek istemediği için mi yoksa güçlenip tekrar gelirler korkusuyla mı olacak bilinmez ama kendisi dahil tüm ordusuyla acı bir sona doğru gidiyordu. Musalar, Firavunları yok etme projesidir. Allah’ın en sağlam projelerindendir Musalar yetiştirmek.
Deniz yarılır ve peşlerine takılan Firavun, korumadığı, sahip çıkmadığı, bir gün acaba bana da lazım olur mu demediği adalete ve adaletin Rabbine secdeye kapanır ama nafile. Adalet, kendisini katletmeye veya kirletmeye kalkışan zalimlere asla aman vermez. Adalet kılıcı zalimin üzerine kalktı mı o başı kesmeden bir daha inmez! Son günlerde meşhur edilen bir sözdür: “Adalet herkese lazım olacak!” Zulmederseniz Musaların doğumunu hızlandırır, kendinizi Kızıldeniz’de boğulmaya mahkûm edersiniz. O gün geldiğinde hak-hukuk önünde eğilmeyen başlarınız adalet kılıcına boyun eğmek zorunda kalır bunu bilesiniz.
1. Araf, 104-113