YAZAR: GÜLHAN KAYNARPINAR
“Zühd üç türlüdür; cahilin zühdü, haramları terketmektir. Âlimlerin zühdü, helal olanların fazlasından sakınmaktır. Ariflerin zühdü, Allah-u Teâlâ’yı unutturan şeyleri terk etmektir.”
Dört büyük imamdan biri ve Hanbelî Mezhebi’nin imamı olan Ahmed bin Hanbel, 780 yılında Bağdat’ta doğdu. Ailesi Merv’den Bağdat’a göç ettiği için Merv’de doğduğunu nakledenler de vardır. Oğlu Salih tarafından düzenlenip bildirilen soy kütüğüne göre, soyu Peygamber Efendimiz’in soyu ile birleşmektedir. Büyük hadis ve fıkıh âlimi olan imamın künyesi; Ebu Abdullah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybani el-Mervezi’dir.
Çok küçük yaşta iken babasını kaybeden Ahmed bin Hanbel önce Kur’an-ı Kerim’i ezberledi. Bundan sonra lügat, hadis, fıkıh, sahabi ve tabiin rivayetlerini öğrendi. Yaşıtları arasında ciddiyeti, takvası, sabrı, metanet ve tahammülü ile meşhur olmuş ve bu hali, henüz 15-16 yaşlarında iken temas kurduğu âlimlerin dikkatini çekmiştir. Heysem bin Cemil onun hakkında şöyle demiştir: “Bu çocuk yaşarsa, zamanındakilerin ilimde hücceti (rehberi) olacaktır.”
İlk olarak İmam-ı Âzam’ın talebesi olan İmam-ı Ebu Yusuf’tan fıkıh ve hadis dersleri aldı, akabinde üç sene Huşeym’in derslerine devam etti, ondan hadis-i şerif dinledi. Bununla birlikte Bağdat’ta bulunan meşhur âlimlerden de ders aldı. Sonra ilim tahsili için seyahatlere başladı. Basra, Küfe, Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere, Şam ve el-Cezire’ye giderek hadis ilmini öğrendi. Hadis ravilerini bizzat görerek, onlardan hadis-i şerif dinledi.
İmam Ahmed, ilim öğrenmek için pek çok İslam beldesini dolaştı ve bu uğurda pek çok meşakkate katlandı. Kitap çantalarını sırtında taşırdı. İmam’ın kuvvetli hafızasının yanında dikkat çeken bir vasfı da, işittiği bütün hadis-i şerifleri yazmaya çok önem vermesiydi. Bir seferinde onu tanıyan biri ezberlediği hadis-i şerifin ve yazdığı notlarının çokluğunu görerek: “Bir Kufe’ye, bir Basra’ya gidiyorsun! Ne zamana kadar böyle devam edeceksin?” deyince, Ahmed bin Hanbel Hazretleri: “Hokka ve kalem ile mezara kadar...” diyerek cevap vermişti.
İki çeşit ders halkası vardı. Biri; talebelerine verdiği muntazam dersler, diğeri ise; hem talebelerinin, hem de halktan isteyenlerin katıldığı dersler idi.
İlimdeki Üstünlüğü
İmam Ahmed hazretleri, hadis ilminde zamanın en büyük âlimidir. Üç yüz binden fazla hadis-i şerifi senetleriyle birlikte ezbere bilirdi. Kendisinden pek çok âlim, hadis-i şerif nakletmiştir. İlim ve amelde öncü, Ehl-i Sünnet olan dört imamın dördüncüsü idi. İmam Ahmed hazretleri büyük bir müfessir, yüksek bir muhaddistir. Tefsiri yüz yirmi bin hadis-i şeriften meydana gelmiştir. Birçok muhaddis yetiştirmiştir ve bundan dolayı kendisi “Üstad-ül Müfessirin” ünvanıyla anılmıştır.
İmam-ı Şafii, İmam Ahmed’in ilmi seviyesinin yüksekliğini ve âbid bir kul oluşunu şu şekilde ifade eder: “Bağdat’tan ayrıldığım zaman, orada Ahmed bin Hanbel’den daha âlim, daha fakih, ondan daha çok haramlardan ve şüphelilerden kaçan kimseyi bırakmadım.”
İmam Ahmed’in talebelerinin ve kendisine sual soranların müşkillerini hallederken ortaya koyduğu ve takip ettiği usuller, Hanbelî mezhebinin temel kaideleri olmuştur. Ahmet bin Hanbel, dini müşkillerin halledilmesinde sırasıyla şu kaynaklara başvurmuştur:
1- Kitap ve Sünnet: Bütün müctehidler gibi Ahmet bin Hanbel de bir işin nasıl yapılacağını Kur’an-ı Kerim’de açık olarak bulamazsa, hadis-i şeriflere bakar, bunlarda bulursa ona göre hüküm verirdi.
2-İcma ve Sahabe Kavli: Hadis-i şeriflerde de açıkça bulamadığı bir iş için, icma var ise, öyle yapılmasını bildirirdi. Sahabe’den sonra gelen Tabiin’in de icmasını delil, senet kabul etmiştir. Bir meselede, kendi ictihadına göre hüküm vermez, sahabenin sözüne göre hüküm verir hatta sahabe sözü bulamadığı hususlarda, tabiinin büyüklerinden olan müctehidlerin ictihadını, kendi re’yine tercih ederdi.
3- Bir mesele hakkında, sahabe veya tabiine ait bir re’y (ictihad) bulamazsa, zayıf ve mürsel hadislerle amel eder, ona göre hüküm verirdi.
4- Kıyas: Hadis-i şeriflerin birbirini kuvvetlendirmesine bakarak kendine has bir usulle ictihadda bulunurdu.1
İctihad Usulü
Dört mezhep imamı içinde usul ve fetvalarını yazmaktan en çok çekinen Ahmet b. Hanbel’dir. O, daha çok hadisleri toplayıp tasnif etmeyi gaye edinmiştir. Şafii gibi O da senedi sahih olunca başka hiçbir şart ileri sürmeksizin haber-i vâhidle amel eden hadis ehli müctehidlerindendir.2
Hadisçilik Yönü
İbn Hanbel 40 yaşına kadar hadis öğrenmek ve ilmini artırmak için çalışmış, Irak, Hicaz ve Yemen arasında ilim seyahatlerinde bulunmuştur. Fakat bu süre içinde hadis rivayet etmekten veya ders vermekten kaçınmıştır. Şeyhi Abdurrezzâk İbn Hemmâm onu diğer hadisçilerle karşılaştırarak şöyle demiştir: “Bize en kudretli Hâfız eş-Şazkunî geldi, hadis ricâlini çok iyi bilen Yahya b. Maîn geldi, fakat bunların hepsini kendi şahsında toplayan Ahmed b. Hanbel gibi bir İmam daha gelmedi.”3
İmam Hanbel, yazdığı her hadisle amel etmeye özel gayret gösterirdi. Çalışmasının büyük ekseriyetini hadis ilmine vakfederdi. Ona göre fıkıhçı sayılabilmek için iyi bir hadis âlimi olmalı, en az dört yüz bin hadisi ezbere bilmeli, sıhhatinden emin olmadığı rivayetlerle amel etmemelidir.
Yine o, hadis rivayet edenlerin dürüstlüğüne özel önem vererek, emin olmadığı nakilcilerden hadis rivayet etmemeye çalışırdı.
İslam âlimlerinin ekseriyetinin uğradığı sıkıntı ve işkencelerden o da nasibini aldı. Mu’tezile Mezhebi mensuplarının tesirinde kalan Abbasi halifesi Me’mun zamanında çok büyük işkencelere uğradı. İslam’ın özüne aykırı fikirlere katılmadığı ve Mu’tezile müntesiplerinin fikirleri doğrultusunda görüş beyan etmediğinden hapse atıldı. Şiddetli kamçı darbelerine rağmen fikirlerinden vazgeçmedi. Uygun ifadeler kullanmak kaydıyla serbest bırakılma teklifini de reddederek asla sözünü değiştirmedi. Üstad Bediüzzaman İmam Ahmed’in çektiği sıkıntılara rağmen sebatını şöyle ifade eder: “İmam Ahmet ibni Hanbel gibi bir mücahid-i ekber, Kur’ân’ın bir tek meselesi için hapiste pek çok azap verilmiş ve o şekvâ etmeyerek, kemâl-i sabırla sebat edip o meselelerde sükût etmemiştir.”4
Rabbiyle kuvvetli bir bağı olan İmam, gece namazını hiç kaçırmazdı. Bu hususta oğlu Abdullah şöyle der: “Babam her gece Kur’an-ı Kerim’in yedide birini okur, her yedi günde bir hatim ederdi. Yatsı namazını kıldıktan sonra biraz istirahat eder, sonra kalkıp sabaha kadar ibadet ve taatle meşgul olurdu. Giydiği elbiseyi en ucuz kumaştan yaptırırdı. Çok kere az şey yer, “Ölecek olan kimse için, bunlar çok bile” derdi. Acıktığı zaman bir şey bulamazsa, kimseyi rahatsız etmez, bir şey istemezdi. Çoğu zaman ekmeğine sirke katık olurdu. Yolda yürürken, hızlı adımlarla yürürdü. Onu daha çok mescitte, cenaze namazında ve hasta ziyaretinde görürlerdi.
Ömrünü salih bir kul olarak geçiren ve yaşadığı sürece etrafındakilere ibadetleri, takvası, ilmi ve mütevazılıği ile örnek olan İmam Ahmed 855 (H.241) senesi Cuma günü vefât etti. Vefat haberi, bütün Bağdat halkını ağlattı. Cenaze namazını kılmak üzere çevreden gelenlerle birlikte, binlerce müslüman cenaze namazını kıldı. Hatta bu büyük kalabalığı gören Yahudi ve Hıristiyanlar’dan pek çok kimsenin müslüman olduğu rivayet edilir.
Dört büyük mezhep imamlarımızı anlatmaya İmam Ahmedd’le son vermiş bulunuyoruz. Rabbimizin kendilerine bahşettiği zekâ ve ince anlayışı Kur’an’ın hizmetine sunan âlimlerimiz, yaşadıkları dönem boyunca her türlü ilmî ve fikrî sapmaların önüne çekilmiş set oldular. Hakikatleri asla gizlemediler, anlatmaktan asla vazgeçmediler, tehditlere aldırış etmeden istikrarla hakkın savunucusu oldular. Her birini rahmet ve saygıyla anıyor ve açtıkları yolda ilerlememiz için Rabbimizin ya