Hedef

Aile Ve Akrabalarla İlgilenme

Paylaş:

Medeniyet kurulabilmesi Müslümanların ümmet olmasına bağlıdır. Ümmetin küçüğü cemaat, cemaatin küçüğü ise ailedir. İslam dini de bir medeniyet kurmak için geldiğine göre aileyi kuvvetlendirmek zorundadır. Bir ailede bile İslam Medeniyeti’ni kuramayanların ümmet olarak medeniyet kurabilmeleri mümkün değildir. İslam Medeniyeti’ni ailesinde tesis edemeyenler, âlemde mi tesis edecekler?

Bir fert cahiliye cemiyetine karşı duramaz, alternatif olamaz, cemiyetle boy ölçüşemez. Cahiliye cemiyetine alternatif olabilmemiz ona cemiyet olarak karşı durmamıza bağlıdır. Alternatif olamadığımızda başarıya ulaşamayız. Cemiyetin küçüğü aile olduğuna göre cahiliyeye karşı duruş ailede başlamalıdır.

Öncelikle ailede sağlam bir inanç meydana getirilmelidir.

Sağlam inanç ve aile huzuru yalnızca kendi huzurumuz için değil, yeni bir nesil meydana getirebilmek, aydın-âlimler yetiştirebilmek, çocukların İslam’a hizmet eden birer fert olmaya özenmesi için de şarttır. Çünkü çocuk İslam’ı ailesinde tanır ve aile yaşantısıyla kıyaslar. Ailesinde huzur görmeyen çocuk, anne ve babası İslam’ı yaşayan kişiler ise huzursuzluğu İslam’ın suçu zanneder, onlar gibi olmak istemez ve İslam’dan soğur. Bugün evde yaşanan huzursuzluklar sebebiyle çocuklarımızı kaybediyoruz.

Yaşadığımız ortam; Batı Medeniyeti’nin tesirinde olduğu için kadını da, erkeği de etkilemiştir. İsterse kadın ya da erkek bu medeniyetin karşısında yer alsın. Yine de ortamın tesirinde kalmaktadırlar. Yani sadece Müslüman olmak ortamın etkisinden kurtulabilmek için yeterli değildir. İslamî ortamlar (aileler) oluşturmak gerekmektedir.*

AKRABAYI KOLLAYIP GÖZETMENİN ÖNEMİ 

Bu yıl ilgilenme senesi olarak belirledik hedefimizi… Dünya bu haldeyken, insanlar gün geçtikçe kendilerini yapayalnız ve uçurumun kenarında hissediyorken bizler buna duyarsız kalamayız.  Bu yüzden ilk önce kendi ailemizden ve akrabalarımızdan başlamalıyız tebliğe ve davete… Bazen mum dibine ışık vermez misali kendi çevremizdekileri ihmal ediyoruz ve onlara bir şey katamayacağımızı düşünüyoruz. Belki de ilk tanıştığımız insanın davayı anlaması, bir ömür Allah yolunda koşturması için tüm gücümüzle gayret ediyoruz. Ama en acısı kendi evlatlarımızı, anne babamızı davet ederken bu kadar çaba göstermiyoruz. İşte cemaat içerisinde bulunan fertler olarak  -ister ders yapan bir hoca isterse mahalle sohbetlerine katılan bir fert olalım- yapmamız gereken şey; öncelikle kendi ailemiz ve akrabalarımızla ilgilenmek, onları da bu dava yolunda birer davetçi yapmaktır. İşte bunun için öncelikle dinimizin aile ve akrabaya verdiği önemi tekrar hatırlamak ve bu konudaki mesuliyetimizin farkına varmak gerekmektedir. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem hadisinde şöyle buyurur:

“Rızkının çoğalmasını ve ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabasını kollayıp gözetsin!”1

Kişinin akraba ve yakınlarıyla alâkasını devam ettirmesi, onları koruyup gözetmesi, yani sıla-i rahimde bulunması, dinin çok ehemmiyet verdiği esaslardan biridir. Zira Cenâb-ı Hak, akrabaları birbirlerine mirasçı kılmış, birtakım haklar ve vazifelerle aralarındaki bağları kuvvetlendirmiştir.

Akraba çevresi, insanı maddî ve manevi kötülüklerden muhafaza ettiği gibi muhtelif hayır ve sâlih amellerin işlenmesinde de yardımcı olur. Peygamberler, tebliğlerine akrabalarından başlamışlardır. Yine onlar, akrabalarının desteğiyle tebliğ vazifelerine devam etmişlerdir.2 Mesela Şuayb Aleyhisselâm’ın azgın kavmi kendisine:

“…Eğer kabilen olmasaydı mutlaka seni taşlayarak öldürürdük…”3 demişlerdi.

Dolayısıyla Müslüman, dînî ve dünyevî hususlarda yakınlarına faydalı olmak ve hayırlı işlerde onlardan istifade edebilmek için akrabalık bağlarını devam ettirmeli ve “sıla-i rahim” vazifesini hiçbir zaman ihmâl etmemelidir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“…Akrabalık haklarına riayetsizlikten sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.”4

“…Anaya, babaya, akrabaya… iyi davranın…”5

Cenâb-ı Hak, “rahim” diye adlandırılan akrabalık bağına, Rahmân ism-i şerîfinden türeyen bir isim vermiş ve:

“…Ona riayet edene Ben de iyilik ve ihsanda bulunurum. Onu koparanı da lütuf ve merhametimden mahrum bırakırım.”6 buyurmuştur.

Demek ki akrabalarla münasebetler, Cenâb-ı Hakk’ın Rahman sıfatının bir tecellîsi olarak merhamet ve şefkat temelleri üzerinde bina edilmelidir. Şu hadîs-i şerîf bu hususta mühim bir ölçü tâlim etmektedir:

“Akrabasının yaptığı iyiliğe aynıyla karşılık veren, onları koruyup gözetmiş sayılmaz. Akrabayı koruyup gözeten kişi, kendisiyle alâkayı kestikleri zaman bile, onlara iyilik etmeye devam edendir.”7

Bir sahâbî, fazîletli amellerin ne olduğunu sorduğunda, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kendisiyle alâkayı kesen akrabalarıyla görüşmeye devam etmenin, pek kıymetli davranışlardan biri olduğunu beyan etmiştir.8

Diğer taraftan, sıla-i rahimde bulunmak, doğrudan imanla alâkalı bir hâdisedir. Nitekim Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

“…Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, akrabasına iyilik etsin!”9 buyurmuştur.

Allah Teâlâ, sıla-i rahimde bulunan kullarını şöyle methetmektedir:

“Onlar ki, Allah’ın riayet edilmesini emrettiği şeye riayet ederler (sıla-i rahimde bulunurlar), Rablerinden korkarlar ve (bilhassa) hesabın kötü olmasından endişe ederler.”10

Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem de, amcası Hazret-i Abbas’ı methederken:

“Bu Abbas bin Abdülmuttalib, Kureyş’in en cömerdi ve akrabalık bağlarına en çok riayet edenidir”11 buyurmuştur.

Yine Efendimiz, iyilikte bulunmada gözetilmesi gereken sırayı şöyle beyan etmiştir:

“Harcamaya kendinden başla. Artanı çoluk-çocuğuna sarf eyle. Ailenden bir şey artarsa, bunu da yakınlarına harca. Bunlardan arta kalanı da sağındaki solundaki komşulara ver!”12

Akrabaya yapılan infak için, hem sadaka hem de akrabayı koruyup gözetme sevabı vardır.13

Sıla-i rahimin birtakım zorlukları da olabilir. Lâkin ona vadedilen mükâfat, daha fazla ve daha büyüktür. Fahr-i Kâinât Efendimiz, akraba ile ilgilenmenin mükâfatlarından bir kısmını şöyle haber vermiştir:

“Rızkının çoğalmasını ve ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabasını kollayıp gözetsin!”14

Bundan daha güzeli de, sıla-i rahimin insanı Allah Teâlâ’nın muhabbetine eriştirmesidir. Bir kudsî hadiste Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“…Akraba ve dostlarıyla irtibatını kesmeyenlere ve Ben’im için ziyaretleşenlere Ben’im de muhabbetim hak olmuştur.”15

Bunun aksine, akrabalarıyla bağını keserek onlarla ilgilenmeyen kişiler için de pek çok ilâhî ikaz ve tehditler vârid olmuştur. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Onlar, Allah’a söz verdikten sonra verdikleri sözü bozarlar, Allah’ın gözetilmesini emrettiği kimselerle alâkayı keserler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte onlar, lânete uğramışlardır; cehennem de onlar içindir.”16

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

“Allah Teâlâ varlıkları yaratma işini tamamlayınca, akrabalık bağı (rahim) ayağa kalkarak:

“ Bu duruş, akrabalık bağını koparan kimseden Sana sığınanın duruşudur” dedi. Allah Teâlâ:

«Pekâlâ, seni koruyup gözeteni gözetmeme, seninle alâkasını kesenden rahmetimi kesmeme razı değil misin?» diye sordu. Akrabalık bağı:

«Evet, razıyım» dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ:

«Sana bu hak verilmiştir.» buyurdu.”

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunları anlattıktan sonra:

“İsterseniz (bunu tasdik eden) şu âyeti okuyunuz!” buyurdu:

Yine bu mevzuda Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

“Ahirette cezasını ayrıca vermekle beraber, dünyada Allah Teâlâ’nın çabucak cezalandırmasını en fazla hak eden günahlar, zulmetmek ve akrabayı ihmâl etmektir.”17

“Her cuma gecesi insanoğlunun amelleri Allah’a arz olunur. Fakat akrabasıyla alâkasını kesen kimsenin amelleri kabul edilmez.”18 “Yeryüzünde bir Müslüman, Allah’tan bir şey dilerse, günah bir şeyi istemediği veya akrabası ile alâkasını kesmeyi arzu etmediği müddetçe Allah onun dileğini mutlaka yerine getirir veya ona vereceği şey kadar bir kötülüğü kendisinden uzaklaştırır.”19

“Akrabasıyla ilgisini kesen kimse cennete giremez.”20

Bu ayet ve hadisler, sıla-i rahim’in ehemmiyetini ortaya koymaktadır. Hatta bu husus o kadar mühimdir ki, akrabalar Müslüman olmasalar bile, onlarla aramızda belli bir hukuk mevcuttur. Nitekim âyet-i kerîmede Müslüman olmayan anne-babaya dahi iyilik yapılması ve dünyada onlarla iyi geçinilmesi emredilmektedir.21

1- Buhârî, Edeb 12, Büyû` 13; Müslim, Birr 20, 21; Ebû Dâvûd, Zekât 45

2- İbn-i Hibban, Sahih, Beyrut,1993,14,86

3-  Hûd, 91

4- Nisâ, 1

5- Nisâ, 36

6- Ebû Dâvûd, Zekât, 45/1694

7- Buhârî, Edeb, 15; Ebû Dâvûd, Zekât, 45; Tirmizî, Birr, 10

8- Ahmed, IV, 148, 158

9- Buhârî, Edeb, 85; Müslim, Îmân, 74, 75

10- Ra’d, 21

11- Ahmed,I, 185; Hâkim, III, 371

12- Nesâî, Zekât 60, Büyû 84; Müslim, Zekât 41

13- Tirmizî, Zekât, 26

14-  Buhârî, Edeb 12, Büyû` 13; Müslim, Birr 20, 21; Ebû Dâvûd, Zekât 45

15- Ahmed, V, 229

16- Ra’d, 25

17- Ebû Dâvûd, Edeb, 43; Tirmizî, Kıyâme, 57; İbn-i Mâce, Zühd, 23

18- Ahmed, II, 484

19- Tirmizî, Deavât, 115/3573; Ahmed, III, 18

20- Buhârî, Edeb, 11; Müslim, Birr, 18, 19

21- Lokman,15

KAYNAK: Osman Nuri TOPBAŞ, Faziletler Medeniyeti-2, Erkam Yayınları, 2007, İstanbul

http://www.islamveihsan.com/akraba-ziyaretinin-onemi.html

*http://www.furkanvakfi.net/muhterem-alparslan-kuytul-hocaefendinin-derslerinden-ailenin-onemine-dair-notlar.html