Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin Eşi Semra Kuytul Hocahanım ile gerçekleştirdiği telefon görüşmelerinden hazırlanmıştır.
Allah Azze ve Celle kitabında bizlere peygamberlerden, salihlerden, alimlerden ve halktan olan insanlardan çeşit çeşit misaller vermektedir. Böylelikle hiç kimse: “Benim için bir misal yok” diyememektedir. Mesela hastalık konusunda Hz. Eyüp Aleyhisselam misal olarak veriliyor. O bize bu konuda sabrıyla, şükrüyle örnek oluyor. Nemrut’la mücadele konusunda Hz. İbrahim örnek olarak veriliyor. Firavun’la mücadele konusunda Hz. Musa örnek olarak veriliyor. Hatta bazen peygamber olmayan ama salih ve cesur olan insanlardan örnekler veriliyor. Bu şekilde insanın: “Ben peygamber değilim” demesi engellenmiş oluyor. Allah Azze ve Celle: “Nice peygamberle birlikte birçok Rabbani (alim)ler savaşa girdiler de Allah yolunda kendilerine isabet eden (güçlük ve mihnet)den dolayı ne gevşeklik gösterdiler ne boyun eğdiler. Allah, sabredenleri sever”1 buyuruyor. Demek ki zamanında Ribbiyyûn olanlar da peygamberlerle birlikte mücadele ettiler, gerektiğinde savaşa katıldılar. Bu ayetle alimlere düşen vazife hatırlatılmış geçmiş alimler de örnek gösterilmiş oluyor. Ancak şu anda onları örnek alanlar gerçekten çok azdır. Günümüzde gördüğümüz kadarıyla hocalar hiçbir şeye karışmıyor, hiçbir hakkı savunmuyor ve yapılan bütün zulümlere sessiz kalıyorlar. Yalnızca namazı, abdesti, ahlakı anlatmakla görevlerini yaptıklarını zannediyorlar. Sessiz kalmayı siyaset zannediyorlar. Korkaklıklarını siyaset olarak örtbas etmeye çalışıyorlar. Halbuki Allah Azze ve Celle gerek alim gerek alim olmayan herkesin Allah yolunda mücadele etmesi gerektiğini ve bundan dolayı bir yılgınlığa da düşmemesi, gevşeklik ve zayıflık göstermemesi, zalimlere, kafirlere boyun eğmemesi gerektiğini anlatıyor. O halde Müslümanlar da boyun eğemezler, gevşeklik ve zayıflık gösteremezler. Kur’an-ı Kerim: “Eğer Allah size yardım ederse size galip gelecek kimse yoktur”2 buyuruyor. Dolayısıyla Allah yolunda olanlara Allah yardım edeceğine göre onlara galip gelecek kimse yoktur. O halde cesur bir şekilde mücadeleye devam etmelidirler. Allah Azze ve Celle ayetin sonunda: “Mü’minler sadece Allah’a tevekkül etsinler”3 buyuruyor. Demek ki başkasına tevekkül etmek, başkalarından bir şey beklemek gibi tehlikemiz var. Allah Azze ve Celle bu hususta da mü’minleri ikaz ediyor.
Tevekkülün ilk derecesi tedbir alma imkânı olanlar için tedbir almaktır. Tedbir aldıktan sonra da Allah’a tevekkül etmektir. Eğer kulun tedbir alma imkânı yoksa yine de Allah’a tevekkül edip görevini yerine getirmesi gerekir. Demek ki tevekkülün en alt derecesinde bile insanın yine Allah’a güvenmesi gerekmektedir. Tedbir aldığında ise aldığı tedbirlere değil Allah’a güvenmesi gerekir. Çünkü gerçek fail her zaman Allah’tır. Gerek tevekkül gerek teslimiyet gerekse tefvid konusu antidepresan bir ilaçtır ve insanı depresyonlardan korur diyebiliriz. Eğer insan Allah’a tevekkül etmezse, teslimiyet göstermezse, işini Allah’a havale etmezse, tefvid makamına ulaşmazsa depresyona girer. Bunları anlayan insanlar rahat ve huzurlu olurlar, çok zorluk yaşamazlar. Aksi halde depresyonlardan kendilerini kurtaramazlar.
Rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in dediği gibi: “Bizi toprağa gömdüler ama tohum olduğumuzu bilmiyorlardı.” Evet, tohum toprağa girdiği zaman kaliteli bir tohumsa orda yeşerir, filizlenir ve koca bir ağaca, çınara dönüşebilir. Eğer biz tohum olursak koca bir çınar ağacı olabiliriz. Soğuğa, rutubete ve sıkışmaya dayanamayan tohum, ağaç olamayacağı gibi zorluklara dayanamayan dava adamları ve cemaatler de büyük bir hareket olamazlar. Allah Azze ve Celle ancak buna dayananları büyük bir harekete dönüştürüyor, onlara bu şerefi nasip ediyor. Davalar zorluklara sabırla yeşerir, filiz verir, tebliğ ile orman olur. İnsan öncelikle zorluklara sabredecek ki yeşerebilecek ve filiz verebilecek sonra da tebliğ çalışmaları yapacak ki orman olabilecektir. Sadece zorluklara tahammül etmekle bir orman meydana gelmez; orman ancak tebliğ ile meydana gelebilir.
Dava adamları zulme hazır olmalıdırlar. Dava adamlarının ikinci adresleri zindanlardır. Bunu kabul etmeliyiz ve ona göre yolumuza devam etmeliyiz. Allah’a tevekkül edip, Allah’ın yardımının geleceğine iman etmeliyiz. Hakka meyledenlerin çoğalması, hakkın batılla mücadelesi uzayınca gerçekleşir. Mücadele uzadıkça duymayanlar duyar, sevmeyenler sever, katılmayanlar katılmaya başlar. O yüzden çok kısa zamanda bir şeyler olmasını isteyenler hata ediyorlar. Allah’ın muradı bu değildir. Nimeti verecekse evvela bizden külfetine de razı olmamızı istiyor. Karanlığa katlanmayan aydınlığa, zorluklara katlanmayan kolaylığa ulaşamaz. Dava adamları mum gibidir, yanmadan aydınlatamazlar. Yanmayı göze almayan insanlık alemine faydalı olamaz.
8 Eylül 2022 Perşembe
Patnos Cezaevi | Telefon Konuşması
MÜ’MİN HER ŞEY OLABİLİR AMA YALANCI VE HAİN OLAMAZ!
Allah Azze ve Celle Al-i İmran Suresi’nde şöyle buyuruyor: “…Kim ihanet ederse, kıyamet günü ihanet ettiğiyle gelir. Sonra her nefis ne kazandıysa, (ona) eksiksiz olarak ödenir…”4 Allah Azze ve Celle kitabında bazen hainlik yapan münafıklardan bahseder. Bunlar bilerek hainlik yapanlardır. Bazen de kalbinde maraz olanlardan bahseder. Bunlar belki bilerek ihanet etmiyorlar ya da münafık değiller -itikaden kafir değiller- ve kendilerini gerçekten de Müslüman olarak görüyorlardır fakat kalplerinde hastalık vardır. Allah Azze ve Celle her sene bu hastalıklarını ortaya çıkartacak olaylar yaratır.
Aslında kalbinde hastalık olanların kendilerini tedavi etmeleri için Allah onlara fırsat verir ama onlar maalesef bu fırsatı değerlendirmezler. Kalplerindeki hastalığı bilmezler, kibirlidirler, başkalarının göremediklerini gördüklerini zannederler. Halbuki başkaları kadar bile zeki, bilgili değildirler. Onlardan daha zeki, daha bilgili olan nice insanlar onlar gibi davranmaz; anlamaya çalışır ve itaat ve bağlılık kabiliyeti vardır ama böyle hastalıklı tiplerde itaat kabiliyeti yoktur, hiçbir zaman da bağlanamazlar çünkü kalplerinde kibir vardır. Bağlanma ve itaat kabiliyeti olanları aşağı görürler, kendilerini üstün görürler. Halbuki onlardan daha aşağıdadırlar ve bunlardan hainlik beklenebilir. Bugün kalbinde maraz olan bir insan yarın tamamen bir münafığa dönüşebilir. Herkes kendi kalbini kontrol etmeli ve çevresinde böyle insanlar varsa onlara dikkat etmelidir. Kurtlar nasıl ki puslu havayı severse bunlar da bir hadise gerçekleşmesini beklerler ve bir hadise olduğunda derhal devreye girip insanların kalplerini bozmaya, insanları soğutmaya, birliği ve beraberliği dağıtmaya çalışırlar. Tüm arkadaşlarımız bunlara karşı dikkatli olmalıdır.
Allah Azze ve Celle Al-i İmran Suresi’nde buyuruyor ki: “O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, biz onlara ancak günahları daha da artsın diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azap vardır.”5 Kafirler ve münafıklar kendilerinin anlaşılmadığını, bilinmediğini zannediyorlar ama aslında Allah da birçok Müslüman da onları biliyor. Belki Allah Azze ve Celle onları hemen ortaya çıkartmak istemiyor, günahlarının artması için süre tanıyor. Marazlılara ise tevbe etmeleri ve kalplerini tedavi etmeleri için süre tanıyor ama ekseriyetle onlar da anlamıyorlar. Çok iyi bilinmeli ki Allah Azze ve Celle bu dünyayı imtihan için yarattı ve temiz olanla pis olanı ayıracaktır. Ayetin devamında: “Allah, murdar olanı, temiz olandan ayırt edinceye kadar mü'minleri, sizin kendisi üzerinde bulunduğunuz durumda bırakacak değildir. Allah sizi gayb üzerine muttali kılacak değildir. Ama Allah, elçilerinden dilediğini seçer. Öyleyse siz de Allah'a ve elçilerine iman edin. Eğer iman eder ve sakınırsanız, sizin için büyük bir ecir vardır”6 buyuruyor. Allah Azze ve Celle bizi gayb üzerine muttali kılmayacağı için onların amellerinden, yüzlerinden, gözlerinden anlamamızı istemektedir. O yüzden olaylar yaratmaktadır. Çünkü olaylar olunca herkesin ne olduğu ortaya çıkmaktadır. Gerçekler ortaya çıkmadan kimse canını vermeyecek. Önemli olan bizlerde onu görecek gözün olmasıdır.
Yüz kalbin aynasıdır, basiret sahipleri yüze bakınca kalbin halini anlayabilir. Allah Azze ve Celle kalpleri göremediğimiz ve bilemediğimiz için yüzü yaratmıştır. Kalpleri göremeyeceğimiz için onları yüzlerinden anlayalım istemektedir. Amel yüzden, dürüst gözden anlaşılır. O basirete sahip olursak gözünden dahi anlayabiliriz. Allah Azze ve Celle herkese derecesine göre bir anlama imkânı vermiştir. Avam amellerden anlar, havas yüzlerden, havasul havas ise gözlerden ve kalplerden anlar. İnsan kendisine verilmiş olan bu imkânı güzel değerlendirirse o zaman görmesi gerekenleri görebilir, anlaması gerekenleri anlayabilir.
Şahsiyetsizler, münafıklık alametleri taşıyanlar, Peygamberimizin ifadesi ile yalancı, sözünde durmayan, emanete ihanet eden ve yağcılık yapan insanlardır. Hainler de korkak, kalbi marazlı ve şahsiyetsizlerin içinden çıkar. Çünkü korkaklar tehditlerle karşılaştıklarında mutlaka ihanet ederler. Korkaklara, kalbi marazlı olanlara, sürekli fitne çıkartmaya çalışanlara ve şahsiyetsiz insanlara dikkat edilmelidir. Efendimiz hadiste: “Mü’min her şey olabilir ama yalancı ve hain olamaz” buyuruyor. Demek ki böyle insanlar hep var olacak ve o sıfatlara sahip olanlar mü’min sıfatını kaybetmiş olurlar.
22 Eylül 2022 Perşembe
Patnos Cezaevi | Telefon Konuşması
- Al-i İmran, 146
- Al-i İmran, 160
- Al-i İmran, 160
- Al-i İmran, 161
- Al-i İmran, 178
- Al-i İmran, 179