SOSYAL MESAFEYİ KORUYARAK CEMAATLE NAMAZ KILMAK İSTEYEN FURKAN GÖNÜLLÜLERİNE DARP!
Kıymetli Furkan Nesli okurları… Bu sayımızda başyazı bölümünde Başyazarımız Alparslan Kuytul Hocaefendi ile gerçekleştirdiğimiz röportaja yer veriyoruz. 21 Mayıs Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece Adana’da gerçekleşen olayı konuştuk. Alparslan Kuytul Hocaefendi, Adana’da teravih namazı kılmak isteyen Furkan Gönüllülerini polisin darp ederek gözaltına almasını değerlendirdiği röportajda Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma dair analizlerini de bizlerle paylaştı.
FURKAN NESLİ: Hocam 21 Mayıs gecesi neler yaşandı? Siz namaz kılınmak istenen yerde değildiniz. Furkan Gönüllüleri gözaltına alınınca evinize geldiniz. Gözaltına alınan arkadaşlarınızı desteklemek için evinizin önünde toplanan kalabalık ile birlikte sabaha kadar beklediniz. Olay ile ilgili neler söylemek istersiniz?
ALPARSLAN KUYTUL HOCAEFENDİ: Aslında her şey gayet açık. 7-8 kişi Merkez Cami’nin yanındaki açık alanda yatsı ve teravih namazı kılmak istiyor. Bunu önceden haber alan Emniyet, büyük bir kuvvetle gelip “parkta namaz kılmak yasak” deyip namaza engel olmuşlar. Olay yerindeki 5-10 kişi: “Madem parkta yasak. O zaman yasak olmayan başka bir yere gidelim” diye dağılıp uzaklaşırken Emniyet güçleri tarafından darp ediliyorlar. Sanki bir başkaldırı varmış gibi Emniyet namaz kılma isteğini büyüterek işi “Siz bize boyun eğmiyorsunuz, biz size göstereceğiz” noktasına getiriyorlar. Halbuki bu insanlar size bugüne kadar bir taş mı attı? Biz haklarımızı kullanır ve haksızlığa da boyun eğmeyiz. Bu boyunlar bir defa Allah’a eğilmiştir, artık kimseye eğilmez! Siz, Allah’a da mevcut kanunlara da boyun eğmiyorsunuz, kanunsuz davranıyorsunuz ama insanların size boyun eğmesini istiyorsunuz. Polisin insanların üzerine motor sürmek, uzaklaşan insanları darp etmek, yerde ters kelepçeli olan kimsenin suratına tekme atmak, hakaret ve küfretmek, arkadaşını veya akrabasını sormak için karakola gelenleri gözaltına almak gibi bir yetkisi olabilir mi?
Burada önemli bir nokta şudur: 47 kişi orada teravih namazı kılmak istediği için gözaltına alınmadı. Hatta bir tanesi bile bundan dolayı gözaltına alınmış değil. Gözaltı, olay yerinden uzaklaşırken yapıldı. Emniyet, sanki çok sayıda insan teravih namazı kılmak istemiş, büyük bir provokasyon yapmaya kalkışmışlar gibi göstermeye çalışıyor. O yüzden karakola gelip akrabasını veya arkadaşını soranları gözaltına aldılar. 47 kişi gözaltına alındı, sayıyı kasten arttırdılar.
Olayda arkadaşlarımıza zulmeden çevik kuvvet polislerinden birinin akrabasıyla yaptığı Whatsapp yazışması ortaya çıktı. Akrabalarından biri bize gönderdi. Yazışmada: “Dayı, bunu ve bir tane kısa boylu sözcülerini bir dövdüm, bir dövdüm, yüzüne ben vurmadım ama belden aşağılarının tutmadıklarına eminim… Gözaltına alınan 40-50 kişiden çok güzel hırsımı aldım. Kuytul’un evine kadar döve döve götürdük” diyor. Neden “Furkancılar provokasyon yaptı” dediklerini anlıyor musunuz? Bu, suç bastırma operasyonudur. Ellerindeki bütün gücü, televizyonları, interneti hepsini kullanarak millette böyle algı meydana getirmeye çalışıyorlar. Çünkü 9 kişinin aldığı darp raporlarının ortaya çıkacağını ve olayın mahkemeye taşınacağını biliyorlar. Bu konular çok büyüdüğünde “provokasyondan dolayı darp ettik” diyebilmek için böyle algı operasyonu yapıyorlar. Yoksa bu olayı televizyonlara çıkartmazlardı. Ama elimizde adlî tıp raporları ve görüntüler var. Bunu bildikleri için baskın çıkmaya çalışıyorlar.
Tüm Emniyeti Aynı Kefeye Koymuyoruz
Gerek 29 Mayıs 2016 İskenderun olayı gerek 22 Nisan 2017 Adana olayı, 30 Ocak 2018 operasyonu ve gerekse bu süreçte gerçekleşen birçok olay... Biz bunları konuşurken tüm Emniyet teşkilatını aynı kefeye koymuyoruz. Öyle zannediyorum ki onların içinden de niceleri “bu yaptığımız insanlık değil, biz eskiden böyle değildik, biz niye bu hale geldik, bu insanlardan ne istiyoruz? Şiddetle anılan bir teşkilat olmaya doğru gidiyoruz” diyorlardır. Kendi arkadaşlarına kızıyorlardır. Ancak ellerinden bir şey gelmiyor.
FURKAN NESLİ: Hocam malum bu olaydan sonra birtakım iftiralar atıldı, ulusal kanallarda bile çarpıtmalar yapıldı, provokasyon yapmakla itham edenler, “Kâbe bile kapalıyken siz neden cemaatle namaz kılmak istiyorsunuz?” diyenler oldu. Doğu Perinçek’e ‘kardeşim’ diyen Cübbeli size: “Ajan mısınız, provokatör müsünüz?” dedi. Bu söylemler ve iftiralar hakkında ne söylemek istersiniz?
ALPARSLAN KUYTUL HOCAEFENDİ: Bizim hayatımız ve bugüne kadar hiçbir provokatörlük yapmadığımız meydanda. Ancak birtakım güçlerin bizden rahatsız olduğu da meydandadır. Bu rahatsız olanlar elbette ki bir insanı itibarsızlaştırmak için böylesi iftiralar atacaklar, hocaya karşı hocalar çıkartacaklar ve onlar eliyle itibarsızlaştırmaya çalışacaklardır. Bunların içinden bir kısmının kimlere hizmet ettiği belli ama samimi olanlara gelince onlara tavsiyem, konuyu gerektiği gibi incelesinler. Yoksa yarın kendilerinin başına geldiğinde bazı polislerin nasıl davrandığını o zaman anlarlar.
Provokasyon 3-5 kişi ile karanlıkta ve kimsenin görmediği bir yerde yapılmaz. Öyle bir niyet olsaydı yüzlerce kişi ile Valiliğin veya Emniyetin önünde ya da çarşı merkezinde yapılırdı. Ayrıca orada polislerin darp etmesine ve küfretmesine rağmen hiçbir arkadaşımız polise küfretmedi ve bir darpta bulunmadı. Daha sonra bizim evin önünde toplanan kalabalık da aynı şekilde davrandı. O kadar insan vardı ama en ufak bir olay dahi olmadı. Bunlar, arkadaşlarımızın provokasyon yapmak gibi bir niyetinin olmadığını gösteriyor?
Bizim evin önünü dört taraftan kesmişlerdi. İlk anda iki yüz kadar polis vardı. Bizden bir kötülük gelmeyeceğini bildikleri için sabaha karşı birçoğu gitti. Bu neyi gösteriyor? Bizle ilgili hiçbir korkuları yok. Biz orada provokasyon yapmak için bekleseydik polis sayıyı azaltır mıydı? Zaten onlar gittikten sonra hiçbir eylem yapılmadı, slogan da atılmadı. Provokasyon niyetimiz olsaydı böyle mi davranırdık?
Sivil polislerden bir tanesi arkadaşların tam ortasında kamerayla çekim yapıyordu. “Siz polis misiniz?” dedim. “Evet” dedi. “Bakın bu kadar gencin ortasındasınız. Polisler arkadaşlarımızı bu kadar darp etmişler, küfretmişler ve 47 kişiyi gözaltına almışlar. Arkadaşlarımıza Emniyette ‘namaz kılamazsınız’ denilmiş, onlara ilk anda su bile verilmemiş olduğu halde siz bu kadar gencin, öfkeli bir kalabalığın içerisinde hiç korkmadan rahat rahat duruyorsunuz. Aramızda video çekiyorsunuz ve kimse size bir şey yapmıyor. İşte biz buyuz” dedim. Provokasyon yapan insanlar böyle mi davranır? Böyle bir kalabalığa mı provokatör diyorlar?
“İlla bizim dediğimiz olacak” diyor ve haksızlık yapıyorlar. Haksızlık yapan insanın dediği olmaz, eninde sonunda böyle yapanların haksızlıkları ortaya çıkar ve bu olayda daha da fazla ortaya çıktı. Bir sürü insanı darp ettiler, küfrettiler, adli tıp raporları, görüntüler ve ses kayıtları var. Bizi provokasyon yapmakla suçlayanlar ne darp raporlarını ne de bu görüntüleri görüyor. Kur’an’ı Kerim Araf Suresi 179. ayette buyuruyor: “… Kalpleri vardır anlamazlar, gözleri vardır görmezler, kulakları vardır işitmezler…” Bunlar ne görmek istiyorlar ne de duymak istiyorlar. Bunlara yapacak bir şey yok.
Cübbeli’nin söylediklerine gelince; herkes yanında olandan harcar, demek ki yanında bu varmış ondan harcamış. Olayın aslını bilmeden konuşuyor. Ben onu Allah’a havale ediyorum.
Gördüğüm kadarıyla gerek internette gerek televizyonlarda bizimle ilgili aleyhte yayınların ve saldırıların arttırılmasının sebebi; polisin bu yaptığıyla çok zor duruma düşmesidir. Bu zulmü yapanlar ve yaptıranlar “Biz bunları yaptık, çünkü onlar provokasyon yaptılar” demek istiyorlar. Halbuki yapılmak istenen şey sadece bitmek üzere olan Ramazan’da hiç olmazsa bir defa cemaatle teravih namazı kılmak ve Ramazan’ı canlandırmaktır.
Yalan Haberler
ATV’deki haberde, benim de içlerinde olduğum bir grup diye söyleniyor. Ben o sırada Adana’nın başka bir mahallesinde arkadaşlarla iftar ediyordum. Orada değildim. Benim olduğum görüntüler bizim evin önündeki görüntülerdir. O olayın olduğu yerdeki görüntüler değil. Evimizin önünde sabaha kadar bekledik. Sabah namazını kıldık. Haberde sanki biz orada teravih kılmışız gibi anlatılıyor.
Haber spikeri, “Sıfır mesafeli namaz” diyor. Halbuki yayınladıkları fotoğrafta da görüldüğü gibi bizim aramızda bir buçuk metre mesafe vardı. Bu kadar mı yalancı olunur? Deveye, “Boynun niye eğri?” diye sormuşlar. “Nerem doğru ki” demiş. Bu haberlerin de her tarafı yalan dolan.
FURKAN NESLİ: Hocam 21 Mayıs gecesinde evinizin önündeki bekleyiş ile ilgili neler söylemek istersiniz? Orada neden beklendi?
ALPARSLAN KUYTUL HOCAEFENDİ: Şimdiye kadar birçok olay gördük. Bazen bir kişiyi götürüyorlar ve kasten Emniyette 5-6 saat bekletiyorlar. Normalde gözaltı işlemi bir kişiyse yarım saat ya da bir saatte biter. Ama 5-6 saat bekletilenler var. Anladım ki onları orada 4 gün esir edecekler. Bir gün sonra sokağa çıkma yasağı başlayacaktı ve yasak bayram bitene kadar yani 4 gün sürecekti. Besbelli ki, “memur yok, sayı azaldı” diyecekler, 47 kişiyi bayram sonuna kadar bırakmayacaklardı. Bayramı Emniyette geçirteceklerdi. Bunun önlenmesi için, “Arkadaşlarımızın işlemleri hızlandırılsın ve sabaha kadar bitirilsin” diye biz orada toplandık. 47 kişinin birçoğunun olayla alakası da yoktu. Karakola sadece sormak için gitmişlerdi. Sen misin soran? Gel sen de içeri… Var mı böyle bir kanun? Bu, ancak Suriye’de, Libya’da, Irak’ta olurdu. Türkiye’de soranlar ne zamandan beri içeri alınıyor? Orada avukata bile kötü muamele yapıldı.
Emniyet Müdür Yardımcısıyla birlikte orada kaç tane müdür vardı. Dedim ki: “Ben buradan ayrılmayacağım. O arkadaşların tamamı bırakılana kadar biz de uyumayacağız. Sizi de uyutmayacağız.” Kararlı olduğumuzu görünce işlemleri hızlandırdılar. Eğer orada beklemeseydik, Emniyet Müdürleri de orada beklemek zorunda kalmasaydı işlemleri 4-5 gün sürdürürlerdi. Çünkü intikamcı bir anlayış var, nefret dolular. Arkadaşlarımızı akşam saat 11-12 gibi Emniyete götürmüşlerdi, sabah 9’a doğru hepsinin işlemi bitti. Gelenler de sessiz sedasız dağıldı.
Benden ne bekliyorlar? 47 kişiyi darp ederek, küfrederek Emniyete götürecekler, ben de evimde rahat rahat uyuyacağım öyle mi? Ben böyle bir insan değilim. Evinde rahat uyuyanlar olduysa o onların sorunudur. Arkadaşlar darp edilmiş, aç susuz Emniyetteler, hiçbir şey yapmadan evimde oturmamı bekliyorlar. Ben buna karşı bir şeyler yapmaya çalışınca da “Sen provokasyon yapıyorsun” diyorlar. Ben evimde uyusaydım bana bu lafı söylemezlerdi. Ben o lafa razıyım ama evde uyumaya razı değilim. Çünkü evde uyumak sorumsuzluktur, vefasızlıktır. Ben o arkadaşlarımı nasıl öyle bırakacağım, hiçbir şey yapmayacağım. Bir insanda zerre kadar vefa varsa böyle bir günde arkadaşlarını yalnız bırakmaz. Yalnız bırakan utansın, ben onu yapamam.
FURKAN NESLİ: Türkiye’de maalesef böyle bir ortam meydana getirildi. Hem polisler hem de şu an yeni görevlendirilen bekçiler ile böyle bir şiddet havası oluşturuluyor. Siz de bunu ‘Türkiye, Doğu Türkistan mı yapılmak isteniyor?’ diye ifade ettiniz. Bu artan şiddet olaylarını nasıl yorumluyorsunuz?
ALPARSLAN KUYTUL HOCAEFENDİ: Aslında ben bununla ilgili yaklaşık 5-6 yıl önce birkaç konuşma yapmıştım. Hem kanunlar yönünden ve hem de uygulamalara baktığımızda diktatörlüğe doğru götürme olduğunu görebiliriz. Mahkeme konuşmalarımın birçoğunda bu geçiyor. Şu anda 20 konuşmam mahkemede. Bunların bir kısmında ‘Türkiye diktatörlüğe doğru götürülüyor’ diyerek misaller veriyorum. Aslında şimdiki şiddet o zaman yoktu. Onlar en son 3 sene önceki konuşmalardı. Türkiye bu 3 sene içerisinde daha da kötüye gitti. Katı bir sisteme doğru gidildiğini görüyoruz. Aslında devletin içerisinde tepelere, Emniyete yerleştirilmiş bir ekip var. Bu ekibin kokusunu, ayak seslerini hatta bazen kendilerini görmek mümkün.
Korkutma Stratejisi Uyguluyorlar
Yeni bir ekip ile karşı karşıyayız. “FETÖ ile mücadele” denilerek bunlara yetkiler verildi ve güçlendirildiler. Türk derin devleti ve devlet içerisinde bazı yetkililer Türkiye’deki özgürlüklerden rahatsızlar. Özgürlük istemiyorlar. Çünkü özgürlük olduğunda herkes konuşacak ve o zaman onlar istedikleri gibi davranamayacaklar. Bu yüzden böyle olaylarla, kimini hapse atarak, kimini darp ederek korkutuyorlar. Bu milleti korkutmanın yolu; hapsetmek, darp etmek ve mahkemelerde süründürmektir. Peki kim korkutmak ister? Suçlu olanlar korkutmak ister. Bunlar korkutma stratejisi uyguluyorlar. Bence bilerek yapıyorlar.
Toplumda bir nefret meydana getiriliyor. Bu olayların üç beş kişinin işi olduğunu da zannetmiyorum. Çünkü çok çoğaldı. Sanki genel olarak yukarıdan böyle bir talimat var ve “toplumu korkutun” denilmiş gibi bir şey hissediyorum. Bu kadar olayların hep üst üste gelmesi boşuna olmasa gerek. Burada valilere düşen vazife böyle yapanlar hakkında soruşturma açılmasına müsaade etmesidir. 20 tane vali böyle davranan polisler hakkında soruşturma açılmasına izin verse hatta bizzat kendisi soruşturma açsa bu olaylar bitebilir. Ama bunu bilerek yaptırıyorlar ve bir korku imparatorluğu meydana getirmek istiyorlar. Türkiye’deki özgürlüklerin bitmesini istiyorlar.
FURKAN NESLİ: Bazı iftiralar arasında sizin Furkan Gönüllülerini kışkırttığınız veya “Sürekli devlet ile karşı karşıya getiriyorsunuz” tarzında iftiralar var. Böyle diyenlere ne dersiniz Hocam?
ALPARSLAN KUYTUL HOCAEFENDİ: Ben kışkırtmış olsaydım herhalde bugüne kadar çok kötü olaylar olurdu. Bugüne kadar hiçbir arkadaşımız polise saldırmamıştır. Geçenlerde bir kardeşimiz, “Hocam bizi böyle eğitmeseydi kim bilir ne olurdu?” demişti. Namaza engel olan, namaz kılmak isteyenleri darp eden, ağır küfürler savuran ve haksız yere 47 kişiyi gözaltına alanlar onlar. Aslında kışkırtanlar bizzat kendileridir.
Mesela polis geçenlerde 2-3 metreden Suriyeli bir gencin kalbine ateş edip öldürdü. Bunu örtbas etmeye çalıştılar. Katili bıraktılar. Sonra tepkiler olunca tekrar tutuklandı. Bu olayda tepki gösterenler bize yapılan darp olayına gelince niye tepki göstermiyorlar?
FURKAN NESLİ: Hocam yıllardır birçok iftira ile karşılaştınız. Bu süreçte de “virüse karşı tedbirler alınsın ama abartılmasın” demenize ve sadece bu tedbirleri kullanıp İslami faaliyetleri bitirmek isteyen o güce dikkat çekmek istemenize rağmen yine birçok iftiraya uğradınız. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
ALPARSLAN KUYTUL HOCAEFENDİ: Nice iftiralar attılar. Mesela, “Bayram günü sokağa çıkma yasağını ihlal edin, sokağa çıkın” demişim. Böyle bir şey dedim mi? Bayramda ben evimde oturdum. Bayramlaşmayı sokağa çıkma yasağından önce cuma günü ve tokalaşmadan yaptık. Burada hepinizin önünde yaptık. İnsan biraz ahlaklı olur. “Camide açıkça bayram namazı kılacağız” demişim? “Bayram namazı için isyan fetvası verdi, isyan etmek vaciptir, dedi” diyorlar. Buna benzer daha bir sürü iftiralar… Bütün mesele şu: Bunlar “Siz bize beyat etmiyorsunuz” diyorlar. Evet, etmiyorum. Ben zaten bunu bin defa açıkladım. Bu yüzden 5-6 yıldan beri bu zulüm sürüp gidiyor. Bizimle ilgili iftiralara inananlar bunların hiçbirini ve Türkiye’nin geldiği noktayı görmüyorlar, hemen yalan haberlere inanıyorlar.
Ben iftiradan değil yanlış yapmaktan korkarım. Yanlış yapmayalım onlar ne yaparsa yapsın. Çünkü biz yanlış yaparsak Allah’ın yardımı üzerimizden kalkar. Biz yanlış yapmadıktan sonra Allah Azze ve Celle bizimledir. Arkamızda Allah olduktan sonra karşımızda kimlerin olduğunun hiçbir önemi yoktur.
FURKAN NESLİ: Muhterem Hocam, Korona virüs ile ilgili ilk zamanlardan itibaren açıklamalar yaptınız. Cuma namazının kılınmasına ara verilmesini en baştan beri eleştirdiniz. Ülkemizde Korona virüs ile ilgili alınan bu tedbirleri doğru buluyor musunuz? “Bir güç virüsü kullanıyor” diyorsunuz. Bununla ne kastettiğinizi açıklayabilir misiniz?
ALPARSLAN KUYTUL HOCAEFENDİ: Evet, bu Korona virüs sebebiyle alınan tedbirlere tamamen karşı değilim ama abartılmasına karşıyım. İlk olarak okulların ve camilerin kapatılması ilk başta biraz makul gibi görünmüş olabilir ama zaman ilerledikçe aslında bu kararın o kadar da masum olmadığını, bunun bir proje olduğunu düşündüren birçok gelişme yaşandı.
Özellikle tepki gösterdiğim husus, camide ve cemaatle kılınması farz olan Cuma namazı konusuydu. Beş vakit namazla ilgili çok fazla bir şey söylemiş değilim. Çünkü beş vakit namaz evde de kılınabilir, ailenizle cemaat yaparak da kılabilirsiniz. Ben meseleye siyasi yönden değil ilmi ve fıkhi yönden baktım. Cuma namazı fıkhî bir meseledir. Branşı fıkıh olmayanların bu konuda konuşması yanlıştır. İslam’da farz olan bir şeyin terk edilebilmesi ancak belirli şartlarla mümkündür. Birtakım önlemler alınarak yerine getirilebiliyorsa, o önlemleri alarak o farzı yerine getirmek farzdır. Hiçbir çare yoksa o zaman terk edilebilir. Namaz, oruca ya da hacca benzemez. Yolcu ya da hastaysanız orucu tutmayabilirsiniz ama savaşta da olsanız namazı kılmak zorundasınız.
Korona virüs sebebiyle birtakım önlemler alınarak Cuma namazı camilerde kılınabilirdi. Söylediğim buydu ve bunda bir yanlışlık görmüyorum. Her Müslümanın bunu söylemesi icap ederdi. Ama her şeye sorgusuz sualsiz teslim olmaya alışmış olan insanlar burada da aynı tavrı gösterdiler. Ne Irak’ın işgaline tavır gösterdiler ne Suriye’nin bu hale getirilmesine ne Türkiye’de bir sürü masum insanın hapislere doldurulmasına tavır gösterdiler. Hiçbir meseleye tepki göstermez olmuşlar.
Meseleye ilmi açıdan bakmayıp hemen olayı siyasi bir malzeme yapmak istiyormuşuz gibi düşündüler. Öncelikle ben bir Müslümanım sonra da bir hocayım. Olaya öncelikle ilmi olarak bakarım, sonra siyasi olarak da bakmak gerekiyorsa bakarım. Bu olaya siyasi olarak bakmadım. Cuma namazı Allah’ın emridir, kılınmak zorundadır. Virüs sebebiyle Cuma namazının farziyetinin düştüğüne inanmıyorum. Bu fetvayı kimler verdiyse Allah’a hesabını verecekler. Gerekli önlemler alınarak Cuma namazı kılınabilirdi. Bugün dünyada veya ülkemizde virüs bitti mi? Hayır, bitmedi. O zaman neden 29 Mayıs’ta Cuma namazı kıldık? Aynı önlemleri alarak daha evvel de Cuma namazını kılamaz mıydık?
29 Mayıs’ta Cuma namazının kılınmasına müsaade edilmesinde yaptığımız mücadelenin bir etkisinin olup olmadığını bilemem ama her alanda bir gevşetme var. 1 Haziran’da turizm sektörü çalışmaya başladı. Daha önce AVM’lere, kahvehanelere, kafelere, berberlere, toplu taşıma araçlarında tam kapasiteyle yolcu taşımaya vb. izin verilmişti. 1 Haziran’da turizme bile müsaade ettikten sonra -ki bu virüs zaten dışarıdan geliyor- Cuma namazlarına müsaade etmemeleri zaten olacak şey değildi. Böyle bir şey yapsalar çok zor durumda kalacaklardı. Verilen iznin bununla da alakası olduğunu zannediyorum.
FURKAN NESLİ: Muhterem Hocam bize zaman ayırdığınız için Allah sizden razı olsun. Bizleri birçok açıdan aydınlattınız. Allah çalışmalarınızda muvaffak eylesin. Allah’a emanet olun.