Çıplak aramaya maruz kalan kadınlar için “Ahlaklı bir kadın olay olduğu zaman hemen suç duyurusunda bulunur, bir yıl sonra gündeme getirmez” diyen AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in açıklamasını değerlendiren Alparslan Kuytul Hocaefendi şunları söyledi:
Bu açıklamaları kendisine hiç yakıştıramadım. “Ahlâklı bir kadın” derken ne demek istiyor? “Beni çıplak aradılar” diyenler ahlâksız kadınlar mı oluyor? Özlem Hanım ve onun gibi düşünenlere şunu söyleyeyim: 22 Nisan 2017’de Furkan Gönüllüleri Adana'da polisin zulmüne uğradı. Hiçbir suçu olmayan sadece basın açıklamasına katılmak için gelen bir kişiyi polisler ters kelepçe takarak yere yatırdı, bir kadın polis de o kişiye tekmeyle vurdu. Yine başka bir kadın polis, bir kadının başörtüsünü çekti. Yaşanan bu olaya rağmen arkadaşlarımız hemen suç duyurusunda bulunmadı. Yani insanlar darp edildiği halde bile hemen şikâyetçi olmayabiliyorlar. Biz bunları dört sene evvel yayınladık, tüm Türkiye'ye de duyurduk hâlâ yayında duruyor. Özlem Hanım, bunlar için ne yaptınız?
“Çıplak arama yok” diyorlar, cezaevine gittiğinizde bir odada -çok affedersiniz- iç çamaşırı dışında her şeyi çıkarttırarak arıyorlar. Bu herkese yapılıyor. Özlem Hanım yaşamadığı için bilmiyor; cezaevlerindeki durum bu. Cezaevine götürülen kişi emniyetten adliyeye, adliyeden cezaevine gidene kadar birçok kez aranıyor ayrıca elle arama yapılıyor. Madem arıyorsunuz hiç olmazsa ellerinizi kullanarak aramayın. Elbiseleri çıkarttırıyorsunuz hiç olmazsa diz kapağı ile göbek arasını açtırmayın. Öyle bir dönem meydana getirdiniz ki insanlar korkudan konuşamıyor, haklarını arayamıyorlar. Çıplak aramaya maruz kalan kadınlar da bir sene boyunca ya korktuğu ya da utandığı için konuşamamıştır. Ayrıca bu kadınlar hapishanedeyken nasıl konuşabilirler? İnsanlar bu durumu bir sene sonra birtakım olaylar vesilesiyle konuşabildilerse, bu sizin için bir utançtır!1
Özlem Zengin’in çıplak arama konusuyla ilgili daha sonra: “Cezaevinde talimatla çocuk sahibi oluyorlar” demesini ise şu şekilde değerlendirdi:
Talimatla bebek sahibi olunduğunu neye dayandırarak söylemektedir? Bunlar delilsiz iddialardır. Gebe kadının hapse atılamayacağı ile ilgili kanun var. İnfaz kanununun 16. maddesinin 4. fıkrasında: “Hapis cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren bir yıl altı ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır” denilmektedir. Neden bu kanuna uyulmuyor? Özlem Zengin’in bir avukat olarak söylemesi gereken bu kanundur. Ama bütün gerçeklere gözünü kapatmış. Diyelim ki hapistekiler talimatla hamile kalıyorlar, 15 Temmuz’dan evvel hamile olanları neden hapse attınız? Anayasa’da eşitlik var ve kanunlar herkese eşit olarak uygulanır. Neden hamile katil bir kadını bu haktan yararlandırıyorsunuz, hemen hapse atmıyor, çocuğunu doğurmasını bekliyorsunuz ve cezasını doğumdan bir buçuk sene sonra infaz ediyorsunuz da ‘FETÖ’ deyince bu kanunları görmezden geliyorsunuz? Bunun cevabı verilmelidir. Yanlışın doğru bir şekilde savunulması mümkün değildir!2
Alparslan Kuytul Hocaefendi, yıl dönümü olması nedeniyle tekrar gündeme gelen 28 Şubat Darbesi hakkında şunları söyledi: Türkiye tarihine kara bir leke olarak geçen 28 Şubat zulmünü kınıyorum. Bu, Erbakan Hoca’ya yapılan büyük bir haksızlıktı. Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum. Uydurma gerekçelerle 20 yıldan fazladır cezaevinde tutulan Müslümanların da bu zulümden kurtulmalarını Allah’tan niyaz ediyorum. O gün, o darbeyi gerçekleştirenlerin hiçbirisi ceza almadı. Onlar hâlâ güçlü ve bazı güçler tarafından korunmaya devam edilmektedirler. Bazıları 28 Şubat’ı bitirdiklerini zannetseler de bugün, “28 Şubat, bin yıl sürecek!” diyenlerin, 28 Şubat’ı daha baskıcı bir şekilde ve aleni olarak devam ettirdiklerini görüyoruz. 28 Şubat’ı “Türkiye, tarikatlar ve cemaatler ülkesi olmasın diye yaptık” diyen 28 Şubatçılar bugün bu projelerini, AKP’yi vitrinde tutarak çok daha kolay bir şekilde gerçekleştiriyorlar. Hükümetler, derin devletin dediğini yapacaklarsa o hâlde hükümet olmalarının ne manası vardır? 28 Şubat’ta yaşananları her fırsatta kınayan hocalar ve cemaatler, bugünün Türkiye’sinde daha büyük zulümler ve İslamî faaliyetlere engellemeler yapılırken neden konuşmazlar? Bugün de İslamî sohbet için bir araya gelen muhalif cemaatlerin dernekleri kapatılıyor, hocaları hapse atılıyor, faaliyetleri engelleniyor, konferans bile yaptırılmıyor. Tüm bu yaşananlar karşısında Müslümanlardan çıt çıkmıyor! Susmayı bir strateji olarak görenler; böyle devam ederlerse susa susa biteceklerini bilmelidirler. 28 Şubat darbesi ile anlaşıldı ki; Hükümet de olsanız, derin devlet istemedikçe hiçbir şeyi değiştiremiyorsunuz. Şu hâlde Müslümanlar, sancaklarına yalnızca Tevhidi yazarak ve dinlerinden taviz vermeyerek peygamberî bir metot ile mücadele etmeleri gerektiğini anlamalıdırlar.3
Ayasofya Camii İmamı ve İslam Hukuku Profesörü Mehmet Boynukalın’ın yeni anayasa çalışmaları ile ilgili teklif ettiği “Laikliğin yeni anayasadan kaldırılması ve fabrika ayarlarına geri dönülmesi” görüşünü bir Müslüman olarak takdirle karşıladığını ifade eden Alparslan Kuytul Hocaefendi şunları söyledi: 40 yıldır İslam’ın Tevhid inancının gerçek manasını anlatan, “Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalı” diyen ve laikliğe ilmî eleştiriler getiren bir hoca olarak, İlahiyat camiasından bir hocanın bu açıklamasını değerli bulduğumu ifade etmek istiyorum. Üç-dört tanesi hariç dünyada var olan bunca Hristiyan, Yahudi ya da ateist olan gayr-i İslami devletlerin bile anayasalarında laiklik esası yoktur. Dolayısıyla bu devletler dini, devletten tamamen ayırmamakta, icabında dini referans olarak alabilmekte ve dinî değerlere uygun kanunlar koyabilmektedirler. Biz ki Osmanlı’nın torunları ve bin yıldır Müslüman olan bir toplumuz. Dolayısıyla 1982 Anayasasında laikliği temel esas olarak kabul etmiş olmamız Müslüman halkımızın değil, halkın değerlerinden uzak birtakım güçlerin gayretiyle gerçekleşmiştir.
Laikliği savunanlar iki kısımdır. Birincisi; iyi niyetli olanlar, laikliği dinin siyasete alet edilmesini engellemek ve bir dinin diğer dinlere baskı yapmasına mâni olmak için çare olarak görenler. İkincisi; laiklik ile dinin değerlerinden ve hükümlerinden kurtulup istediği gibi keyfî idarede bulunmak isteyen idareciler. Birinci kısımdan olanlar bilmelidirler ki; dinin siyasete alet edilmesine ve bir dinin diğer dinlere baskı yapmasına mâni olmak için laiklik şart değildir. Çünkü din, siyasetten üstündür ve siyasete alet olmaz. Din bunu kabul etmez. Olsa olsa siyaset, dine alet olabilir. Ayrıca 1400 yıldır var olan İslam medeniyetlerinde laiklik olmadığı hâlde diğer dinlere hiçbir baskı uygulanmamıştır. Çünkü dinde zorlama yoktur. Dolayısıyla laiklik aslında bir ihtiyaca binaen ortaya çıkmamış, güç sahiplerinin dinin hükümlerinden kurtulup keyfî idarede bulunabilmesi için bir strateji olarak geliştirilmiştir. Yani laiklik aslında bir ideoloji değil bir stratejidir. İdareciler, laiklik sayesinde dini referans alarak yapılan tüm itirazlardan kurtulabilmektedirler. Laiklikle dinden, bazı olayları bahane ederek ilan edilen olağanüstü hâl ile de parlamentodan ve kanunlardan kurtulmaktadırlar. Daha da olmazsa gizli talimatlar vermek suretiyle kanun dışına çıkmakta ve keyfi idarede bulunabilmektedirler.
İslam, Allah’a kulluğu emrederken kullara kulluğu reddeder. Laik düzenlerde ise insanlar Allah’a değil kullara itaat etmektedir. İslam’da idareciler de halk gibi Allah’a itaat etmek ve Allah’ın hükümlerine bağlı kalmak zorundadır. Yani idareciler keyfî idarede bulunamaz ve istediği gibi hüküm koyamazlar. Laik düzenlerde ise idareciler istedikleri gibi hükümler koyabilmekte ve muhaliflerini susturabilmektedirler. Çünkü onları sınırlayan din, laiklik sayesinde devre dışı bırakılmıştır. Birkaç sene önce ölen Papa Jean Paul ölümüne yakın, laikliğin toplumları dinsizliğe götürdüğünü ve ateistlerin çoğalmasına sebep olduğunu açıklamıştı. Bırakın Müslümanları, Hristiyan din âlimlerinin dahi zararlı bulduğu laikliğin Müslümanlar tarafından savunulması ve “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” denilerek kutsallaştırılması kabul edilemez. Fikirler söylenmeden, eleştiri yapılmadan doğrulara ulaşılamayacağına göre hiçbir teklifin önü kapatılamaz. Yeter ki fikirler ve inançlar baskı ve terör yoluyla yayılmaya çalışılmasın. Fikirleri terör yoluyla yaymak nasıl yanlışsa “bir şeyin değiştirilmesini teklif dahi edemezsiniz” demek de aynı şekilde yanlıştır.4
- com/watch?v=rP7AD8vJ3Dc
- com/watch?v=CQErOF9th6Y
- com/watch?v=l2qvOo9P2fo
- com/watch?v=z23oZggD3kw