Mazlum Ümmetin Çığlıkları

Asya’nın -Yaralı- Kalbi: Afganistan

Paylaş:

Savaş demek; direnmenin verdiği şuurun, izzetin yanında; acı demek, yokluk, çaresizlik demek… Birgün her şeyin yeniden eskisi gibi olmasını hayal edenlerin yaşadığı özlem dolu kayıp yıllar demek… Doğup büyüdüğü topraklardan, sevdiklerinden, geleceğinden vazgeçmek demek… İşte Afganistan; savaş adına her duyguyu bulabileceğiniz, son 42 yıldır nerdeyse aralıksız savaşı yaşayan kimselerin memleketi. Ve tüm mazlum coğrafyalar gibi tamamına yakını Müslüman olan bir ülke. Jeostratejik öneminin -ki dünya üzerinde nerede bir karışıklık veya savaş varsa oranın jeostratejik öneme sahip olduğunu görürsünüz- doğurduğu dış müdahaleler ve iç karışıklıklarla geçen yıllar 32,5 milyon nüfuslu ülkeyi dünyanın 14. en fakir ülkesi konumuna itmiş durumda. Yaklaşık 20 milyon insan günlük 1,5 dolarla geçinmeye çalışıyor, yani her 3 Afgandan ikisi ciddi yokluk çekiyor.

Bu sayımızda, 31 Ağustos 2021’de ABD ve NATO güçlerinin tamamen terk etmesiyle dünya kamuoyunun gündemine oturan Afganistan’ın onlarca yıldır çektiği sıkıntılı süreçleri konu edinmek istedik.

İMPARATORLUKLAR MEZARLIĞI

  1. yüzyılda Babür İmparatorluğu’na karşı bağımsızlığını kazanmasının ardından yaklaşık bir asır geçtikten sonra; Afgan Emiri Dost Muhammed, -İngilizlerin en önemli sömürgesi Hindistan’a yönelik tehlikelerin geçiş noktası olarak gördüğü- Herat’ı, İngiltere’nin yardımıyla 1863’te İran’dan savaşmadan teslim almıştı. Böylelikle İngilizler, Afganistan üzerinde 1919 yılına kadar sürecek bir nüfuza sahip olmuşlardı. Bu süreçte ara ara karşı karşıya da geleceklerdi.

Emanullah Han, İngiliz Hindistan genel valisine yazdığı bir mektupla bağımsızlığını resmen ve tek taraflı olarak ilan etmiş ve bu durum, yeni bir (dördüncü) İngiliz-Afgan savaşına sebep olmuştu. Bir süre sonra İngilizler tekrar yenilince, Afganistan’a bağımsızlığını vermek zorunda kalmışlardı. Böylece Afganistan 1919’da bağımsızlığını kazandı ve 20. yüzyılın ilk bağımsız Müslüman ülkesi oldu. İşte bugüne kadar stratejik Afganistan topraklarında yenilgiye uğrayan ve ülkeyi terk etmek zorunda kalan üç süper gücün ilki olan İngilizler, Afganistan’da hezimete uğramış oluyordu.

SOVYETLER DE AFGANİSTAN’DAN KOVULMUŞTU

Ruslar, Bolşevik ihtilali sonrasına denk gelen Afganistan’ın bağımsızlığını ilk tanıyan ülke olmuştur. Bunun karşılığında SSCB’yi de ilk tanıyan ülke Afganistan olmuştur. (Eylül 1919) Afganistan, Türkiye Cumhuriyeti’ni de tanıyan ilk ülkedir. Afganistan’ın bağımsızlığını kazanması ile birlikte ülkeyi hızla Batılılaştırmaya çalışan Emanullah Han, Sovyetlerden sonra ilgisini, Batılılaşma ve modernleşme çabalarında örnek aldığı Türkiye’ye ve Mustafa Kemal’e yöneltir. 1928 yılı Nisan ayı sonlarında Türkiye’yi ziyarete gelen Emanullah Han, Mustafa Kemal’den çok yakın ilgi görmüş ve ikinci Türk-Afgan ittifakını imzalayarak tam bir işbirliğiyle Türkiye’den ayrılmıştır. Ancak yerel halk, reformları benimsememiş ve yaşanan karışıklıklarla iktidar sürekli el değiştirmiştir.

Önce Türkiye ile askeri eğitim ilişkileri kuran Afganlar, Türkiye’nin NATO’ya girmesiyle artık Sovyetlerle işbirliğine gitmiş;  askeri eğitim için Sovyet Harp Okullarına gönderilen Afgan öğrencilerinin çoğu, birer sosyalist olarak geri dönüp kültürlerini ve ülkelerini Sovyet sistemine dönüştürmeye çalışmışlardır.

Solcu subayların marifetiyle 1979 yılında art arda gerçekleşen darbelerin ardından Moskova’dan getirtilen Babrak Karmal ülkenin başına geçirilmişti. Karmal daha uçakta iken SSCB’yi Afganistan’ı “huzur ve barış” için kontrole davet etti. Ruslar, Karmal’ın daveti üzerine, 27 Aralık 1979 yılında 85.000 kişilik bir orduyla, Afganistan’ı karadan ve havadan işgal ettiler. Pakistan, Suudi Arabistan ve  -uzmanlara göre- ABD gibi ülkeler SSCB’nin işgaline karşı direnişe geçen mücahitlere tam destek vermeye başlamıştı. Sovyet Rusya ise sıcak denizlere inme, enerji koridoru oluşturabilme ve Ortadoğu’ya müdahil olabilme gibi emellerine ulaşabilme imkânı bulduğunu düşünüyordu. Zira tarih bize şunu öğretmektedir: Asya’nın kalbi olan Afganistan’a hâkim olan; Ortadoğu, Orta Asya ve Çin-İran-Orta Asya’ya müdahale etme imkânı kazanmakta ve dünya’ya da hâkim olabilmektedir. (Bu nedenle Ortadoğu gibi Afganistan da süper güçlerin mücadele alanı olmuştur.)

10 YIL DEVAM EDEN SOVYET ZULMÜ VE MÜCAHİDLERİN ZAFERİ

Sovyetler Birliğinin yaklaşık 10 yıl süren Afganistan işgaline Müslüman halk destansı bir direnişle karşı koymaya başlamış ve ABD, İran, Çin, Suudi Arabistan, Pakistan gibi ülkeler işgale tepki vermişler ve çıkarları gereği mücahidlere -ki birçok mücahid grup ortaya çıkmıştı- silah ve mühimmat desteğinde de bulunmuşlardır. Ve nihayet Müslümanların direnişini kıramayan Sovyet Rusya, kendi sonunu da getiren 10 yıllık işgale son verip Afganistan’ı terk etmek zorunda kalıyordu. Böylece Afganistan bir başka güce daha mezar oluyordu.

BM raporlarına göre Rus birliklerinin ülkeye girdiği Aralık 1979’dan, ülkeden son Rus askerinin çekildiği Şubat 1989’a kadar devam eden savaşta; yaklaşık 2 milyon insan ölmüş, 2 milyon kişi yaralanmış, 5 milyon kişi de göçmen durumuna düşmüştür. Ülkedeki 10 milyon mayın yüzünden de 400.000 insan hayatını kaybetmiştir. Adeta Afganların kaderi haline gelen savaş; ardında yine acı, gözyaşı, yıkım ve istikrarsızlık bırakmıştı.

Ancak işgalin bitmesinden sonra ABD’nin desteklediği mücahid grupları da kendi yörelerinde küçük devletler kurmaya başlamışlardı. Taliban, bu hareketlerin dışında kalmıştı. Söz konusu gruplar, 1988–1995 yılları arasında birbirleriyle sayısız savaşa girişmişlerdi. Bu çatışmalarda, sadece 1992–1995 yılları arasında yaklaşık 30.000 kişi ölmüş ve 100.000 kişi de yaralanmıştı.

1979 yılında SSCB’nin Afganistan’a müdahalesinden önce var olan merkezi devlet, 1994’ün sonunda Taliban’ın ortaya çıkmasına kadar bir daha inşa edilememişti. Kısaca Afganistan, resmen var olsa da fiilen bitmiş görünüyordu 1993 yılına gelindiğinde mücahit grupları Burhaneddin Rabbani liderliğinde bir hükümet kurdular. Tacik olan Rabbani, devlet başkanı ilan edildi.  1 yıl sonra Peştu ağırlıklı Taliban, Rabbani hükümeti karşısında ciddi bir rakip olarak ortaya çıktı ve 1996’da Taliban, Kabil'de denetimi ele geçirdi.

ABD İŞGALİ

Demokrasi, barış ve medeniyet getireceği iddiasıyla girdiği her ülkede akıl almaz zulümler, işkenceler, insan hakları ihlalleri yapan ABD kendince; Afganistan’a hâkim olarak Rusya’nın sıcak denizlere inmesini ve de bir enerji koridoru oluşturmasını engellemeli ayrıca dünyanın 3. süper gücü olma iddiasındaki Çin’e karşı önlem almalıydı. Ve 11 Eylül saldırılarından sorumlu tuttuğu Usame Bin Ladin’i kendisine teslim etmediği gerekçesini ileri sürerek Afganistan’ı işgal ediyordu. Oysa ABD henüz 1998 yılında bile, yine terör bahanesiyle hava saldırısı düzenlemiş, 1999 yılında ise Birleşmiş Milletler Afganistan’a mali yaptırım ve hava ambargosu uygulamaya başlamıştı.

2001 yılı Ekim ayında ise ABD ve İngiltere hava saldırılarıyla 20 yıl sürecek kanlı işgali başlatmış oldular. Önce Kabil ve Mezar-ı Şerif, ardından da Kandahar’ın düşmesiyle 1996’da başlayan Taliban iktidarı son bulmuş oldu. Yerine ABD tarafından Hamid Karzai’nin başkanlığında geçici bir yönetim kuruldu ve 6 ay sonra resmen devlet başkanlığına getirildi.

Ülkede 2001 yılından bu yana her iki taraftan olmak üzere toplam 14.500 asker ve yaklaşık 300.000 sivil öldü. Dünyada nüfusuna oranla en fazla sakat barındıran ilk üç ülkeden biri olan Afganistan’da 3 milyonu aşkın insan yaralandı veya sakat kaldı. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği raporlarına göre 2.600.000 insan, yani her bin kişiden biri mülteci konumundadır. Müslüman halk hem uzun süren savaş ve kuraklık hem de ABD’nin kuklası idarecilerin yolsuzlukları nedeniyle çok ciddi insani kriz yaşamakta; her türlü gıda ve sağlık malzemelerine acil ihtiyaç duymaktadır.

EMPERYALİSTLERİ EZEN BÜYÜK ZAFER

Çekilen bütün sıkıntılara, yokluğa rağmen işgalci NATO güçlerinin zulmünden, yolsuzluklarından bıkan halk ve birçok yerel aşiret öncelikle kırsalda Taliban etrafında toplanmış, bir yandan İslami eğitim bir yandan da yıllar süren onurlu direnişin verdiği kararlılıkla Taliban; Şubat 2019’da başlayan görüşmelerin (bir görüşmeye bizzat ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da katıldı ve Afgan muhataplarına daha şirin görünebilmek için İngilizce “God willing” yerine direkt “İnşallah” demeyi bile tercih etti) ardından, 2021 yılı Ağustos ayı itibariyle ülke genelinde tüm eyalet merkezlerine de hâkim olarak ABD ve NATO güçlerini ülkeden kovmayı başarmıştır. Böylelikle Afgan mücahidler başka bir süper güce karşı daha çok büyük bir zafer elde etmiş ve  “eğitilmiş bir kitle, güçlü liderlik, inanç, itaat, kararlılık, fedakârlık ve birlik beraberliğin karşısında hiçbir gücün duramayacağını” tarih bir kez daha kaydetmiştir.

Artık bundan sonra ülkeye hâkim olan ve Afganistan İslam Emirliği’ni ilan eden Taliban’ı; ciddi ekonomik sıkıntıları, olası iç karışıklıkları, istikrarsızlığı engellemek, toplum ile bütünleşip İslam kanunlarını uygulayarak ülkede adalet, huzur ve güveni tesis etmek, uluslararası arenada meşruiyet kazanmak gibi önemli görevler beklemektedir. Elbette ki bu kolay bir iş olmayacaktır ama Taliban, 1996-2001 yılları arasındaki tecrübeden de ders alarak bunu başarma kararlılığı göstereceğini açıklamıştır.

Rabbimiz, tüm dünyaya örnek ve büyük bir davet vesilesi olacak İslam Medeniyetinin hem Afganistan’da hem de tüm dünyada hâkim olduğu günleri görmeyi ümmetimize nasip eylesin.