Allah’ın yüce selamı ve bereketle izzeti, iman ve teslimiyetle süslenmiş tüm İslam kardeşlerimin üzerine olsun. Davası olan ve davası uğrunda kazanmayı da kaybetmeyi de göze almış muvahhid kardeşlerime bu ay, yeni adımladıkları dava yolunda İslam büyüklerinden nasihatler ile devam ediyoruz.
Hiç şüphesiz her davanın kendisine inanmış ve kalemiyle, sözüyle, iman ve imkânlarıyla dahası canıyla davaya katkıda bulunmaya hazır müntesipleri vardır. İslam davasına yeni gönül verenler veya bu davada çok yeni olanlar daha yolun başındayken bazı ilkeleri kendilerine prensip edinmelidir.
Bundan sonraki aşamada davet yolunun geçmişte bayraktarlığını yapmış büyüklerimizden nasihatler ile konumuza giriş yapacağız. Öncelikle İslam davasına yıllarca hizmet etmiş Furkan Gönüllüsü bazı büyüklerimizden birkaç veciz nasihatle başlıyoruz.
“Davetçi davada sürekli olmak istiyorsa kendisini sudaki balık gibi görmelidir. Sudan çıkınca yaşamanın imkânsız olduğunu iyice anlamalıdır. Ancak bazı evhamlara kapılıp kendisini kafesteki güvercin gibi görüp uçmak isterse burada yanılır. Allah bizleri fıtratımız gereği olmamız gereken şekilde ve durumda yaratmış ve öyle yaşamamızı murad etmiştir. Davetçi kafesteki güvercin gibi değil, sudaki balık mesabesindedir. Ayrılık ölümdür sudan; aynı şekilde davadan ve mücadeleden ayrılık da ölüm gibi gelmelidir kendisine. İşte bu şuur onu davada devamlı kılar.”
Ayrıca yeni başlayan kardeşlerimiz şunu da iyi bilmelidir: İslam davasında tembelliğe yer yoktur. Bu konuda gelin Üstad Hasan El Benna rahmetlinin talebesiyle olan diyaloğuna çevirelim bakışlarımızı. Üstad Hasan el-Benna bir gün talebesine bir iş verir ve “Evladım bu işi bugün bitir gel” der. Talebesi “Hocam bugün yapılması gereken birçok iş var onları yapacağım. Müsaadeniz olursa bu işi de falan arkadaşa verelim o bugün boş, o yapsın” der. Üstad Hasan el-Benna der ki: “Evladım o arkadaşın iş bitirebilecek biri olsa idi bugün boş olmazdı çünkü işi meşgul insanlar bitirir.” Yine başka bir yerde Üstad şöyle nasihatte bulunmuştur: “İşlerimiz vakitlerimizden çoktur. Vakitten yararlanmak için başkasına yardımı esirgemeyin. Yapacak bir göreviniz varsa onu en kısa yoldan bitirmeye çalışın.”
Yukarıda görüldüğü gibi tembel adamlar iş bitiremez, iş bitirmeyen adamın da şu şerefli davada ecir kazanmaya hakkı yoktur. Öncelikle üzerimizdeki tembellik hastalığından kurtulmak zorundayız. Üstadın dediği gibi “Yarınlar yorgun olanların değil, rahatından vazgeçenlerin olacaktır.” Rahat ve tembel olanlar işlerini savsaklarlar ve başkasına yük olurlar. Hem yük almak hem de başkasına yük olmamak için şu kısacık dünya hayatında tembellik kelimesini lügatimizden çıkarmak zorundayız.
Öte yandan sonradan iman eden Batılı düşünürlerden Goethe bir sözünde şöyle söyler: “Çözümde görev alamayanlar, ancak sorunun bir parçası olurlar!”
Yani eğer kendini bu davanın bir parçası ve davayı da balık misali içinde yaşadığın olmazsa olmaz su gibi görüyorsan bil ki ey kardeşim, sorun değil çözüm olmalısın, çözüm üretmek zorundasın. Zaten derdimiz çok, yolumuz uzun ve meşakkatli. Genellikle çözüm odaklı olamayanlar, problemin kendisi olmayı tercih ederler. Hiç kimseyi yormaya hakkımız yok. Hani Üstad Bediüzzaman rahmetli anlatır ya: “Bir yangın var ve ben o yangını söndürmek için acele ediyorum. Ancak sen ayağıma takılıyorsun ve bana diyorsun ki ‘ayağıma bastın, bana çarptın.’ Ben imanlar yanıyor diyorum ama sen ‘ayağıma basma’ diyorsun.”
İşlerinde hep en iyisini ve en tertiplisini yapmak şiarın olsun. Üstad Bediüzzaman bu konuyu risalede şöyle anlatır:
Müslüman Mürettiptir
“Mürettip” yüce Allah’ın bir adıdır. Bu ismin anlamı, ‘sonsuz hikmet ve sanatıyla her şeyi bir tertip ve düzen içinde yaratıp geliştiren, her şeyi yerli yerine ve düzene koyan’ anlamındadır. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem “Allah’ın ahlakı ile ahlaklanın” hadisine göre bu isme mazhar olmaya çalışan bir mü’min, tertipli ve düzenli olmalıdır. Dağınık ve pejmürde olmamalıdır.
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Allah Teâlâ cömerttir, ihsan sahibidir; cömertliği sever. Yine O, güzel ahlâkı sever…”1 “Allah bir kulun yaptığı işi güzel ve sağlam yapmasını ve neticeye erdirmesini sever.”2 “Şeytanlar sizin elbiselerinizden faydalanırlar. Onun için biriniz elbiselerini çıkardığı zaman onu katlasın ve besmele çekerek koysun. O zaman şeytan sizin elbisenizi giyemez”3 buyurdular.
Yukarıda geçen hadislerde, işini güzel ve sağlam yapmanın mü’mini sonuca ulaştırdığı anlatılıyor. Aynen öyledir, neticeye ulaşmak yani hem bu dünyada başarıya hem de ahirette cennet makamlarına ulaşmak istiyorsak mürettip olmak zorundayız. Her meselede hizmetlerimizi ve ibadetlerimizi tam ve en güzel şekliyle yapmak bize rütbe kazandıracaktır Allah katında. Rütbeliler boşuna rütbe almıyorlar. İşlerini sağlam ve eksiksiz yaptıkları için rütbeye erişiyorlar.
“Ey bütün gece sabaha kadar uyuyan zavallı! Yarın yatacağın karanlık kabrine kalk da bir ışık yak!” diyor Feridüddin-i Attar hazretleri. Bazen bu ışık gece kılacağın teheccüd namazı, bazen ilmi bir çalışma, bazen Allah yolunda bir bekleyiş ve bir iş hâli, bazen de bir insanın kalbinde yakacağın davet ışığıdır.
Kabrimizi aydınlatacak her hayırlı işte sonuna kadar tembellik yapmadan, mürettip bir şekilde ve kulluk şuuru içinde daim olmalıyız. İşte kalite burada gizlidir. Bu nasihatleri kendine prensip eyle, her an hatırla ve ölümden önce yapacak çok şeyin olduğunu iyice kavra.
Rabbimiz hidayet üzere bir ömür dava uğrunda yılmadan ve takılmadan devam etmeyi, her işinde tertipli ve sağlam olmayı, ayağa takılıp sorun olanlardan değil çözüm olanlardan olmayı hepimize nasip eylesin. Allah’a emanet olun…
- Süyûtî, Câmî, 1: 60; Tirmizî, Edeb, 41
- Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, 1: 275; Beyhakî, Şu’abü’l-Îman, 4: 334
- Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, 5: 135