Malumumuz AKP 2002’de iktidar olduktan sonra İsrail’le bağlarımız birçok defa gerildi ve birçok defa da mutabakata varıldı. Mavi Marmara raporunun yayınlanması, rapora karşı zamanın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 5 maddelik bir B planı açıklaması, Başbakan Erdoğan’ın B ile yetinmeyip, “sırada C planı var” demesi, Erdoğan’ın Gazze’ye gidip gidemeyeceği tartışmaları ile yoğun bir İsrail gündemi yaşadık. Mavi Marmara olayında durum yandaş basın tarafından “İsrail’le savaşın eşiğine gelindi” gibi sunuldu. Nitekim Erdoğan da, sonrasında “Mavi Marmara olayı aslında savaş nedeniydi” diye konuşmuştu.
Şimdi bu ilişkileri inceleyelim:
1- Öncelikle AKP 3 Kasım seçimleri öncesinde 16 Temmuz 2002’de ABD’de Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsü JINSA’da temaslarda bulunarak iktidar vizesi desteği aradı ve aldı.
2- Recep Tayyip Erdoğan Ocak 2004’teki ABD ziyareti sırasında Amerikan Yahudi Komitesi’nden “cesaret madalyası” aldı. Resmi ismi “Davut Boynuzu” olan bu madalya, dünyada ilk kez Yahudi olmayan bir isme, dahası bir Müslüman’a verildi!
3- 30 Ağustos 2004 tarihinde AKP’li Ömer Çelik, Egemen Bağış ve Mevlüt Çavuşoğlu kapsamlı görüşmeler yapmak üzere 3 günlüğüne İsrail’e gitti. Havaalanında gazetecilerin sorularını yanıtlayan heyet, ziyaretlerinin, ilişkileri daha da pekiştirmek için büyük önem taşıdığını belirtti. Ömer Çelik ve Egemen Bağış bu ziyaretten önce, ABD’ye gidip Yahudi kurumlarıyla özel temaslarda bulunmuştu. Ömer Çelik İsrail’e bu ziyaretinden 2 ay önce ‘Filistinlilerin yaptıklarını terör, İsrail’in yaptıklarını şiddet’ olarak değerlendirmişti.
4- AKP, tarihte ilk kez Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’da, İsrail’e, Siyonizm’in kurucusu Theodore Herz’i anma izni verdi. 6 Aralık 2004 günü İsrail’in Ankara Büyükelçiliği, Ankara’da, Milli Kütüphane Konferans Salonu’nda Siyonizm’i andı!
5- Erdoğan, geçmişte açıkça İsrail’i savunup, Yaser Arafat’ı da suçlamıştı. ABD’de İsrail’in eski Başbakanı Ehud Barak, ABD Kongre üyesi Jane Harmon ve şarkiyatçı Prof. Bernard Lewis ile 13 Haziran 2004’te bir panele katılan Erdoğan şöyle söylemişti: “Ben Barak’ın başlatmış olduğu barış sürecine katılıyorum. Ancak Sayın Barak’ın başlattığı süreç devam etmedi. Sayın Arafat büyük bir fırsatı tepmiştir. Eğer o zaman oturulan masadan kalkılmasaydı isabetli olurdu. Şu anki sıkıntı budur. 80 yaşına merdiven dayamış olan bir Arafat barışın önünde bir engel olamaz. Bu işi halklar arasında çözebiliriz.”
6- Dahası Erdoğan, Ortadoğu’nun abisi rolüyle Şubat 2006’da partisinin Meclis Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Hamas’ın siyasi lideri Halid Meşal’in Ankara ziyaretinin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında yapıldığını açıklaması, İsrail’in Hamas ziyaretine ilişkin tepkilerini yumuşattı.
Başbakan Erdoğan’ın İsrail’e “Tabloyu doğru okuyun, barış için çalışıyoruz’’ çağrısının ardından İsrail Başbakan Vekili Ehud Olmert telefonla arayarak “Türkiye ile İsrail arasındaki dostluğa önem veriyoruz. Geleceğe bakmak ve ilişkileri daha da ileriye götürmek istiyoruz’’ dedi. Olmert görüşmede “Türkiye’ye itimatlarının tam olduğunu” da vurguladı. Erdoğan ayrıca, Hamas’la bölgenin huzuru ve barışı için görüşmeler yapıldığını belirterek, Olmert’e verilen mesajları anlattı. Erdoğan, bu çerçevede Ankara’daki görüşmelerde Hamas’a “Silahı bırakın, İsrail’i tanıyın, barış sürecine katılın” mesajlarının verildiğini vurguladı. Açıklamada, görüşmenin karşılıklı “iyi niyet” dilekleriyle sona erdiği bildirildi.
7- İsrail, 6 Eylül 2007 tarihinde Suriye’nin gizli nükleer reaktörünü vurduğunda Türkiye hava sahasını kullandı. İsrail Lübnan’a saldırdığında 28 gün sonra Hizbullah’a yenilip geri çekilmek zorunda kaldığında, bölgeye AKP emriyle Türk askeri gönderildi.
8- Erdoğan’ın 30 0cak 2009 tarihindeki Davos Gazze oturumunda ONE MUNITE tavrı oldukça konuşuldu. Şimon Peres’e “Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz” diyerek salonu terk etmişti. Böylece kahraman olarak ilan edilen Erdoğan, sadece Türkiye’nin değil Ortadoğu’nun da kahramanı ünvanını aldı. Davos’tan sonra yaptığı açıklama da satır satır sözleri şöyle; “herhangi bir şekilde ne İsrail halkını, ne Cumhurbaşkanı Peres’i ne de Musevi halkını hedef almadım. Benim burada tavrım moderatöre olmuştur. Toplantı moderatörüne karşı bir tepki ortaya koydum” dedi.
9- İsrail, 31 Mayıs 2010 da Türkiye’den abluka altında olan Gazze’ye İHH (insani yardım vakfı) nın düzenlediği bir filoda gemi ile yardım götürülecekken saldırıda bulundu. Uluslararası sularda 9 vatandaşımızı da şehit etti. Yolcuların bir kısmı da yaralandı. Gemiye de el koyarak gitmesine izin vermedi. Bu olaydan sonra İsrail ilişkileri ciddi zarar gördü. Ve İsrail, kendini haklı görmekten hiç kaçınmadı. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Amerikan basınına yaptığı açıklamada “Biz gemiyle ilgili olarak yanlış bir şey yaptığımızı düşünmüyoruz... Biz kendilerine gemideki yükü ya İsrail limanına ya da Mısır limanına boşaltmalarını istedik. Ama kabul etmediler, istedikleri kışkırtmaydı” dedi. Amerikan basının “Cumhurbaşkanı Gül’le görüşseydiniz ne diyecektiniz?” sorusuna Peres; “Bakın biz dostuz, dostluğumuza devam etmek zorundayız. Gazze’ye yardımcı olmak istiyorsan mantıkla hareket et, tepkiyle değil. Hamas’a ateş etmeyi bırakmasını söyle. İran’a roket göndermemesini söyle. Ahmedi Nejat’a İsrail’i yok etme tehdidinden ya da Yahudi soykırımını inkâr etmesinden vazgeçmesini söyle. Eğer bir rol oynayacaksan onu oynamalısın. Ama madalyonun iki yüzü var” yanıtını verdi.
İHH’nın haklı olarak mavi Marmara olayının peşini bırakmayıp uluslararası mahkemede yargılanmasını istemeleri üzerine Türk hükümeti gerekli evrakları vermeyerek buna izin vermedi. İHH’nın başkanı Bülent Yıldırım buna sinirlenerek müsteşara tavrını dile getirmişti.
10- AKP hükümeti, Mavi Marmara’ya saldırıdan iki hafta önce, Tel Aviv’in gemiye müdahale edeceğini söylediği günlerde, İsrail’in OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü)’ye üye olmasına izin verdi!
11-AKP sözcüsü Hüseyin Çelik, 14 Haziran 2010 tarihli Milliyet gazetesinde, Devrim Sevimay’ın “İsrail’le kriz” sorusuna çok çarpıcı bir yanıt verdi:
Çelik: “Türkiye’de antisemitizmin bir geçmişi var. Fakat bizimle birlikte antisemitizm falan yok. Aksine bakın Sayın Başbakan’ın bu çıkışları olmasa Türkiye’de antisemitizm daha çok artar.
Milliyet: Yani bir anlamda şişede biriken gaz mı kaçırılmış oluyor bu sayede?
Çelik: Elbette, halk şöyle düşünüyor, ‘Verilmesi gereken tepkiyi benim devletim veriyor zaten’
Milliyet: Ve sakinleşiyor, öyle mi?
Çelik: Evet sakinleşiyor, çünkü ‘Benim adıma Tayyip Erdoğan konuşuyor” diyor.
Baktığımızda Davos’ta “one minute” krizi, büyükelçiyi alçak koltukta oturtma krizi, Mavi Marmara gemisine saldırı krizi…
Tümünün, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulayabilmek için Türkiye’ye biçtiği model ortak statüsüyle doğrudan ilişkisi var. ABD, BOP’u uygulayabilmek için Filistin Sorunu‘nu kısmen çözüp, İran’ı Türkiye ile markaja alıp, alt bölgesel düzenleri kurmaya çalışıyor…
AKP’nin İsrail’le olan bu yoğun trafiğinden sonra, şimdi tekrardan Kasım 2015’te Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesiyle bölgede dostunun kalmayıp yeni dost arayışıyla ‘İsrail dostluğu’ gündeme geldi. Mavi Marmara olayından sonra ilişkilerin zayıfladığı söylenmiş İsrail, hükümet tarafından terörist kabul edilmişti. İsrail’e tepkiler medya tarafından da veriliyor, manşetler ‘Terörist İsrail’ başlıklarıyla süsleniyordu. Fakat Aralık 2015 tarihinde İsrail’le bir takım şartların yerine gelmesi halinde anlaşma yapılacağı tekrardan gündemimize oturdu. Bu kararla Türkiye’nin tehlikeli sulara doğru ilerlediği apaçık görülmektedir. O zaman İsrail’i kınayanlar şimdi AKP yandaşlıkları ile anlaşmaya destek çıkıyorlar. Daha düne kadar Ahmet Davutoğlu “Mescid-i Aksa’ya postallarla girenlerle dost olmayız, olmayacağız” diyerek meydanlarda bağırırken, bugün ise AKP’li Ömer Çelik “İsrail devleti ve halkı dostumuzdur” diyerek açıklama yapıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da “İsrail’e olan ihtiyacımızı kabul etmeliyiz” dedi. Anlıyoruz ki hükümetimiz anlaşma için zemini hazırlamak istiyor. Eğer bu anlaşma olursa halka ihanet ve Filistin davasının satılmış olması demektir. Biz bu zilleti kabul etmiyor ve İSRAİL’İ TANIMADIK, ASLA TANIMAYACAĞIZ diyoruz.