Furkan Nesli Dergisi olarak, yaklaşık sekiz aydır cezaevinde bulunan Başyazarımız Alparslan Kuytul Hocaefendi için başlatmış olduğumuz makale-şiir yarışmamıza yoğun katılım gösteren siz değerli okurlarımıza çok teşekkür ediyoruz. Ağustos ayında başlatmış olduğumuz yarışmamızın sonuçlarını Eylül sayımızda sizlerle paylaşacağımızı duyurmuştuk. İşte günlerdir merakla beklenen yarışma sonuçları:
Şiir Dalında Birinci Olan Okurumuz: Züleyha YARDIMCI -ANKARA
Makale Dalında Birinci Olan Okurumuz: Mehmet ÖZER -ADANA
Kardeşlerimize teşekkür ediyor ve bu sayımızda makale dalında birincilik kazanan yazımızı sizinle paylaşıyoruz. Birinci olan şiirimizi ise Ekim sayımızda paylaşacağız inşallah.
Bu arada sizlerden gelen tüm şiir ve makalelerden dereceye girenler ve ön elemelerden geçenler Dergimizin sosyal medya hesabından düzenli olarak yayınlanmaktadır.
HAK ÜZERE SEBAT -DURUŞ-
Bismillahirrahmanirrahim
Hâkim olan Rabbimiz, yeryüzünde kendi istediği gibi bir medeniyet kurulmasını istedi ve meşakkat içerisinde insanı yarattı. Bu insan Rabbinin arzu ettiği medeniyet için mücadele vererek yaratılmışların içinde en üstünü olacaktı. Tabi ki en üstün olabilmek o kadar kolay olmayacaktı. Bunun için önce vazifesinin farkında olacak daha sonra da nefsine süslü gösterilecek olan dünya ve içindekilerin bir metaa olduğunu anlayacaktı. Vazifesini ifa ederken kendisine ölüm gelinceye kadar mücadelesini devam ettirecek, duruşunu asla bozmayacak ve bu konuda liderlik yapacaktı...
Duruş diyorum; çünkü İslam medeniyetinin inşasında liderlik yapacak olanlar hem kendi zamanındaki nesillere hem de kendisinden sonraki nesillere bir miras bırakarak örneklik teşkil edecekler. Vazifeli olan insan Allah yolundaki mücadelesini gerçekleştirirken duruşunda sebatı ancak tevhide sarılarak sağlayabilecekti. İşte bu dönemde de İslami mücadele veren Müslümanlara, tam da böyle bir lider elzemdir. İşte o nadir bulunan, nadide liderlerden birisi de Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi’dir. Kendisinin ellerinden hürmetle öpüyor, saygılarımı sunuyorum.
Bazı çevreler yıllarca Siyasal İslam adı altında yollar göstererek, Müslümanları sistemin içine çekmek istediler. Böylece hem hedeflerinden saptırdılar hem tavizler verdirdiler hem de en önemlilerden olan muhalif olma yönlerini (belki kendileri bile farkına varmadan) törpülediler. Sayın Alparslan Kuytul Hocaefendi ise birçoklarından farklıydı, kurulu bozuk düzene karşı çok farklı bir duruş sergileyerek hem kendisini hem de cemaatini durması gereken İSLAMÎ SAFTA (ÇİZGİDE) tuttu. Bunda en önemli faktör sadece Tevhid üzerinde durması, ikincisi ise, tüm baskı, tehdit ve yalnızlaştırmaya rağmen duruşunu asla bozmaması idi... Hz. Peygamberin hayatını okuyanlar da görecekler ki, O (s.a.v.) ilk günden vefatına kadar sadece Tevhid’e davet etmiş ve tüm baskı, tehdit ve tekliflere rağmen asla duruşunda bir değişiklik olmamıştı. Bu duruşu görenler O’na hayran olmuş daha sonraları İslam’a girmişlerdi... Peygamberlerin varisleri olan alimlerin de tam da bu noktadaki sünnete varis olmaları gerekmez mi? Hz. Peygamberin Sünnetine tabi olmak sadece cübbe giymek, sakal bırakmak, misvak kullanmak mı? Haşa bunları küçük gördüğümden değil, lakin arzu ettiğimiz İslam medeniyetine tekrar kavuşmak Allah Rasulünün yetiştirdiği sahabe neslini tekrardan yetiştirebilmek, Peygamberin en büyük sünneti olan Davasını omuzlamak ve O’nun gibi bir duruşa sahip olmakla mümkün olacaktır. Çünkü bu ikisi olmadan doğru bir hedef, sağlam bir cemaat, sağlam bir nesil ortaya çıkmayacaktır. Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin de İslami mücadeleye başladığı günden bugüne kadar, hayatına şahit olanlar veya sosyal medyadan takip edenler (objektif olup, iyi niyetli olanlar), daima Tevhid üzerinde durduğunu ve ilk günden bugüne kadar duruşunu hiç bozmadığını rahatlıkla göreceklerdir. Elbette ki bu iki özellik, kendisinin ortaya koyduğu bir tez, bir fikir, bir yol değildi. Bu Hz. Âdem’den itibaren Hz. Muhammed’e kadar gelen tüm Peygamberlere (Salavatullahi Ecmain) gönderdiği vahiyle yol gösteren, terbiye eden Rableri tarafından gösterilmişti.
Yapılacak en önemli şeylerin başında; çağın ortaya koyduğu yollara tabi olmamak, baskıya boyun eğmemek, ‘insanlar ne der?’ değil de ‘Allah ne der?’ deyip eğri zamanda ‘dosdoğru kalmak’ geliyor. Bunu başarabilmek de büyük bir cesaret gerektiriyor. Bunun sonuncunda belki yalnızlaşacak, yanlış tanınacak hatta zindana atılacaksın ama hiçbirinin önemi yok. Çünkü bunların hepsi peygamberlerin de başına gelmişti. Allah seninle beraber olduktan sonra tüm dünya karşında olsun hiç önemli değil, Allah seninle olmadıktan sonra tüm dünya seninle olsa neye yarar... İşte Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi büyük bir cesaret göstererek peygamberlerin getirdiği davayı ortaya koyarak, peygamberî bir duruş sergilediği için yaşadığımız bu dönemde kendisi de yalnızlaştırılmaya, yanlış tanıtılmaya ve en sonunda maalesef zindana mahkûm edilerek susturulmaya çalışıldı. Ancak İslam düşmanlarının hiçbir zaman planlarında olmayan bir plan, tuzaklarının üstünde bir tuzak, güçlerinin üstünde bir güç vardır, O da El Hâkim olan Rabbimizin planı, tuzağı ve gücüdür. Tarih boyunca İslam düşmanlarının tuzakları, planları, güçleri Rabbimiz tarafından her zaman bertaraf edilmiştir Elhamdülillah. Hz. İbrahim’i, Nemrut ve ateşe karşı Rabbimiz korumadı mı? Hz. Yusuf’u, kuyudan ve zindandan, Hz. Musa’yı Firavun ve denizden Allah kurtarmadı mı? Hz. İsa’yı öldürmek isteyenlerin ellerinden Rabbimiz almadı mı? Kendisini hapsetmek, hicrete zorlamak veya öldürmek isteyen Mekke müşriklerinin tüm bu tuzaklarına baskı ve işkencelerine rağmen Allah Rasulünü zafere ulaştırmadı mı? Dolayısıyla Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi de yalnızlaşmadı tam tersi sevenleri onu daha çok sevmeye başladı, uzaktan tanıyanlar daha iyi tanımaya, daha evvel adını hiç duymayanlar kendisini araştırmaya başladı ve nihayetinde düşmanların eliyle hem tüm Türkiye’de hem de yurt dışında birçok ülkede tanınmaya başladı. Çünkü El-Hâkim olan Allah, bu şekilde takdir etmiş belli ki.
Rabbimiz, hem bizzat kendisi ile hem de melekleri ile desteklediği kullarından bazılarının DURUŞLARINDA sabit kalmasını sağlamaktadır... Demek ki, duruş sergileyebilmek Allah tarafından özel kullarına verilmiş bir kabiliyettir... Bazı kullarına güzel ses verdiği gibi bazılarına da neden DURUŞ vermesin ki, buna engel bir şey var mı?
Sözlerimin sonuna gelirken şunu da eklemek istiyorum; Mekkeliler Hz. Peygamberin ilk zamanlarda kıymetini anlamadılar ya da anlamak istemediler. Hem konjonktür gereği hem hayat tarzları hem de menfaatleri gereği Efendimiz’e karşı geldiler... Ama daha sonra bunlar değişince, kendileri Hz. Peygamberi anlayıp O’na tabi oldular... Dolayısıyla Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi’ye gönül veren kardeşlerim! Yolumuz hak, davamız hak, Hocamız da Peygamberlerin izinden giden bir lider. Bizler Hocamız gibi DURUŞ sahibi olarak her zamanki gibi, Tevhidi anlatmaya, daha fazla ihlâslı olmaya, daha fazla duaya devam edeceğiz inşallah... İşte o zaman, kalpleri elinde bulunduran Rabbimiz bir gün hem kalpleri hem bulunduğumuz şartları değiştirerek üzerimize bol bol rahmetini, yardımını ve nimetlerini yağdıracak. Ve o zaman HAK YOLDA SEBATLA DURUŞUN meyvelerini, çekilen çilenin karşılığını almış olacak ve kendimizden sonra gelecek olan nesillere güzel bir miras, örnek bir DURUŞ bırakmış olacağız inşallah.
Rabbim hak yolda sebat ederek duruş gösteren Hocamızı ve kardeşlerimizi yakın zamanda sevdiklerine kavuştursun. Âmin…
Mehmet ÖZER- Adana