Esmâ’ül Hüsnâ

El- Hafid (C.C.)

Paylaş:

Rabbimiz Teâlâ’nın El-Hâfid ismi kelime olarak “alçaltan, yukarıdan aşağıya indiren, hor ve hakir kılan” manalarını içerir.

İnsan Rabbinin esmâsının manalarını bilince her gün başına gelen olaylara biraz daha anlam vermeye başlıyor, her geçen gün Rabbine olan güveni ve sevgisi biraz daha artıyor. İnsanın gerek maddî gerek manevî hayatında başına gelen sorunlar, bazen kazanmanın doruğuna çıkacakken anlam veremediği yerden bir takım sıkıntıların türemesi ile sonlanabilmektedir. Bu ve bunun gibi nice olaylar aslında Allah’ın kuluna olan bir yardımıdır. Çünkü insan yaratılışı gereği isyana ve mütekebbir olmaya elverişlidir. Hayatında bir kaç başarı üst üste geldiği zaman eğer nefsini eğitime tâbi tutmamışsa, Allah’a karşı büyüklük taslayarak her iyi işi kendisinin yapabileceğini zannetmeye başlar. Bu şekilde Rabbinin ulûhiyyet ve rubûbiyyetini inkâr eden, kendisinden başkasını beğenmeyip sadece kibirli insanlara yakışan tavırlar sergileyen, hak ve hukuka riayet etmeyip zorbalık yapar hâle gelebilir. Hâlbuki insan en küçüğünden en büyüğüne kadar başına gelen her şeyi sahibi olan, mülkü elinde bulunduran Allah Azze ve Celle’ye borçludur. Allah dilemeseydi insan bu zamana kadar neye sahip olabilir, hangi makama çıkabilirdi ki?

Şu da bir gerçektir ki; alçalmak sadece işlenen günahlar ve kusurlar sebebiyle değildir. Bazen de Rabbimiz Teâlâ kulunu sabır ile imtihan etmek için de verdiği nimetleri ondan alır. Allah sabrı ne kadar öğrendiğini ölçmek için ve kulun dünya nimetlerine bel bağlamaması için onu geçici olan zevklerden uzak tutar ki; bu mahrumiyet insanı olgunlaştırsın. Çünkü insan, hayatında inişler yaşamadan asla bir hiç ve aciz olduğunu anlayamaz. Hiçliğini anlayamayanlar ise zamanla zulüm yapar hâle gelirler. Nitekim tarihte bunun örneğini çok fazla görebiliriz; Firavunlar, Nemrutlar, Ebu Cehiller ve her çağda onların benzerleri olan nice insanlar... Ne zaman ki bu şahıslar hadlerini aşmaya başlamış, sınır tanımaz hâle gelmişse Allah Azze ve Celle onları El-Hâfid ismi ile hor ve hakir kılmış, ya onların tekrar kendilerine gelmelerini istemiş ya da onlara bu şekilde dünyada iken küçük bir ceza vermiştir. Nitekim burası Rabbimizin dünyasıdır ve her türlü tasarrufta bulunma hakkı yalnızca kendisine mahsustur. Bunun için de Rabbimiz Teâlâ kendisinin istediklerini yapmayanlara, dünyayı fesada uğratanlara böyle elim bir durum yaşatmaktadır. Esasında insan bu hâle düşmeyi kendisi istemiştir. Nitekim vahiy, insanı daima güzele yönlendirirken vahyin dışındaki her yol insanı çirkine sevk etmiştir. Bunu Rabbimiz Teâlâ Tin Suresi 4 ve 5. ayetlerde: “Doğrusu biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik” buyurarak anlatmaktadır. Öyleyse insan, sahibi olduğu şan, şeref, mevki ve izzetten mahrum bırakılıp rezil ve rüsvay kılınabileceğini daima düşünmeli ve buna göre hayatını belirlemelidir. Zira her ne kadar alçaltan Allah olsa da bunun sebebi insanın bizzat kendisidir. Rabbimiz Teâlâ’nın bu ismi yalnızca şahıslarda tecelli etmemiş, devletlerde de tecelli etmiş, Roma, Bizans, Pers İmparatorlukları gibi birçok imparatorluklar ve devletler bu ismin tecellisi ile yıkılarak tarihe gömülmüşlerdir.

Rabbimiz Teâlâ’nın bu ismi, ileriki günlerde zaferin Müslümanlara ait olacağının müjdesini de vermektedir. “Böylece biz de onlara hayatında aşağılanma azabını tattırmak için o uğursuz (felaketler yüklü )günlerde üzerlerine ‘kulakları patlatan bir kasırga’ gönderdik. Ahiret azabı ise daha büyük bir aşağılanmalıdır. Ve onlara da yardım edilmeyecektir.”2 Bu durum Allah’a isyanın, ihanetin bir sonucudur. Rabbimizden izzet ve şeref almak varken, kişinin ısrarla zelil olma yoluna girmesi akıllara durgunluk vericidir ki; insan cüz’i irade ile her iki yoldan birini bir şekilde seçecek ve hayatını artık ona göre şekillendirecektir. “Nefse ve onu şekillendirene, ona bozukluğunu ve korunmasını ilham edene andolsun ki, nefsini temizleyen felah bulmuştur! Onu alçaltan da ziyana uğramıştır!”3 Rabbimiz cümlemizi nefsin kötü fısıltılarına uymaktan korusun. (Âmin)