“İzzet Veren, Ağırlayan & Zillete Düşüren, Hor ve Hakir Eden”
Rabbimiz Teâlâ’nın El–Muiz ismi şerifi kelime olarak; “izzet veren, ağırlayan, yükselten” manalarını içermektedir. Bu ismin karşıtı olan El –Muzil ise “zillete düşüren, hor ve hakir kılan, rezil ve perişan eden” demektir. İnsan henüz yaratılma aşamasında iken ona kendi ruhundan üfleyerek kulunu değerli kılan Rabbimiz, elbette ki onun dünyada da değerini yitirmemesini ister. Ama dünya, insanların şeref ve izzetlerini son demlerine kadar tedbir almaksızın koruyacakları bir yer değildir ne yazık ki… Çünkü dünya ruhsuz, kirli, maddî ve fani olan bir oyuncaktır. “Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azap; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.”1
Dünyaya halife olarak gönderilen insan, daimi surette gerçek ve baki diyar olan ahirete özlem duyar. Sınırını aşanları, ilahlık iddiasına soyunanları ve her gün adeta bir zift gibi karanlığa batmakta olan çağı ve karanlığın çamurunda debelenmeyi marifet gibi görenleri görünce bir kez daha anlıyoruz ki; ne insan bu dünyaya layık ne de dünya böyle şerefli bir insanı ağırlamaya müsait!
Nitekim Peygamberimiz: “Dünya mü’minin zindanı, kâfirin ise cennetidir”2 buyurmuştur. Dolayısıyla insan; kendi zindanı olan dünyanın cazibesine kanmamak için Rabbinin belirlediği çizgiler içinde hayatını sürdürmesi gerektiğini idrak etmelidir.
İnsan yaşarken ne uğrunda yaşadığını, neye ömrünü sermaye ettiğini, zillet içinde mi yoksa izzet içinde mi hayatını geçirdiğini düşünmek zorundadır. Eğer hayatının gayesi Allah’ın istedikleri doğrultuda ise, ömrü izzetli bir hayatın şahidi olur. “Kim şeref istiyorsa (bilsin ki) şeref tamamen Allah’ındır…” 3
Bize şerefi de onuru da veren Yaratanımızdır. Bugün bunu kabul etmeyerek izzeti başka yollarda, malda, makamda, parada, ekonomik ve siyasal güce sahip olmakta arayanlar, bunları kaybettikleri anda izzeti nerede arayacaklar acaba?
Kur’an-ı Kerim: “Onlar mü’minleri bırakıp kâfirleri dost tutuyorlar. Onların yanında şeref mi arıyorlar? Bütün şeref tamamen Allah’a aittir!”4 buyurmaktadır.
İzzetsizliğe razı olup zalimlerle işbirliği yapanlar, onların medeniyetini kendi medeniyetleri gibi görenler bilmeliler ki; zalimler bugün menfaatleri gereği kullandıkları insanları, yarın başka menfaatleri gereği harcarlar. Öyleyse bir Müslüman için, zillete düşmek defalarca ateşlerde yakılmaktan daha kötü ve çirkin olmalı. İnancı uğrunda yeri geldiğinde hakaretlere maruz kalmayı, kınanmayı, hatta büyük bedeller ödemeyi göze almalıdır. Nihayetinde bir gün gelecek, hak ve bâtıl kavgası sona erecek. Rabbimizin huzurunda inançları uğrunda izzet ve şerefleriyle ayakta durmasını bilenler, izzet ve şereflerinin mücadelesini verenler mutlaka kazanacaklardır. “Yüzler var ki o gün ışıl ışıl parlar. Rabbine bakar.”5 “Yüzler var ki, o gün eğilmiş, zillete düşmüştür.”6
1- Ankebut 64
2-Müslim
3-Fatır, 10
4-Nisa, 139
5-Kıyâmet, 22-23
6-Gâşiye, 21-Hadid, 20