Esmâ’ül Hüsnâ

Er- Rezzak

Paylaş:

 

“Bütün mahlûkatın rızkını veren ve yaratılmışlara faydalanacakları şeyleri ihsan eden, ihtiyaçlarını karşılayan.”

“Nice canlılar vardır ki, onlar rızkını taşıyamaz. Allah hem onları, hem de sizi rızıklandırır. O, işitendir, bilendir.”1

Dünya hayatına kulluğunu ifa için gönderilen insan, yaşamını sürdürürken birtakım kaygılar taşır. Ancak insanın taşıdığı bu kaygıların asıl vazifesini unutturup, davasına hizmet etmesini engelleyecek veya dininden tavizler verdirecek kadar büyük olması kabul edilemez. Çünkü Rabbimiz insanlara gerek maddî, gerek manevî rızıklar vererek onların dünyadaki ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Dolayısıyla Allah Azze ve Celle Er-Rezzak’tır. O’ndan başkasına Er-Rezzak denilemez. Çünkü Allah kâinatta gördüğümüz veya görmediğimiz, bildiğimiz veya bilmediğimiz her türlü rızkı yaratandır. Râzık ise Allah tarafından verilen rızkı başkalarına ulaştırmada vesile olandır. Râzıklar değişebilir; işadamları, patronlar, servet sahibi vs. olabilir. Yani onlar çoktur. Rezzak ise tektir ve sadece Allah’tır. Bu yüzden insan sadece O’na güvenmeli, O’na bağlanmalı ve hiçbir zaman vesilelere takılmamalı, vesileleri asıl fail olarak görmemelidir.  Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Yaşlandığınız zaman rızkınızdan ümitsiz olmayın. Çünkü şüphesiz insanı kırmızı ve üzerinde hiçbir elbise olmadan annesi doğurur, sonra onu Allah rızıklandırır.”2 Fakat bugün birçok insan rızık endişesine düşmüş, bunun için hırsa kapılmış, işsizlik korkusu adına Allah’a karşı görevlerinden uzaklaşmıştır. Kimi zaman işimden atılırım korkusuyla namazını bırakmış, kimi zaman da aç kalma endişesiyle Allah’ın dışındaki sistemlere, ideolojilere kul olmayı göze almıştır. Bu yüzden dünya işleri ile Rabbinin buyrukları çakıştığında hiç düşünmeden davasını yüz üstü bırakmış, bu uğurda ne malını ne de parasını vermeye kıyamamıştır. Hâlbuki Allah Azze ve Celle her işinde kula tevekkülü öğretmiştir. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem kuşları misal vererek: “Onlar sabahleyin karınları aç olarak yola çıkarlar, akşamleyin tok olarak dönerler. Sizin tevekkülünüz de onlar gibi olsaydı, Allah sizi de rızıklandırırdı ”3 buyurmaktadır.

Esasında çağımız insanının rızık endişesi karnını hiç doyuramamaktan değil; lüks ve rahat yaşayamama endişesindendir. Hâlbuki Allah Azze ve Celle bize malı, mülkü, evladı imtihan için vermiş ve bunların fani olduğunu, bir gün biteceğini ve verilen her nimetin hesabının sorulacağını bildirmiştir. Ebu Saîd ve Ebu Hureyre Radıyallahu Anh anlatıyorlar: “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki: ‘Kıyamet günü kul (hesap vermek üzere huzur-u İlahîye) getirilir. Allah-u Teâlâ: ‘Ben sana kulak, göz, mal ve evlat vermedim mi? Sana hayvanları ve ekimi musahhar kılmadım mı? Seni bunlara baş olmak, onlardan istifade etmek üzere serbest bırakmadım mı? Acaba, benimle bugünkü şu karşılaşmanı hiç düşündün mü?’ diye soracak. Kul da: ‘Hayır’ diyecek. Allah-u Teâlâ: ‘Öyleyse bugün ben de seni unutacağım, tıpkı senin (dünyada) beni unuttuğun gibi!’ buyuracak.”4 Bu yüzden tüm peygamberler dava yolunda ilerlerken dünyaları için telaşa kapılmamış, rızık konusunda dara düşme pahasına dinlerinden ödün vermemişlerdir. Kur’an-ı Kerim’de: “Ben bu çağrı hizmetime karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum, benim çabamın karşılığını verecek olan âlemlerin Rabbidir”5 buyrulmaktadır ki; bu davanın karşılığı kesinlikle dünya olamaz. Çünkü dünya kutsal değildir ve çirkindir; günden güne çirkefi daha da ortaya çıkmaktadır. Oysa davamız hem kutsal hem tertemizdir. Ve öyle bir düşünce yapısı aşılamaktadır ki, bununla dünya ahiret dengesini sağlamakta ve rızkı verene tam bir teslimiyet aşılamaktadır.

Rabbimiz cümlemizi helal nimetlerle rızıklanan, içinde bulunduğu nimetlerin kıymetini bilerek daima şükreden ve kulluğunun bilincinde olanlardan eylesin. (Âmîn)

1-Ankebut, 60

2-İbn-i Mace

3-Tirmizi

4-Tirmizî, Kıyamet 7

5-Şuara 109