İnsanlık olarak şimdi en büyük sınavımız; kadını yeniden toplumun bir parçası haline getirmek, yabancılaşmaktan kurtarmak, normalleştirmek. Bunun yolu da galiba erkeğin erkek olmasından geçiyor. Erkek erkekliğini ve rolünü kaybedince, kadın da kadın olmaktan çıktı. Şöyle bir genelleme yapmamız mümkün: Kadınlar sertleşti, erkekler ise yumuşadı. Bunun başka bir ifadesi kadınlar erkekleşti, erkekler ise kadınlaştı. Böylece toplum altüst oldu. Görev dağılımına veya fıtrata bakmayan batı medeniyeti, erkek ile kadının rollerini birbirine verdi. Kadından hem kadın hem erkek olmasını istiyor. Hem evde ev kadını hem de işte iş kadını olmasını istiyor. Erkekten de hem işte iş adamı hem de evde ev kadını olmasını istiyor. Hayat müşterek olduğundan veya eşit olduğundan iş bölümüne vakit kalmıyor.
Kadının çalışmasını ideolojik zemine indirirseniz ve karma haline getirirseniz erkekleştirirsiniz. Dolayısıyla kadının çalışması bir alışkanlık ve sektör olmuş bu da onu erkeksileştirmiştir. Ortaya çıkan içtimai ihtilalin veya dengesizliğin nedeni budur.
Eskiden kadın çalışmıyor muydu? Çalışıyordu ama kendi fıtri sınırları içinde. İdeolojik bir fikre ve dönüştürülmeye tabi tutulmamıştı. Şimdi ise kadın, kapitalizmin dönüştürme aracı haline gelmiştir. Dönüştürme aracı olan kadın, kendisi olmaktan çıkarak, medeniyetin kurbanı haline gelmiştir. Bu nedenle rahimiyeti temsil eden kadın, vahşileşmiştir. Tavahhuş etmiştir. Kadınlar şimdi erkeklerden ziyade sigara içiyorlar. İçki tüketimlerinde de artış var. Bunun nedenlerinden birisi; nefsaniyet ve enaniyet ise ikincisi; kadının yalnızlığı ve yükünü paylaşacak hayat arkadaşından mahrum kalmasıdır. Nefsaniyet ve enaniyet yüklü kimliğinden dolayı karşı cinsle köprü kuramıyor. Gözü açıldığından beraberlikleri kalıcı olamıyor. Günlük ilişkiler yaşıyor. Bu nedenle de sürekli olarak cinayet haberlerinin öznesi olmaktadır.
Hayat tarzı yüzünden hayat alanını kaybeden kadın, aynı zamanda hayat arkadaşını kaybetmiştir. Bu seçtiği hayat yolunda; tek başına, yapayalnız ve güvensiz olarak yoluna devam etmek zorundadır. Daima üzerinde bunun gerilimini taşıyor.
Eşler iyi ve kötü günlerde beraber olmak yerine iyi günlerini bile paylaşamıyorlar. Zira ortada bağı devam ettirebilecek bir ölçü ve anlayış kalmamıştır. Hayatın akışının keskin bozulduğu hengâmede, evliliklerin doğru gitmesi düşünülemez. İndirgemecilik aileyi dibe vurdurdu ve artık tekil hayatlara gömüldük. Hayat tarzını değiştiren kadın bu vesile ile hayat alanı ve hayat arkadaşını da kaybetmiş, bu da onu saldırgan kılmıştır.
Kısaca asrilik veya dehrilik veya modernizm derken, bu akıntı bizi kendimiz olmaktan çıkardı ve kıyılarımızdan uzaklaştırdı, bu suretle batı medeniyetinin kurbanları haline getirdi. Kısaca batı medeniyeti kadını yoldan çıkardı. Kimliğini kaybeden kadın kimliğini arıyor. Hastalığa çare hastalıklı ortamdan çıkmak, kurtulmaktır. Bizim yeni bir çıkışa ihtiyacımız var. Ben-i İsrail’in Mısır’dan çıktığı gibi bizim de batı medeniyetinden çıkışa ihtiyacımız var. Çareyi çaresizlikte aramamamız gerekir. Derhal kadına çeki düzen vermek gerekiyor yoksa zeminimizi yitiriyoruz. Kadını iş kadını yapayım derken anneyi, eşi, bacıyı ve hanımefendiyi kaybediyoruz. Kadın kadına bırakılmayacak kadar önemlidir. ‘Kadının bedeni kadınındır’ sözü, nefsaniyetin ve egoizmin ifadesidir. Özenle duyurulur!
*Mustafa Özcan’ın aynı adlı makalesinden kısaltılmıştır.