Geçmişi on binlerce yıla dayanan bir davanın, her zaman ve mekânda düşmanlarının olması kadar olağan bir şey olamaz. O dava ki hayatın gayesini tek otorite olan Allah’a itaat esasına dayasın, dünyada; Tevhid, Adalet, Hürriyet ve Medeniyet esaslarına dayalı bir toplum oluşturmak istesin, tüm alanlarda kullara kulluğa karşı çıksın ve sonra da o davanın mensuplarına engeller çıkartılmasın.
Kesin olan bir şey var ki, tarih boyunca dünya iyilerle kötülerin mücadele alanı olmuştur. Bir tarafta kutsal değerler uğrunda, insanın onuruna yakışan bir dünya oluşması için çabalayanlar diğer yanda sadece şahsi arzu ve istekleri uğrunda çabalayanlar… Bu iki grup arasında mücadele hiç bitmemiştir. Elbette mücadele varsa zorluk vardır, çile vardır, çeşitli kumpaslara ve iftiralara uğramak vardır. Ancak bunların hiç birisi şaşırtıcı olmayıp aksine Tevhid davasının öncülerinin hep tecrübe ettikleri olaylar olmuştur. Bir başka gerçek ise bu kutlu mücadelede çoğunlukla Tevhid ehlinin maddi imkânlar açısından zayıf olmasıdır. Hal böyle iken, sonunda Allah’ın sözü ve hükmü her zaman gerçekleşmiştir, batılın sözü ve hükmü ise daima havada kalmış ve gerçekleşmemiştir.
Yaklaşık kırk yıldır kendi toplumunun ıslahı, İslam Medeniyetinin ihyası için gece gündüz demeden çabalayan Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi ve onun öncülüğünde kurulan Furkan Hareketi, memleketimizin insanlarının çoğunluğunun teveccühüne mazhar olduğu gibi bir kısım çevrelerin de hoşuna gitmemiştir. 2014 yılında başlayan Furkan Hareketine yönelik engellemeler, önce devlete ait spor salonlarının İslami konferanslar için verilmemesiyle başladı. Yüzlerce konferans izin alındığı halde son dakika kararlarla iptal edildi. Ardından düğün salonlarında yapılan konferanslar engellenmeye başlandı. Düğün salonu sahipleri sivil polislerce tehdit edilerek programların iptal edilmesi sağlandı. İzin verilen az sayıdaki konferanslar için ise adeta halkın korkup gelmemesini temin maksadıyla, yüzlerce polisle salonlar kuşatıldı. Tüm bunlar niçin yapılmaktaydı?
Tüm çalışmaları şeffaf olan, söylemiyle eylemi bir olan kısaca içi dışı aynı olan bir hocadan ve onun cemaatinden neden bu denli rahatsızlık duyulmaktaydı? Devletin çok iyi bildiği ve takip ettiği bu harekette hep iyi, faydalı ve hayırlı faaliyetler sadır olmuştur. Hiçbir art niyet olmadığı halde topluma zarar veren tutum, terör vb. hallerden beri olan bu berrak hareketin neyi onları rahatsız etmiştir?
15 Temmuz 2016 yılında yaşanan darbe girişimi neticesinde İslam’a mesafeli ve düşman çevreler, adeta ellerine geçecek bir fırsat bekliyormuş gibi davranarak Furkan Hareketine ve Alparslan Kuytul Hocaefendi’ye olan düşmanlıklarına perdeyi kaldırarak hız verdiler. Çeşitli medya vasıtaları aracılığıyla büyük bir algı operasyonuna başlayan aynı çevreler, Alparslan Hoca’nın videolarını kırparak konuşmalarının anlamlarını bozdular. Büyük bir trol ordusuna verilen talimatla sosyal medya üzerinden saldırı ve karalama kampanyası ile psikolojik savaş başlattılar. Amaç belliydi; toplumda yerleşen ve gittikçe büyüyen Alparslan Hoca’ya olan sevgi ve teveccühü yıkmak. Bu amaçla, yaptığı konuşmalar bahane edilerek Alparslan Hoca’ya onlarca davalar açıldı.
“.. Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.”1
Çeşitli terör örgütlerine (dört örgütüne birden) üye olmak(!) gibi çok komik iftiralarla 30 Ocak 2018 yılında yapılan operasyon ile Alparslan Kuytul Hocaefendi ve 20 kişi gözaltına alındı. Başta Furkan Vakfı Genel Merkezi olmak üzere birçok şube ve dernekler kapatıldı. Herkes biliyordu ki Alparslan Hoca’nın suçu zulme boyun eğmemek, Tevhidi anlatmak, hakka hak batıla batıl demekti. Susturmak için üç kez hapse attılar, ancak cezaevi kısıtlamalarına rağmen yine tüm gücüyle hakkı savunmaya devam etti. Anayasanın ve kanunların verdiği haklarla, yasal haklarını kullanmak ve cezaevinde haksız yere tutulan kardeşlerini savunmak, onlarla dayanışma içinde olduklarını göstermek için yapılan basın açıklamalarında yer yer polis aşırı şiddet gösterdi ve katılımcıları darp etti. Yüzlerce insanın başına cop vurmak suretiyle sokak işkenceleri yapıldı. 20 Mart 2022’de Adana’da yaşanan yakın tarihin en büyük sokak işkencesi ile polisler tarafından insanlar adeta öldürülmek istendi. Peki bu kadar ağır işkence ve zulümlerin sebebi neydi?
Çok açıktır ki polisin bu kadar aşırı sert tutum, darp, gözaltılar ve işkencelerinin gerçek nedeni Furkan Hareketi mensuplarının gözünü korkutmaktı. Bir daha sokağa çıkıp yasal haklarını kullanarak zulme uğrayan hocaları ve kardeşlerinin hakkını savunmamalarını sağlamaktı. Ayrıca sadece Furkan Hareketi mensubu oldukları için yüzlerce insana ve onların araçlarına polisin yazdığı kasıtlı cezalar da aynı amacı taşımaktadır. Bu kez ekonomik cezalar ile gözleri korkutulmak, bir daha meşru eylem ve etkinliklere katılmamaları hedefleniyordu.
Polisler ve savcılar eliyle çeşitli haksızlık ve zulümlere maruz bırakılan bu ihlaslı ve fedakâr topluluk dağıtılamayınca, korkutulamayınca, öte yandan Allah’ın ve mazlumların hakkını savunmaktan vazgeçirilemeyince, bu hareket üzerinde yeni bir planın uygulamaya konulduğunu görmekteyiz. Yeni plan toplumun umudu haline gelen ve sevilen bu hareketin içten parçalanmaya çalışılmasıdır. Bu amaca uygun karakter olan sorunlu ve marazlı kişiler kullanılarak hareket içinde fitne çıkarmakla işe başlamışlardır. Yıllarca içinde bulundukları hareketle ne duygusal yönden ne de hedefleri açısından bütünleşmemiş kişiler aracılığıyla, her kritik olayda eleştiri(!) adı altında birliği bozucu ve din düşmanlarının ekmeğine yağ süren söylem ve tutumlarıyla arzulanan parçalanma ve bölünmeyi sağlamaya çalışmışlardır. Onlar milletin umudu, neslimizin kurtuluşu olan bu örnek ve öncü topluluğun birliğine, heyecanına, hocalarına olan sevgi ve sadakatine kast etmişlerdir. Her iki yüzlü ve kötü niyetli kimseler gibi onlar da niyetlerinin ıslah(!) olduğunu söylerler. Bozmaya çalışırlar ama düzeltiyoruz derler... Kur’an bu tip insanların iki yüzlü münafıklar olduğunu beyan ederek şöyle buyurur: “Onlara yeryüzünde fitne fesat çıkarıp bozgunculuk yapmayın denildiğinde, biz ancak düzeltmek istiyoruz (ıslah ediyoruz) derler. Şunu bilin ki, onlar ortalığı bozanların ta kendileridir ama farkına varmazlar.”2
Allah’a sonsuz hamdolsun ki gerek dışarıdan yapılan çeşitli baskı ve uygulamalar gerekse (başarılı olunamayınca) içeriden başlatılmak istenen karanlık ve iğrenç fitne hareketleri bu Rabbani topluluğu saptırmayı, bölmeyi ve mücadelesinden vazgeçirmeyi başaramamıştır. Onlar plan yaparken Allah’ın da plan yaptığını unutmuşlar, hesaba katmamışlardır. Planında daima galip olan Allah’tır ama onlar bunu anlamaktan gafildirler.
Şüphesiz memleketi sömürenler ve toplumları kendilerine kul yapanlar, “Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalıdır” söyleminden dolayı Alparslan Hoca’ya ve Furkan Hareketine düşman olmuşlardır. Bu hareketin Tevhidi açık, anlaşılır bir şekilde milletimize anlatması, tüm haksızlıkların karşısında mazlumların yanında yer alması, doğruya doğru yanlışa yanlış demesi onları Furkan Hareketine karşı önlem almaya sevk etmiştir. Çok açıktır ki bu hareketi durdurmak, içten bölüp parçalamak, hocamıza ve kardeşlerimize olan vefa ve bağlılık duygusunu ortadan kaldırmak için bir plan devrededir. Tüm çabaların, Furkan Hareketi mensuplarına yapılan tehdit ve tekliflerin, açılan mahkemelerin tek amacı bu hareketin yürüyüşünü durdurmaktır. Onlara şu gerçeği tekrar hatırlatarak yazıma son vermek istiyorum. Allah’ın bitirmediğini kimse bitiremez, Allah’ın durdurmadığını kimse durduramaz.
- Enfal, 30
- Bakara, 11-12